6 Aralık 2010 Pazartesi

Bir aşk dilensem


Bir Aşk dilensem !
 


İman cilvesi ile İmran Peygamberin Eşi Hanne'nin Duası kadar samimi
Aşk Yolunda feda edeceğim hizmetkâr edeceğim Bir Aşk ..

Dünya güzergahında gelipte geçici olmayan Fanilikten uzak bakiliği sırtına almış
Çileyi ; libasına yama yapmış bir Aşk..

Bir Aşk Dilensem Yusuf kadar güzel olsa..
Kuyulara atılsa zindanlara koyulsa da ümit kesmese vuslattan..
Dünyada Ukbayı tatsa..
Varlıksız varlığım senin mülkünde can bulsa...

Bir Aşk dilensem İbrahimi Dost kadar
Hem Nur olsa hem Nâr !
aydınlandığım kadar yansam yandığım kadar aydınlık olsam
Tenim Gül bahçesine düşse Ruhum kalbim ateşine gark olsa..

Bir Aşk dilensem Hamza Oluversem yiğit gözü Kara
gördüğü Hiç birşeyden Korkmayan bir Hamza..!
Sonra Aşk uğruna Vahşilerce Parçalansam Uhud meydanlarında..

Bir Aşk dilensem Önce Ümeyyenin Kölesi olsam cahiliyye zamanlarımda
Sonra Bir ''EHAD'' ugruna Bilal'ce kızgın kumlara yatırılsam
Kayalar Koysalar bagrıma ''Ehad ! Ehad'' Diye Aşk dolsam
Neden sonra En güzeli Olan Peygamberin Oku Buyruğu ile
Dirilsem Bilal'in ezanında..

Bir Aşk dilensem Musab'ın öğretmenliğinde öğrensem okumayı yazmayı
parçalansam sonra tanınmaz hale gelsem savaş meydanlarında
Dünyanın zenginliğinden beri olsamda üzerime kefen bulunamasa..

Bir Aşk dilensem!

Sağgımdaki Konuşurken Solumdaki Çığırtkanlık yapsa
Ölsem sekerat halinde İmanımı tazelese ab-i hayat
Dirilsem Kevserinden İçsem kana kana
Tesnim Irmağına yaklaşsam Yakinimsin diyen Nidalarla

Bir Aşk Dilensem !

Ve Cuma Olsa ...

görsem Cemâlini Bayramım Olsa..!

( amin )

TEK ÖVGÜYE LAYIK OLAN YÜCE ALLAH’A ÖVGÜ



 



Doyuran, yediren herşeyden esirgeyen ve koruyan ALLAH’ın ası ile başlarım.
İşte tek ilah, yüce Rab yüce ALLAH eşsiz yaratan yaratıcısı, Ulular Ulusu, Yüceler Yücesi Hak…
Çok Yücedir zatları çok temiz, herşeyi gizliden açığa tecelli yolu ile akın edince her şey belli oldu. Zatı tekten de tek tüm sıfatlarını özünde toplamış tecelli ile zatının akışına isimleri birer temaşe yeri olmuştur….
Celal sıfatının derinliği, enginliği, büyüklüğü dünya yüzünde hiç bir aklın alamıyacağı kadar kutsaldır. Saltanat makamı çok mükemmel ve çok yücedir. Yüce ALLAH‘ın mükemmeliğine bu varlıkların her biri bir belgedir. Dünya alemi ahiret alemi cemal sıfatının güzeliklerine birer aynadır. Odur açığı bilen gizliyi gören çok güçlü ve olağan üstü Yaratıcı Mevla…
ALLAH
‘ın Yüce katında tüm kuruntular, anlayışlar, kuruntular, şaşkın özü akılla kavranmaktan yana olabildiğince yüceliğe sahiptir. Bunlarla onun katına Yüce zatı’na erişilemez.
Kainatın tastamamını modelsiz hiç bir alete ihtiyaç duymadan yarattı, daha sonra da bunları zatının birliğine, varlığına çürütülmez deliller eyledi. Yardım onun, üstünlük onun rahmet, onun cömertlik, onun görünmeyen gizli alemler onun, dünya alemi onun, ahiret alemi onundur…
Zat, fiil, sıfat ölcüsünü dile getiren FERDANİYET vasfını aldığından ona sonsuz hamd olsun sayının da ötesinde tekliğini anlatan VAHDANİYET makamına sahip olduğundan satına her an şükürler edilmeye ondan daha layıkı yok yoktur…
YÜCE ALLAH’A SONSUZ HAMD OLSUN SONSUZ ŞÜKÜRLER  OLSUN…


1 Aralık 2010 Çarşamba

BESMELE


"Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîym" sözünün kısaltılmış şekli. Hayırlı ve helâl bir işe başlarken, Allah Teâlâ'nın adını anmak ve bu adla işe başlamak anl----- gelir. İslâmiyet'ten önce Araplar, herhangi bir işe başlarken, bağlı bulundukları ilâhlarının adlarını anarak başlarlar, meselâ, Bismi'l-Lat (Lat'ın ismiyle), Bismi'l-Uzza (Uzza'nın ismiyle) derlerdi. Her kavimde buna benzer sözlerin kullanıldığı ve meselâ bir hizmetlinin, âmirinin verdiği bir emri yerine getirirken,
"Bunu falanın adına yapıyorum" demesi âdettendir.

Resulullah (s.a.s.), İslâm dinini tebliğ etmeğe başladıktan sonra, cahiliye Arapları'nın kullandığı sözü değiştirmiş ve, "Ey Allah'ım, senin adınla" anl----- gelen, "Bismike Allahümme" ve "Allah'ın adıyla" anl----- gelen, "Bismillahi" sözlerini kullanmıştır. Ancak Kur'an-ı Kerîm'de Neml suresinin otuzuncu ayeti nazil olduktan sonra besmele son şeklini almıştır. Bu ayette Süleyman (a.s.) tarafından yazılan bir mektup söz konusudur. Mektupta "Bu mektup Süleymandan'dır ve Rahman, Rahim olan Allah'ın adıyla başlamaktadır." denilmektedir. Kısaca besmele dediğimiz ve "Rahman, Rahim olan Allah'ın adıyla" anl----- gelen Bismi'llahi'r-Rahmani'r-Rahim'in Kur'aân-ı Kerîm'den bir ayet, yahut bir ayetin bir kısmı olduğu anlaşılmaktadır.

"İşime, Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlıyorum. O'nun emriyle ve O'nun için bu işin başındayım ve O'nun adına teşebbüste bulunuyorum, O'nun emriyle yapıyorum. Çünkü bu başladığım işin tamamlanmasında gerekli olan kuvvet ve kudret O'rıun tarafından bana verilmiştir ve O'ndandır. O bana bu kuvvet ve kudreti vermezse ben bu işi tamamlayamam."

Helâl ve hayırlı bir işe başlarken, Allah'ın adını anmak, her müslümanın üzerinde titizlikle durması gereken görevlerindendir. Kur'an-ı Kerîm'de buna işaret eden pek çok emirler, vardır.

"Atalarınızı andığınız gibi, hatta daha çok Allah'ı anın. " (el-Bakara, 2/200).

"Namazlarınızı kıldıktan sonra, ayakta otururken ve yanlarınızın üzerinde iken Allah'ı anın. " (en-Nisa, 4/103).

"Rabbı'nın adını an. İhlâs ile O'na yönel. " (el-Müzzemmil, 73/8)

"Rabbı'nın adını sabah akşam an" (İnsan, 76/25).

Resulullah (s.a.s.)'den nakledilen bir hadîsde şöyle denilmiştir: "Bismillah ile haşlamayan her ciddi iş noksandır. "

Besmele, Neml suresinde bir ayet olmasına rağmen, gerek Fatiha suresinin, gerek diğer surelerin başındaki "besmele"lerin, o surelerden bir ayet olup olmadığı konusunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Hatırlanacağı üzere Fatiha suresi başındaki besmele, surenin bir ayetidir. Bu, diğer surelerin başındaki besmele gibi değildir. Berae suresi dışındaki diğer bütün sureler ise besmele ile başlar. Fatiha suresinin ilk ayetinin besmele olduğunu kabul eden Şafiî mezhebi âlimleri ayrı bir besmeleyi öteki surelerde de kabul etmez ve sure başlarındaki besmeleyi sureden sayarlar.

Bilindiği gibi, bugün müslümanların ellerinde bulunan mushaflar, Hz. Osman b. Affân (r.a.) zamanında yazılan, sonra çoğaltılarak çeşitli vilayetlere gönderilen nüshaların kopyasıdır. Bu nüshalarda Berae suresi dışındaki bütün surelerin başına besmele yazılmıştır. Hz. Osman'ın (r.a.) bu işi yaparken, şüphesiz, ne yaptığını çok iyi bildiği ve yazılan mushaf nüshalarına herhangi bir sözün girmemesi için büyük dikkat ve titizlik gösterdiği muhakkaktır. İşte bu görüşten hareketle sure başlarına yazılan besmelenin, ilgili oldukları surelerden bir ayet olması düşünülebilir. Nitekim İmam Şâfiî, bu görüşe kâni olarak, Fatiha suresi başındaki besmelenin bu sureden bir ayet olduğunu söylemiş ve namazda okunmasını farz saymıştır. Diğer sureler hakkında ise, kendisinden, bir defasında, besmelenin surelerden bir ayet olduğu, bir defasında da olmadığı tarzında iki değişik rivayet mevcuttur.

Hanefilere göre, besmelenin mushafta yazılmış olması, onun Kur'an' dan olduğunu işaret eder. Ancak namazda, Fatiha suresinin başında okurken, Fatiha gibi cehren (sesli) okunmaması, besmelenin Kur'an'dan bir ayet olmadığını gösterir. Diğer surelerin başında yer alan besmeleler de böyledir. O halde her sure başındaki besmele, Kur'an'dan bir ayet olsa bile, başında bulunduğu sureden bir ayet değildir. Sadece surelerin arasını ayırmak için, teker teker indirilmiştir.

İmam Mâlik'in bu konudaki görüşü diğerlerinden farklıdır. O'na göre, sure başlarındaki besmele, Kur'an' dan değildir. Bununla beraber yeni bir sureye başlarken her işte olduğu gibi, başlama alâmeti olarak yazılmıştır. Bu sebepledir ki İmam Mâlik, farz namazlarda, Fâtiha'dan önce besmelenin cehren okunmasına karşıdır. Aynı şekilde o, sessiz (sırren) okunmasını da meneder.

Bismillahi'r-rahmani'r-rahim sözü dört kelimeden oluşan bir cümledir. Bunlar: İsim, Allah, Rahman, Rahim kelimeleridir. Ancak isim kelimesinin başına bir "b" harfi getirilmiştir. Bu harf, kendinden önce var olduğu düşünülen bir fiile, sonraki cümleyi bağlamak için kullanılmıştır. 'b' harfinden önce var sayılan fiil başlarım, 'okurum', 'yaparım' olabileceği gibi 'başla', 'oku', 'yap' şeklinde emir de olabilir. Buna göre besmele, bu fiillerden birisinin var kabul edilmesiyle beş kelimeden meydana gelmiş olur.

"(Rahim) ve (Rahman) olan Allah'ın adıyla başlarım" gibi

Besmeledeki ilk kelime olarak görülen isim, bir hususa işaret etmek üzere konulmuş addır. Ahmet, Ali, ağaç, su gibi isimler, özel isim ve cins ismi olmak üzere iki kısımdır. Şahıs isimleri ile yer veya şehir isimleri özel isimdirler. Bu isimler kimin adı ise, hangi yer, şehir, kurumu belirtiyorsa başkalarında bulunmayan, kendilerine özgü özellikleri vardır. Buna karşılık, tahta,masa,ağaç,insan gibi isimler cins ismidirler. Genel bir anlam belirtirler. Bu sebeple "Ahmet" denildiği zaman, onun insan olduğu anlaşılır. Çünkü Ahmet, insan cinsi içinde yer alır. Fakat insan denildiği zaman mutlaka Ahmet anlaşılmaz. Çünkü Ahmet'ten başka insanlar da vardır.

Özel isim olan Ahmet kelimesi ile, cins isim olan insan kelimesi arasındaki bu farklılık, Ahmet'in her insanda müşterek olan sıfatlarla tarifini imkânsız kılar. Meselâ Ahmet, iki eli ve kulağı olan, iki göze ve bir buruna sahip bulunan kimsedir demekle tarif edilmez. Çünkü bunlar, her insanda bulunan uzuvlardır. Bu sebepledir ki, bir kişiye veya bir şeye and olarak verilen özel isim, sadece ona hastır. Ve onu diğer benzerlerinden ayıran özelliklerin alâmetidir. Yine bu sebeple özel isimlerin eş anlamlısı aranmaz. Başka bir kelimeye tercemesi yapılmaz.

Besmele'de yer alan ikinci kelime Allah ismidir. Allah, kendine has doksandokuz sıfatı olan zatın yüce ismidir. Gerçek mabudun adıdır ve özel ismidir. Allah Teâlâ'nın kendine has sıfatlarından bazılarını, Kur'an-ı Kerîm'in aşağıdaki birkaç ayetine işaret ederek gösterebiliriz.

"O, öyle Allah'tır ki, O'ndan başka ilâh yok'tur. O, gizliyi de aşikârı da bilendir. O, esirgeyen, bağışlayandır. O, öyle Allah'tır ki O'ndan başka ilâh yoktur. Hükümrandır. Mukaddestir, selâmdır, mümindir, müheymindir, azizdir, cebbardır. Allah müşriklerin ortak koşmasından münezzehtir. O öyle Allah'tır ki, yaratan, yarattıklarına şekil verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nu tesbih eder. O, hüküm ve hikmet sahibidir. " (el-Haşr, 59/22-24)

İşte Allah, bazılarını işaret ettiğimiz bu ve buna benzer, üstün sıfatları zatında toplamaktadır.

Besmele'de yer alan üçüncü kelime, 'Rahman' kelimesidir. Bu kelime kendinden önce ismi zikredilen yüce zatın sıfatıdır. Yani Allah Teâlâ'nın sıfatıdır. Rahman kelimesi, rahmet kelimesinden türetilmiştir. Rahmet, sözlükte, insan kalbinin bir kimseye acıma ile birlikte meydana gelen bir yakınlık duygusudur ki, bu acıma ile yakınlığın artması ve şiddet kazanması halinde, o kimseye karşı fiilî yardıma dönüşür. Bu sebepledir ki, o kimse hakkında 'çok merhametli' denir. Ancak insandaki bu merhamet duygusunu, Allah Teâlâ'nın merhametini arılamakta bir ölçü olarak kullanmamız mümkün değildir. Çünkü insandaki merhamet duygusu geçici bir haldir. Ancak bir üzülme ve acıma neticesinde ortaya çıkar. Üzülme ve acımanın ortadan kalkması ile merhamet duygusunun da yok olduğu görülür. Allah Teâlâ ise üzülme ve ani olan, sönüp geçen acıma duygusundan münezzehtir. Acıma kelimesindeki insanî haslet geçicidir. Allah Teâlâ bu geçici hasletlerden münezzehtir. Bu sebeple Allah Teâlâ'nın rahmeti, kullarının merhametiyle kıyas olunamıyacak bir üstünlük arzeder ve ezelden ebede, eser ve neticesi nimetler ve bağışlar olarak ortaya çıkan sonsuz bir merhameti gösterir.

İlâhi rahmetin ezelden ebede sonsuzluğu, Allah Teâlâ'nın zatına has olan, zatıyla birlikte kadîm olan irade sıfatının bir sonucudur. Bu kulları için daima hayrı murat ettiğini gösterir.

Allah Teâlâ'nın iradesi, olabilecek veya olmayabilecek her şeyi, irade sıfatının taalluku ile dilediği zamanda ve dilediği şekilde yapması veya yapmaması anl----- gelir. Bir şeyi yapmasında veya yapmamasında, O'nun iradesine dışarıdan tesir edecek, yapmaya zorlayacak veya yapmamaktan vazgeçirecek hiç bir güç yoktur. Allah Teâlâ'nın bu sıfatı, O'nun zatına has bir sıfat olması dolayısıyla, zatıyla kaim ve kadîm bir sıfattır. İşte ilâhî rahmet, böyle bir sıfatın insanların hayrına, yahut iyiliğine ortaya çıkmasını gösterir.

Allah Teâlâ'nın bütün âlemleri, canlı cansız bütün varlıkları iradesiyle yaratması, yaşayışlarını sürdürebilmeleri için çeşit çeşit rızıklar vermesi, bunlar arasında insana ayrı bir mertebe vererek, onu akıl, duygu ve düşünce ile diğerlerinin üstüne çıkarması, kısacası, her şeyi yerli yerinde sevk ve idare etmesi, O'nun sonsuz rahmetinin bir neticesidir.

Rahman, yukarıda da işaret edildiği gibi, rahmet kelimesinden türemiş olup, son derece merhametli, çok rahmet sahibi anlamlarına gelen bir sıfattır. Ancak bu sıfat, ezelî ve ebedî bir rahmeti işaret ettiği için hiç kimse hakkında kullanılmamış, yalnız Allah Teâlâ'ya tahsis edilmiştir.

Rahman kelimesinin diğer bir özelliği de Kur'an-ı Kerîm'de, Allah ismi makamında özel bir isim olarak kullanılmış olmasıdır.

"İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın, hangisi ile çağırırsanız, en güzel isimler O'nundur. " (el-İsra, 17/110).

"Senden evvel gönderdiğimiz resullerimizden sor: Biz, Rahman'dan başkasını ilâhlar yapmış mıyız?" (ez-Zuhruf, 43/45).

"Sen ancak Kur'an'a uyan ve görmeden Rahman'dan korkan kimseleri korkutacaksın. " (Yâsin, 36/1 I ).

"(Cennet), görmeden Rahman'dan korkan ve (O'nun tâatına) yönelmiş bir kalp ile gelen kimselere hastır. " (Kaf 50/33).

"Ey babam, şeytana tapma, Çünkü şeytan Rahman'a çok asi olmuştur. " (Meryem, 19/45).

"Rahman'ın yaratışında hiç bir düzensizlik göremezsin." (Mülk, 67/3).

Mealleri zikredilen bu ve sayıları elliye varan diğer ayetlerde Rahman' kelimesinin Allah'a has ve Allah ismine eşit bir anlamda nasıl kullanıldığı açıkça görülmektedir. Bu sebepledir ki, Rahman özel bir isimdir. Ve diğer özel isimler gibi herhangi bir dile terceme edilemez.

Besmele'de de görüldüğü gibi, Rahman kelimesi, Allah Teâlâ'nın sıfatı olması ve ezelden ebede O'nun sonsuz rahmetine delâlet etmesi dolayısıyla, kapsamı geneldir. Yani gözle görülsün veya görülmesin, yoktan var edilmiş veya yaratılmış her ne varsa, hepsi de Rahman'ın eseri neticesidir. Bu rahmetin dışında kalmış hiç bir varlık düşünülemez. Bu bakımdan her şeyin vücut buluşu, ortaya çıkışı, veya yaratılışı kesbî değil, vehbîdir, irâdî değil cebrîdir, Rahman'ın eseridir. İşte bundan dolayıdır ki "Allah Teâlâ, dünya ve ahiretin Rahmanı'dır" denilmiştir.

Allah Teâlâ, hiç bir şeyi sebepsiz ve kıymetsiz yaratmamış, yarattıklarını başı boş bırakmamıştır. Rahmet-i Rahman'ın bir eseri olarak insanı yarattığı zaman, ona kendi iradesinden bir de irade ihsan etmiş; böylece insanın kendi irade ve ihtiyariyle çalışıp kazanmasını ve değişip gelişmesini sağlayacak yolu göstermiştir. Zira insana çalışmakla tembelliği, ilim ile cehaleti, hak ile haksızlığı, adalet ile zulmü, şükür ile nankörlüğü, itaat ile isyanı, iman ile küfrü, kendisini dünya ve ahiret saadetine kavuşturacak doğru yol ile hüsrana götürecek eğri yolu biribirinden ayırt etmesini sağlıyacak bir akıl vermiş; aklını kullanıp doğru yolu bulana rahmetini artıracağını; akılsız davranıp eğri yolu seçeni bu rahmetten mahrum bırakacağını, üstelik akılsızlığının cezasını çok ağır bir şekilde ödeteceğini bildirmiştir.

İşte, Allah Teâlâ'nın, Rahman sıfatının bir eseri olarak, âlim, cahil, çalışkan, tembel, haklı, haksız, adil, zalim, mutî, âsi, mümin, kâfir ayırımı yapmadan herkese ve her yarattığına teşmil ettiği rahmetine ilâve olarak; sadece, âlime, çalışana, haklıya, adile, mutîye, mümine hasılı kendi iradelerini Allah'ın iradesiyle ahenk içerisinde tutabilen herkese ihsan ederken diğerlerini mahrum bıraktığı rahmeti, O'nun Rahîm sıfatının icabıdır. Bu Rahîm sıfatı, besmelenin dördüncü kelimesi olarak yer almıştır. O halde bunu kısaca ifade etmek gerekirse; başlangıçta çalışana ve çalışmayana bakmadan, onu vücuda getirerek öylece idare etmek, Allah Teâlâ'nin Rahman sıfatının eseri iken, sonradan çalışana çalıştığının semeresini vermek de O'nun Rahîm sıfatının sonucudur. Bir başka ifadeyle denebilir ki, insan istese de istemese de, kendisine vücut verilmiş ve bunun bekâsı için gerekli nimetler ihsan edilmiştir. Bu, ezelden ebede Rahman olan Allah Teâlâ'nın rahmetidir. Fakat insan, Allah Teâlâ'nın irade ve ihtiyarını temsil etmek ve O'na yakınlaşarak rızasını kazanmak için yaratılmıştır. Bunun için kendisine irade ve akıl verilmiştir. Bunları doğru yolda kullanarak rızasını kazanan insan, Allah Teâlâ'nın mükâfatına nail olur. Doğru yoldan sapan ise bundan mahrum olur. Bu da Cenâb-ı Hakk'ın Rahîm sıfatından yayılan rahmetidir. Bu sebeple denilir ki "Allah Teâlâ, ahiretin Rahîmidir. Yani ahiret günü bütün müminlere rahmeti ile muamele eder."

Allah Teâlâ'nın Rahman sıfatı, kendisine has zât sıfatı olduğu halde; Rahim sıfatı, kendi iç güdüleri veya iradeleriyle hareket eden yaratıklara bir nebze olsun bahşedilmiş bir sıfattır. İnsanların kendi yavrularına veya biribirlerine besledikleri şefkat ve merhamet dolu yardım duygusu, yahut bir kuşun, yavrusu başında kanat çırpışı, sahip oldukları bu rahîm sıfatının bir eseridir. Bundan dolayı insanın, Allah Teâlâ'nın zatına has olan Rahman sıfatıyla nitelendirilmesi mümkün olmadığı halde rahîm sıfatıyla nitelendirilmesi mümkün olabilir. Nitekim bir kimse hakkında çok merhametli anl----- rahîm denilmesi bundandır.

Şâmil İA

13 Kasım 2010 Cumartesi

Aşk Olsun ..




Aşk imiş her ne var ise alemde,ilim bir kıyl-ü kal imiş ancak….

Âşkı anlatmaya kalkan âşık değilmiş , âşkı yaşamaktan korkan âşık değilmiş…

Âşk imiş kalb-i hilmi…
Âşk imiş kalbin ilmi…
Âşk imiş evrenin sebebi…

Âşkın olmadığı beden, âşık olmayan ruh Rabbi anlamaz imiş. Leyladan geçmeden Mevlaya varılmaz imiş.

Âşkla okunan Kur’an Kur’an imiş, âşkla gören göz mekanı aşan imiş, aşığın sözü zamanı geçer imiş, Âdem bu âşkı bilen imiş…

Âşk bir kapıya varan imiş…Kapıyı vuran kalp imiş, bir kere vurup, bin kere duran imiş…
Âşk imiş ölüm…

Âşk bu devirde yaşar değilmiş…Âşk bedene düşen değilmiş…Âşk tene değen değilmiş.
Âşk can imiş, canan imiş, candan imiş…Âşktan geçmeyen hayvan imiş…Âşık ölüme gülen imiş…Dünyayı satan imiş.

Âşk imiş iman, âşk imiş İslam…bu devirde bilinmez imiş…
Bilmeyen hayvan imiş…Ölen hayvan imiş…Âşk yaşatan imiş eri…
Âşık bundan ölmez imiş…

Âşk imiş, Rabbim âşkla bilinen imiş…
Âşk-ı sadık bu sırra eren imiş…
Ahh Min-el Âşk…

12 Kasım 2010 Cuma

KURBAN İBADETTİR.


Kurban İslam Dininin diğer ibadetleri gibi bir ibadettir. Asıl olan ibadet şuuru ile bu görevi yerine getirmektir.

İbadet Ne Demektir?
İbadet; En geniş anlamı ile Allah�a saygı ile boyun eğmek ve emirlerine itaat etmek demektir. İbadet; saygı ve itaatin en yüksek derecesidir. Böyle bir saygı yalnız Allah�a yapılır. Çünkü bizi yaratan ve çeşitli nimetler vererek yaşatan O�dur. İbadet, sadece Allah�ın hoşnutluğunu (rızasını) kazanmak için yapılır.

İbadetin ruhu niyettir, kalbin bütünüyle Allah�a yönelmesi ve bağlanmasıdır. Ruhsuz bir beden işe yaramadığı gibi, niyetsiz ibadetin de değeri yoktur. Bu sebeple; ibadetin , hem beden, hem de ruhla yani bütün varlığımızla şuurlu olarak ve samimi bir niyetle yapılması esastır. Allahü Teala�nın emri olan ibadet, dini bir görevdir. İbadetlerimiz, dinimizin temelidir.

Allah katında makbul olan ibadet, çıkar düşüncesi olmadan samimi bir niyet ve ihlâsla yapılan ibadettir. Bununla beraber, ibadetlerde bizim için maddi ve manevi pek çok faydalar olduğu da bir gerçektir. Allah�ü Teala yapacağımız ibadetlere muhtaç değildir, fakat bizim ibadete ihtiyacımız vardır. İbadetlerin sağladığı faydalar fert ve toplum olarak bize aittir. Eğer biz Allah�a karşı ibadet görevlerimizi yerine getirir, O�nun sevgisini kazanırsak, Allah, bize, dünyadaki nimetlerinden daha fazlasını ahirette verecek ve bizi sonsuz mutluluğa erdirecektir.

Bizi yoktan var eden, bin bir çeşit nimete gark eden, rahmeti, bilgisi, gücü her zerreyi kuşatan, sonsuz kudretin varlığını kabul edip de O�na karşı sonsuz bir hayranlık ve minnet duymamak mümkün müdür? İşte ibadet, bir yönüyle de kulun bu hayranlığını ve minnetini ifade eden bir vasıtadır. Samimi bir mü�min, her hareketinin ve davranışının Allah�ın rızasına uygun olup olmadığını göz önünde bulundurur. Böyle davrandığı takdirde yaptığı her meşru fiil bir ibadet olur.

İslâm�a göre; ibadet ederken, dua yaparken her hangi bir aracıya ihtiyaç yoktur. Her insan doğrudan doğruya Allah�a el açıp yakarabilir. İbadet yapabilir. Günahları af yetkisi de sadece Yüce Allah�a aittir. Allah�tan başka hiç kimse günahı affedemez.

İslâm ahlakıyla bezenme de İslâm'ı yaşamanın en önemli göstergelerinden birini oluşturur. Denilebilir ki; hiç bir din ve hiç bir düşünce sistemi İslâm kadar güzel ahlaka önem atfetmez. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed "Ben ancak ahlaki faziletleri tamamlamak için gönderildim" buyurmuştur. Bu yüzden müslümanın ahlakını güzelleştirmesi en temel hedeflerden biri olmalıdır. Bu amaçla mü�min, İslâm'ın istediği kişisel ve toplumsal görevlerini öğrenmek ve bunun sonucunda güzel davranış biçimleri ile bezenmek, çirkin alışkanlıklardan kaçınmak durumundadır.

Kurban İbadeti
Allah�a yakınlaşmak anlamına gelen �kurban� ibadeti; kurban olarak kesilmesi uygun olan hayvanın, ibadet niyetiyle usulüne uygun şekilde kesilmesidir. Kurbanın başlıca, udhiyye kurbanı (kurban bayramında kesilen kurban), adak kurbanı, akika kurbanı ve Hac ile ilgili olarak kesilen hedy kurbanları gibi kısımları vardır.

Fıkıh mezheplerinin çoğuna göre udhiyye kurbanı sünnet olmakla birlikte Hanefi mezhebinde tercih edilen görüş kurbanın vacip olduğu yönündedir. Ancak bir ibadetin farz olmayışı, onu ibadet olmaktan çıkarmayacağı gibi, şeklinin de değiştirilmesini gerektirmez. İbadetlerin; şekil, şart ve rükünleri olduğu gibi hikmetleri, amaçları ve teşri gerekçeleri de vardır. İbadetlerdeki bu özelliklerin birbirinden ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Kurban ibadetinin pek çok hikmeti ve amacı vardır. Kurban sadece et yardımı amaçlı bir ibadet değildir. Hatta etinin dağıtılması bile vacip değil, sünnettir. Bu ibadetin özü Allah�a yaklaştıran maddi bir fedakarlık ve O�nun emrine bir bağlılıktır.

Kur�an-ı Kerim kurban ibadetinin eski millet ve topluluklar tarafından yerine getirilen bir ibadet olduğunu ifade etmektedir. Zira, Kur�an-ı Kerim�de: �(Ey Muhammed!) Onlara Adem�in iki oğlunun kıssasını doğru olarak anlat! İkisi birer kurban sunmuşlardı da birininki kabul edilmiş; diğerininki ise kabul edilmemişti..�� buyrulmuştur. (Maide Suresi; 27)

Saffat Suresinde de (Ayet: 107); Hz. İbrahim�in oğlu Hz. İsmail�in yerine bir kurbanın, Allah tarafından kendilerine fidye (kurban) olarak verildiği açıkça bildirilmektedir. Ayrıca diğer bazı ayetlerde de kurban ibadeti ile ilgili nasslar mevcuttur: �... Kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belirli günlerde Allah�ın adını ansınlar. İşte bunlardan yiyin, sıkıntı içindeki fakiri de doyurun.� (Hacc Suresi, 28) �Her ümmet için, Allah�ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine O�nun adını anarak kurban kesmeyi meşru kıldık.� (Hacc Suresi; 34) �Bu hayvanların ne etleri ve ne de kanları Allah�a ulaşacaktır: Allah�a ulaşacak olan ancak, sizin O�nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.� (Hacc Suresi; 37)

Kurban ibadeti hicretin ikinci yılında eda edilmeye başlanmış ve Hz.Peygamber (s.a.s.) hicretten itibaren on yıla yakın bir süre hep kurban (Udhiyye) kesmiştir. (Bkz:Tirmizi 20, K.El-Edahi 11,Hadis No: 1507)

Kurbanla ilgili dini hükümler
Kurban kesen, Allah�a yaklaşmış ve O�nun hoşnutluğunu kazanmış olur. Kurban, aynı zamanda bir sosyal yardımlaşma ve dayanışma örneğidir. Kesilen kurbanlardan maddi olarak daha çok yoksullar yararlanır.

Kimler kurban kesmekle yükümlüdür?
Kurban kesmek, akıllı, buluğ çağına ermiş, dinen zengin sayılacak kadar mal varlığına sahip ve misafir olmayan Müslüman�ın yerine getireceği mali bir ibadettir. Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka 20 miskal (80.18 gr.) altın veya bunun değerinde para veya eşyaya sahip olan kişi dinen zengindir, dolayısıyla Allah'ın kendisine bahşetmiş olduğu nimetlere şükran ifadesi ve Allah yolunda fedakarlığın nişanesi olarak kurban kesmelidir.

Hangi hayvanlar kurban olarak kesilir? Bu hayvanlar hangi nitelikleri taşımalıdır?
Kurban; koyun, keçi, sığır, manda ve deveden olur. Bunların dışındaki hayvanlar kurban olarak kesilemezler. Kurban olabilmesi için, kurbanlık hayvanın süt dişlerini değiştirmiş olması gerekir. Bu da, deve 5; sığır ve manda 2; koyun ve keçi 1 yaşını doldurunca gerçekleşir. Bunun yanında, 6 ayını tamamlayan koyun, bir yaşını doldurmuş gibi gösterişli olması halinde kurban edilebilir.

Kurban edilecek hayvanın, sağlıklı, azaları tam ve besili olması, hem ibadet açısından, hem de sağlık bakımından önem arz eder. Bu nedenle, kötürüm derecesinde hasta, zayıf ve düşkün, bir veya iki gözü kör, boynuzları kırık, dili, kuyruğu, kulakları ve memesi kesik, dişlerinin tamamı veya çoğu dökük hayvanlardan kurban olmaz. Ancak, hayvanın doğuştan boynuzsuz olması, şaşı, topal, hafif hasta, bir kulağı delik veya yırtılmış olması, kurban edilmesine mani teşkil etmez.

Kurban ne zaman kesilir?
Kurban (udhiye), eyyâm-ı nahr (Kurban kesme günleri) denilen Zilhicce ayının onuncu, on birinci ve on ikinci günleri kesilir. Kurban kesim vakti, Bayram namazı kılındıktan sonra, başlar; Zilhiccenin on ikinci günü (Kurban Bayramının 3. günü) güneş batıncaya kadar devam eder. Bu geçen süre içinde gece ve gündüz kurban kesilebilir. Ancak kurbanların gündüzleri kesilmesi uygundur. Kurban Bayramın birinci günü kesmek daha faziletlidir. Diğer kurbanlarda ise herhangi bir vakit söz konusu değildir.

Vekaletle kurban kestirilebilir mi?
Kurbanı, kişinin kendisi kesebileceği gibi, vekâlet yoluyla başkasına da kestirebilir. Zira kurban mal ile yapılan bir ibadettir; mal ile yapılan ibadetlerde ise vekâlet caizdir. Vekâlet yoluyla kurban kestiren kişi kendi bulunduğu yerde birisine vekâlet verebileceği gibi, başka bir yerdeki kişi veya kuruma da vekalet verebilir. Vekâlet, sözlü veya yazılı olarak ya da telefon, internet, faks ve benzeri iletişim araçları ile verilebilir.

Kurban eti nasıl değerlendirilmelidir?
Hz. Peygamber, kurban etinin üçe taksim edilip, bir bölümünün kurban kesmeyen yoksullara dağıtılmasını, bir bölümünün akraba, tanıdık ve komşularla paylaşılmasını, birinin de evde bırakılmasını tavsiye etmiştir (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 10). Ailenin durumuna göre etin tamamı da evde bırakılabilir. Ancak, toplumda muhtaçların arttığı dönemde kurban etinin çoğunun hatta tamamının dağıtılması uygun olur.

Kurban derisi nasıl değerlendirilmelidir?
Kurbanın derisi, bir fakire veya hayır kurumuna verilmelidir. Hz. Peygamber, veda haccında Hz. Ali'ye, kurban olarak kesilen develerinin başında durmasını ve bunların derileri ile sırtlarındaki çullarını sadaka olarak vermesini, kasap ücreti olarak bunlardan bir şey vermemesini emretmiştir (Ebu Davud; Menasik, 20). Buna göre kurban derilerinin para karşılığında satılması, kurbanın kesimi veya bakımı için ücret olarak verilmesi uygun değildir.

Sağlık şartları
İnsanoğlu ihtiyaçları gereği hayvanlarla iç içe yaşamakta, onların başta eti ve sütü olmak üzere birçok ürününden yararlanmaktadır. Bunların doğal bir sonucu olarak da hayvanlarda görülen ve zoonoz olarak adlandırılan bazı hastalıklar insanlara bulaşabilmektedir Özellikle Kurban Bayramlarında çok sayıda hayvanın kesilmesi, kesim öncesi ve kesim sonrası gereken kontrol ve hijyen kurallarına dikkat edilmemesi, kesilen hayvanlara ait etlerin tüketiminde (saklama, hazırlama, pişirme vb.) gerekli hassasiyetin gösterilmemesi birçok zoonoz hastalığı yayılmasına ve çok sayıda insanımızın da bu hastalıklara yakalanmasına neden olabilmektedir.

Bütün enfeksiyonlarda ve enfeksiyon hastalıklarında olduğu gibi, zoonoz hastalıklardan korunmanın yolu, korunma önlemlerini bilmek ve uygulamaktır. İşte bu ve benzeri konularda kurban kesmek isteyen vatandaşların kurbanlarını sağlık şartlarına uygun olarak bizzat kesmelerine veya kestirmelerine yardımcı olmak amaçlanmıştır.

Çevre temizliği
Kurbanların satış ve kesim işlemleri yapılırken çevre temizliğine önem verilmesi, bu yerlerdeki atıkların kaldırılması ve herhangi bir kirliliğe sebep olmasını engelleyecek şekilde önlemlerin alınmasının sağlanması Kurban ibadeti ve kurban hizmetlerinin yürütülmesinde dikkat edilmesi gereken hususlardandır. Kurbanı vekâlet yoluyla kestirmek isteyenler

�Kurban ibadetini yerine getirmek isteyen vatandaşlar için Diyanet İşleri Başkanlığınca her yıl vekâlet yoluyla kurban kesim organizasyonu düzenlenir. Başkanlık bu hizmet için Türkiye Diyanet Vakfı ile işbirliği yapar. Gerçek ve tüzel kişiler de bu Kararda yer alan usul ve esaslara göre bizzat veya vekâlet yolu ile kurban kesebilirler, organizasyon yapabilirler. � Nitekim Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Diyanet Vakfı ile işbirliği yaparak her yıl Vekâlet Yoluyla Kurban Kesim Organizasyonu yapmaktadır.

VEKÂLET YOLUYLA KURBAN KESİM ORGANİZASYONU
 Bakanlar Kurulu�nun Kurban Hizmetlerinin Diyanet İşleri Başkanlığınca Yürütülmesine Dair Karar�ının 4�üncü ve  Kurban Hizmetlerinin Diyanet İşleri Başkanlığınca Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 7/b maddeleri uyarınca vekalet yoluyla kurban kesim organizasyonu Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfı işbirliği ile yapılmaktadır.  

VEKÂLET YOLUYLA KURBAN KESMEK İSTEYEN NE YAPMALI?
Vekâlet yoluyla kurban kestirmek isteyenler kurban bedelini ilgili bankalarda açtırılan hesaba yatırmaları yeterlidir.  Arzu edenler www.diyanetvakfi.org.tr web sitesinden visa ile ödeme yapılabilir.  Vakıfbank ve Halkbank şubelerinin bulunmadığı yerlerde ise en yakın İl veya İlçe Müftülüklerimize müracaat edilerek kurban ücreti yatırılabilir.

7 Kasım 2010 Pazar

YARIN GECE ZİLHİCCE'nin İLK GECESİ...



Evet, içinde hac ibadetinin eda edildiği, milyonlarca insanın Arafat'a koşup Rabb-i Rahîm'den af fermanını aldığı, şeytanların taşlandığı, kurbanların kesildiği, dört gününün değil neredeyse her gününün bayram olduğu Zilhicce ayı yarın başlıyor. Peki, bu ayın ehemmiyeti nereden geliyor? Fecr Sûre-i Celîlesinin hemen başında "Fecr'e ve on geceye yemin olsun ki" mealindeki ayetler âlimlerin ekseriyetine göre Zilhicce ayının ilk on gecesine işaret ediyor. Bu on gecenin, Muharrem ayının ilk on gecesi ya da Ramazan'ın son on gecesi olduğunu söyleyenler varsa da çoğunluk burada kastedilenin Kurban bayramından önceki on gece olduğu görüşünde. Dolayısıyla yarın gece, o on gecenin ilki. On gece ve dokuz gündüz, Ramazan'ın son on gecesi kadar değerli. Onuncu gün de Kurban Bayramı.
Kulların en güzeli Nebiler Serveri Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu günlerin kıymetini bize şu nûrefşan beyanıyla hatırlatıyor: "Allah'a ibadet edilecek günler içinde Zilhicce'nin ilk on gününden daha sevimli günler yoktur. O günlerde tutulan her günün orucu bir senelik oruca, her gecesinde kılınan namazlar da Kadir Gecesine denktir."
Ümmetine çok düşkün olan, onların affa mazhar olmaları için çırpınan Rahmet ve şefkat Peygamberi'nden bir başka müjde de şöyle: "Allah indinde Zilhicce'nin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur. Bugünlerde tesbihi (sübhanallah), tahmidi (elhamdülillah), tehlili (Lâ ilahe illallah) ve tekbiri (Allahuekber) çok söyleyin!"
Bu arada şu hususu hatırlatmakta fayda var: Hadislerde zikredilen Zilhicce'nin ilk on gününden maksat ilk dokuz günüdür. Çünkü Zilhicce'nin onuncu günü Kurban Bayramının birinci günüdür, bayramda oruç tutulmaz ancak o gün de ibadet günüdür. Burada tavsiye edilen oruç, Kurban Bayramı'ndan önceki ilk dokuz gündür. On geceye ise, Kurban Bayramı'nın gecesi dâhildir.
Bu on günü daha iyi değerlendirmek adına öncelikle her zaman ve zeminde en vazgeçilmez ibadet olan beş vakit namazı asla ihmal etmemeliyiz. Çünkü hiçbir nafile ibadet farzların yerini tutamaz. Namazları vaktin evvelinde ve cemaatle kılmaya çalışmalı, namazda ihsan şuurunu yakalama gayretinde olmalıyız.
Mümkünse bugünlerde oruç tutup zamanımızı Kur'an, istiğfar, salâvat, zikir ve Ümmet-i Muhammed'e dua ile geçirmeliyiz. Hiç değilse bugünlerde kuşluk, evvabin, teheccüt gibi manevi hayatımıza can katan namazları aksatmadan kılmalı, geceleri değerlendirerek Rabbimize kurbiyet kazanmaya çalışmalıyız.
Şimdilerde milyonlarca insan haccetmek için mukaddes topraklara gitti. Kimi her şavtta özüne bir adım daha yaklaşmak arzusuyla Kâbe'yi tavaf ediyor, kimi Ümmet-i Muhammed için ızdırar diliyle yalvarıp gözyaşlarını ceyhun ediyor. Önce Medine'ye gidenler Ravza'nın sahibinin manevi atmosferinde yıkanıyor, evladına su arayan Hz. Hacer gibi Safâ Merve arasında sa'y edenler de durma bilmeksizin Rabb'in rızasını arıyor. Makam-ı İbrahim'de hıçkırıklara boğulup namaz kılanlar da var, Mültezem'e sımsıkı sarılıp Müslümanların ızdırabıyla inleyenler de. İşte hayalen onlara karışıp dualarımızı onların duasına katmalı, kendimizi oradaymış gibi kabul edip her anımızı bereketlendirmenin gayreti içinde olmalıyız.

29 Ekim 2010 Cuma

Teberake (Mülk) Suresi, Okunuşu ve Faziletleri



 

Mülk Suresi

Mülk Suresi

Mülk Suresi

Teberake (Mülk) Suresi, Okunuşu ve Faziletleri

Mülk Suresi (Arapça: سورة الملك)Kur'an-ı Kerim'in 67. sûresidir. Mekke'de inmiştir. 30 ayetten ibarettir. Adını, birinci ayetinde geçen "el-Mülk" kelimesinden almıştır. Ayrıca Tebareke, Münciye, Mücadele, Mani'a, Vakiye adları ile de anılır.

Faziletleri

1. İbn Abbas (ra)dan şöyle rivayet edilmiştir: Sevgili Peygamberimizin (sas) ashâbından birisi bir kabrin üzerine çadırını kurmuştu, ancak onun bir kabir olduğunu bilmiyordu. Bir de baktı ki, orada bir adam Mülk (Tebâreke) Sûresini okuyor. Sonuna kadar okudu. Bunun üzerine çadır sahibi Hz. Peygambere gelerek, Ey Allahın Resûlü, ben çadırımı bir kabir üzerine kurmuşum; fakat onun bir kabir olduğunu bilmiyordum. Baktım ki orada bir adam Mülk Sûresini okuyor, sonuna kadar okudu. Resûlullah (sas) buyurdu ki: O sûre Mâniadır. O zatı kabir azâbından kurtarır
2. Ebu Hüreyreden şöyle rivâyet edilmiştir: Allah Resûlü (sas) buyurdu ki: Kuranda otuz âyetli bir sûre bir adama şefaat etti. Nihayet o, bağışlandı. İşte bu sûre Mülk Sûresidir.
3. Câbir (ra)den şöyle rivâyet edilmiştir: Peygamber Efendimiz (sas) Secde ve Mülk sûrelerini okumadan uyumazdı. (Tirmizî, Fedâilül-Kuran, 9)
4. Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: Resûlullah (sas) buyurdular ki: Kurân-ı Kerimde otuz âyetlik (şanı yüce) bir sûre vardır. Bu sûre (kendisini okuyan) kimseye (kıyamet günü) şefaat eder ve Allahın onu affetmesini sağlar. Bu sûre Tebârekellezî bi-Yedihil-Mülktür
5. Tirmizîde, İbnu Abbas (ra) Resûlullahın (sas) şöyle dediğini belirtir: Bu sûre (kabir azabına veya kabir azabına sebep olan günahlara karşı) engeldir, bu sûre kurtuluş sebebidir, kişiyi kabir azabından kurtarır (Tirmizî, Sevab-ül Kuran-9)
Âlûsî der ki: Bu sûrenin fazîleti hakkında zikredilen haberlerden dolayı söz konusu sûrenin her gece okunmasının mendub olduğu söylenmiştir. Ben de temyiz yaşından beri bu sûreyi okumaya devam ediyorum. Beni buna muvaffak kılan Allaha hamd eder, bundan böyle de yardım ve kabulünü dilerim (Âlûsî, Rûhul-Meânî).

Okunuşu

Bismi’llâh’ir-Rahmân’ir-Rahîm

(1) Tebârekelleziy biyedihil mülkü ve hüve alâ külli sey’in kadiyrün (2) elleziy halekal mevte vel hayate liyeblüveküm eyyüküm ahsenü amela ve hüvel aziyzül gafur (3) elleziy haleka seba semavatin tibakan ma tera fiy halkir rahmani min tefavüt ferciil basare hel tera min füturin (4) sümmerciil basare kerreteyni yenkalib ileykel besarü hasien ve hüve hasiyr (5) ve lekad zeyyennes semaed dünya bimesabiyha ve cealnaha rücûmen lisseyatiyni ve a’tedna lehüm azâbes seiyr (6) ve lilleziyne keferu birabbihim azabü cehenneme ve bi’selmasiyr (7) izâ ülku fiyha semiu leha sehiykan ve hiye tefurü (8) tekadü temeyyezü minelgayzi küllema ülkiye fiyha fevcün seelehüm hazenetüha elem ye’tiküm neziyr (9) kalu belâ kad câena neziyrün fekezzebna ve kulna ma nezzelellahü min sey’in in entüm illâ fiy dalâlin kebiyr (10) ve kalu lev künna nesmeu ev na’kilü ma künna fiy ashabis seiyr (11) fa’terefu bizenbihim fesuhkan liashabis seiyr (12) innelleziyne yahsevne rabbehüm bilgaybi lehüm magfiretün ve ecrün kebiyr. (13) ve esirru kavleküm evicheru bihî innehu aliymün bizatissudur (14) elâ yalemü men halâk ve hüvel latiyfül habiyr (15) hüvelleziy ceâle lekümül’arda zelûlen femsu fiy menâkibiha ve külu min rizkihî ve ileyhinnüsur (16) eemintüm men fiyssemâi en yahsife bikümül’arda feizâ hiye temur (17) em emintüm men fiyssemâi en yürsile aleyküm hasiba feseta’lemune keyfe neziyr (18) ve lekad kezzebelleziyne min kablihim fekeyfe kâne nekiyr (19) evelem yerev ilettayri fevkahüm saffatin ve yakbidne ma yümsikühünne iller rahmân innehu bikülli sey’in basiyr (20) emmen hâzelleziy hüve cündün lekum yansurukum min dunir rahmân inilkâfirune illâ fiy gurur (21) emmen hâzelleziy yerzükuküm in emseke rizkah bel leccû fiy utüvvin ve nüfur (22) efemen yemsiy mükibben alâ vechihi ehda emmen yemsiy seviyyen alâ siratin müstekiym (23) kul hüveleziy enseeküm ve ceale lekümüssem’a vel’ebsâre vel’ef’ideh kaliylen ma teskürun (24) kul hüvelleziy zereeküm fiyl’ardi ve ileyhi tuhserûn (25) ve yekûlune meta hazelvadü in küntüm sadikiyn (26) kul innemel ilmü indallah ve innema ene neziyrün mübiyn (27) felemma reevhü zülfeten si'yet vücuhülleziyne keferu ve kiyle hazelleziy küntüm bihî teddeun (28) kul ereeytüm in ehlekeniyallahü ve men maiye ev rahimena femen yüciyrül kafiriyne min azabin eliym (29) kul hüver rahmân amenna bihî ve aleyhi tevekkelnu feseta’lemune men hüve fiy dalâlin mübiyn (30) kul ereeytüm in asbeha maüküm gavren femen ye’tiyküm bimâin meiyn (Allâh-u Rabbül Alemin)

Anlamı

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

1. Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter.
2. O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.
3. O ki, birbiri ile âhenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?
4. Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.
5. Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.
6. Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü dönüştür!
7. Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.
8. Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: Size, (bu azap ile) korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi? diye sorarlar.
9. Onlar şöyle cevap verirler: Evet, doğrusu bize, (bu azap ile) korkutan bir peygamber gelmişti; fakat biz (onu) yalan saymış ve: Allah'ın bir şey gönderdiği yok; siz olsa olsa büyük bir sapıklık içindesiniz! demiştik.
10. Ve: Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık! diye ilâve ederler.
11. Böylece günahlarını itiraf ederler. Artık (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun, o alevli cehennemin mahkûmları!
12. Fakat daha görmeden Rablerinden (azabından) korkanlara gelince, onlar için gerçekten hem bağışlanma hem de büyük mükâfat vardır.
13. Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki O, kalplerin içindekini bilmektedir.
14. Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.
15. Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Şu halde yerin omuzlarında (üzerinde) dolaşın ve Allah'ın rızkından yeyin. Dönüş ancak O'nadır.
16. Gökte olanın, sizi yere batırıvermeyeceğinden emin misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır.
17. Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz? İşte (bu) tehdidimin ne demek olduğunu yakında bileceksiniz!
18. Andolsun ki, onlardan öncekiler de (bunu) yalan saymışlardı; ama benim karşılık olarak verdiğim azap nasıl olmuştu!
19. Üstlerinde kanatlarını aça-kapata uçan kuşları (hiç) görmediler mi? Onları (havada) rahmân olan Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz O her şeyi görmektedir.
20. Rahmân olan Allah'a karşı şu size yardım edecek askerleriniz hani kimlerdir? İnkârcılar ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar.
21. Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık verebilecek olan kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar.
22. Şimdi (düşünün bakalım), yüz üstü kapanarak yürüyen mi (varılacak) yere daha iyi erişir, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?
23. (Resûlüm!) De ki: Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!
24. De ki: Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan O'dur; ancak O'nun huzuruna gelip toplanacaksınız.
25. "Doğru sözlü iseniz (söyleyin), bu tehdit hani ne zaman (gerçekleşecek)?" derler.
26. De ki: O bilgi, ancak Allah'a mahsustur. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.
27. Ama onu (azabı) yakından gördükleri zaman, inkâr edenlerin yüzleri kararacak ve (kendilerine): İşte sizin isteyip durduğunuz budur! denecektir.
28. De ki: Allah beni ve beraberimdekileri (sizin istediğiniz üzere) yok etse veya (öyle olmayıp da) bizi esirgese, (söyleyin bakalım) inkârcıları yakıcı azaptan kurtaracak kimdir?
29. De ki: (Sizi imana davet ettiğimiz) O (Allah) çok esirgeyicidir; biz O'na iman etmiş ve sırf O'na güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!
30. De ki: Suyunuz çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?




Yasin Suresi (Kuran-ı Kerim)den































Yasin Suresinin Fazileti Hakkinda Hadis-i Serifler

* Kim geceleyin YASİN okursa affedilmiş olarak sabaha çıkar। (Tirmizi)
* YASİN’i Her gece okuyan, şehid olarak ölür.
* TAHA ve YASİN Sürelerini Allahü Teala Hz।Adem A।S।'ı yaratmadan bin yıl evvel okumuştur। Melekler işitince BUNLARIN İNDİRİLECEĞİ ÜMMETE, BUNLARI OKUYACAK DİLLERE, BUNLARI EZBERLEYECEK GÖNÜLLERE NE MUTLU demişlerdir. (Darimi)

* YASİN Suresini ölülerinize okuyunuz. (Tirmizi) * Her şeyin bir kalbi vardır. Kur'an'ın kalbi de YASİN'dir. Kim Yasin'i okursa, Cenabı Hak ona on defa Kur'an okumus kadar sevap ihsan eder. (Tirmizi)

* YASİN’i okuyunuz। Onda on bereket vardır: 1- Aç, okursa doyar, 2- Çıplak, okursa giyinir, 3- Bekar, okursa evlenir, 4- Korkusu olan, okursa emin olur, : 5- Mahzun, okursa ferahlar, 6- Misafir okursa seferde yardım görür, 7- Kayıp (için okunursa) bulunur, 8- Hasta okursa (veya hastaya okunursa) şifa bulur, 9- Ölü üzerine okunursa azabı hafifler, 10- Susayan okursa suya kavuşur। (Ramuz 79/4) * Her kim anne ve babasının veya bunlardan biri nin kabrini her Cuma ziyaret eder ve yanlarında YASİN okursa, her harfinin sayısınca ona mağrifet olunur। (Hak dini Kur'an dili) * YASİN-i ŞERİF'i gece okuyan, Yedi hatim sevabına nail olur. * YASİN-i ŞERİF'i gece okuyana, 20 hac sevabı verilir. (Künüzü'd Dekaik)

Yâsîn Suresi -DIYANET MEALI

Mekke döneminde inmiştir. 83 âyettir. Sûre, adını ilk âyeti oluşturan
Bismillahirrahmânirrahîm
1.
Yâ Sîn.
2, 3, 4.
(Ey Muhammed!) Hikmet dolu Kur'an'a andolsun ki sen elbette dosdoğru bir yol üzere (peygamber) gönderilenlerdensin.
5, 6.
Kur'an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.
7.
Andolsun, onların çoğu üzerine o söz (azap) hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler.
8.
Onların boyunlarına demir halkalar geçirdik, o halkalar çenelerine dayanmıştır. Bu sebeple kafaları yukarıya kalkık durumdadır.
9.
Biz onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.
10.
Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.
11.
Sen ancak Zikr'e (Kur'an'a) uyanı ve görmediği halde Rahmân'dan korkan kimseyi uyarırsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükafatla müjdele.
12.
Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) bir bir kaydetmişizdir.
13.
(Ey Muhammed!) Onlara, o memleket halkını örnek ver. Hani oraya elçiler gelmişti.
14.
Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir elçi ile destek vermiştik. Onlar, "Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz" dediler.
15.
Onlar şöyle dediler: "Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahmân hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz."
16.
(Elçiler ise) şöyle dediler: "Bizim gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu Rabbimiz biliyor."
17.
"Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir."
18.
Dediler ki: "Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız ve bizim tarafımızdan size elem dolu bir azap dokunur."
19.
Elçiler de, "Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz" dediler.
20.
Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Bu elçilere uyun."
21.
"Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir."
22.
"Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca ona döndürüleceksiniz."
23.
"Onu bırakıp da başka ilahlar mı edineyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar."
24.
"O taktirde ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum."
25.
"Şüphesiz ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!"
26, 27.
(Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): "Cennete gir!" denildi. O da, "Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!" dedi.
28.
Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik.
29.
Sadece korkunç bir ses oldu. Bir anda sönüp gittiler.
30.
Yazık o kullara! Kendilerine bir peygamber gelmezdi ki, onunla alay ediyor olmasınlar.
31.
Kendilerinden önce nice nesilleri helak ettiğimizi; onların artık kendilerine dönmeyeceklerini görmediler mi?
32.
Onların hepsi de mutlaka toplanıp (hesap için) huzurumuza çıkarılacaklardır.
33.
Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız da onlardan yerler
34, 35.
Meyvelerinden yesinler diye biz orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Bunları onların elleri yapmış değildir. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
36.
Yerin bitirdiği şeylerden, insanların kendilerinden ve (daha) bilemedikleri (nice) şeylerden, bütün çiftleri yaratanın şanı yücedir.
37.
Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır.
38.
Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah'ın takdiri(düzenlemesi)dir.
39.
Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur.
40.
Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
41.
Onların soylarını dolu gemide taşımamız da onlar için bir delildir.
42.
Biz onlar için o gemi gibi binecekleri nice şeyler yarattık.
43.
Biz istesek onları suda boğarız da kendileri için ne imdat çağrısı yapan olur, ne de kurtarılırlar.
44.
Ancak tarafımızdan bir rahmet olarak ve bir süreye kadar daha yaşasınlar diye kurtarılırlar.
45.
Onlara, "Önünüzde ve arkanızda olan şeylerden (dünya ve ahirette göreceğiniz azaplardan) sakının ki size merhamet edilsin" denildiğinde yüz çevirirler.
46.
Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmez ki ondan yüz çeviriyor olmasınlar.
47.
Onlara, "Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcayın" denildiği zaman, inkar edenler iman edenlere, "Allah'ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği kimselere mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz" derler.
48.
"Eğer doğru söyleyenlerseniz bu tehdit ne zaman gelecek?" diyorlar.
49.
Onlar ancak, çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak korkunç bir ses bekliyorlar.
50.
Artık ne birbirlerine tavsiyede bulunabilirler ne de ailelerine dönebilirler.
51.
Sûra üfürülür. Bir de bakarsın kabirlerden çıkmış Rablerine doğru akın akın gitmektedirler
52.
Şöyle derler: "Vay başımıza gelene! Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı? Bu, Rahman'ın vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler."
53.
Sadece korkunç bir ses olur. Bir de bakarsın hepsi birden toplanıp huzurumuza çıkarılmışlardır.
54.
O gün kimseye, hiç mi hiç zulmedilmez. Size ancak işlemekte olduğunuz şeylerin karşılığı verilir.
55.
Şüphesiz cennetlikler o gün nimetlerle meşguldürler, zevk sürerler.
56.
Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar.
57.
Onlar için orada meyveler vardır. Onlar için diledikleri her şey vardır.
58.
Çok merhametli olan Rab'den bir söz olarak (kendilerine) "Selam" (vardır).
59.
(Allah şöyle der:) "Ey suçlular! Ayrılın bu gün!"
60, 61.
"Ey ademoğulları! Ben size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?"
62.
"Andolsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. Hiç düşünmüyor muydunuz?"
63.
"İşte bu, tehdit edildiğiniz cehennemdir."
64.
"İnkar ettiğinizden dolayı bugün girin oraya!"
65.
O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.
66.
Eğer dileseydik onların gözlerini büsbütün kör ederdik de (bu halde) yola koyulmak için didişirlerdi. Fakat nasıl görecekler ki?!
67.
Yine eğer dileseydik oldukları yerde başka yaratıklara dönüştürürdük de ne ileri gidebilirler, ne geri dönebilirlerdi.
68.
Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz (gücünü azaltırız). Hâlâ düşünmeyecekler mi?
69.
Biz o Peygamber'e şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da. O(na verdiğimiz) ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.
70.
(Aklen ve fikren) diri olanları uyarması ve kafirler hakkındaki o sözün (azabın) gerçekleşmesi için Kur'an'ı indirdik.
71.
Görmediler mi ki biz onlar için, ellerimizin (kudretimizin) eseri olan hayvanlar yarattık da onlar bu hayvanlara sahip oluyorlar.
72.
Biz o hayvanları kendilerine boyun eğdirdik. Onlardan bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler.
73.
Onlar için bu hayvanlarda (daha pek çok) yararlar ve içecekler vardır. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
74.
Belki kendilerine yardım edilir diye Allah'ı bırakıp da ilahlar edindiler.
75.
Onlar ilahlar için (hizmete) hazır asker oldukları halde, ilahlar onlara yardım edemezler.
76.
(Ey Muhammed!) Artık onların sözü seni üzmesin. Çünkü biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz.
77.
İnsan, bizim kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir.
78.
Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: "Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?"
79.
De ki: "Onları ilk defa var eden diriltecektir. O her yaratılmışı hakkıyla bilendir."
80.
O, sizin için yeşil ağaçtan ateş yaratandır. Şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz.
81.
Gökleri ve yeri yaratan Allah'ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet yeter. O, hakkıyla yaratandır, hakkıyla bilendir.
82.
Bir şeyi dilediği zaman onun emri o şeye ancak "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.
83.
Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah'ın şanı yücedir! Siz yalnız O'na döndürüleceksiniz.

Yâsîn Suresi -ELMALILI MUHAMMED HAMDI YAZIR

1 - Yâsîn Suresi
2-3 - Ey Muhammed! Hikmetli Kur'ân'a andolsun ki, sen risâlet görevi
4 - Dosdoğru bir yol üzerindesin.
5-6 - Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın.
7 - Andolsun ki onların çoğunun üzerine azab sözü hak olmuştur. Onlar imana gelmezler.
8 - Çünkü biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişiz. O kelepçeler çenelerine dayanmıştır da burunları yukarı, gözleri aşağı somurtmaktadırlar.
9 - Hem önlerinden bir sed, arkalarından bir sed çekmişiz, kendilerini sarmışızdır. Baksalar da görmezler.
10 - Onları korkutsan da korkutmasan da onlara göre birdir, inanmazlar.
11 - Sen ancak Kur'ân'a tabi olan ve görünmediği halde Rahman olan Allah'tan korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla müjdele.
12 - Gerçekten biz ölüleri diriltiriz, onların önceden yapıp gönderdiklerini ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Zaten biz her şeyi açık bir kütükte, bir "imam-ı mübin"de (ana kitapta, yani Levh-i mahfuzda) sayıp tesbit etmişizdir.
13 - Sen onlara, o şehir halkını örnek ver. Hani oraya peygamberler gelmişti.
14 - Hani biz onlara iki peygamber göndermiştik, fakat onlar ikisini de yalanlamışlardı. Biz de (onları) üçüncü bir peygamberle destekledik. Onlara: "Şüphesiz ki biz size gönderilmiş elçileriz." dediler.
15 - Onlar da: "Siz bizim gibi insandan başka birşey değilsiniz, hem Rahman olan Allah, hiçbir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." dediler.
16 - Peygamberler dediler ki: "Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz."
17 - "Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir."
18 - Onlar dediler ki: "Herhalde biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun ki, sizi hiç tınmadan taşlarız ve mutlaka bizden size pek acıklı bir azab dokunur."
19 - Peygamberler de şöyle cevap verdiler: "Sizin uğursuzluğunuz beraberinizdedir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavimsiniz."
20 - O sırada şehrin ta ucundan bir adam koşarak geldi ve: "Ey kavmim! Uyun o elçilere!"
21 - "Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermişlerdir."
22 - "Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim beni yaratana? Hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz."
23 - "Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar."
24 - "Şüphesiz ki ben, o zaman apaçık bir sapıklık içinde olurum."
25 - "Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman getirdim, gelin dinleyin beni."
26 - (Sonra ona) "haydi gir cennete!" denildi. O da dedi ki: "Ne olurdu kavmim bilseydi!"
27 - "Rabbimin beni bağışladığını ve beni kendilerine ikram edilen kullarından kıldığını."
28 - Biz arkasından kavminin üzerine bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.
29 - Sadece bir gürültü oldu, onlar da hemen sönüverdiler.
30 - Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine glen her bir peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.
31 - Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice kuşakları helak etmişiz. Onlar artık kendilerine dönüp gelmiyorlar.
32 - Onların hepsi toplanıp, sadece bizim huzurumuza getirilmişlerdir.
33 - Hem bir delildir onlara ölü toprak. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar.
34 - Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler yaptık. İçlerinde pınarlardan sular fışkırttık.
35 - (Bunu), Onun ürününden ve kendi elleriyle yaptıklarından yesinler diye (yaptık). Hâlâ şükretmeyecekler mi?
36 - Yerin bitkilerinden, kendi nefislerinden ve daha bilemeyecekleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ın şanı ne yücedir.
37 - Gece de onlara bir delildir. Biz ondan gündüzü soyar çıkarırız, bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlar.
38 - Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
39 - Ay'a gelince, ona menziller tayin ettik. Nihayet o eski hurma salkımının çöpü gibi (yay haline) dönmüştür.
40 - Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.
41 - Onlar için bir delil de bizim, onların neslini dolu bir gemide taşımamızdır.
42 - Yine kendileri için onun gibi binecek şeyler yaratmamızdır.
43 - Eğer dilesek onları boğarız da o zaman ne onların feryadına yetişen bulunur, ne de onlar kurtarılır.
44 - Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamana kadar yaşatmak başka.
45 - Durum böyle iken onlara: "Önünüzdekinden ve arkanızdakinden korkun ki size rahmet edilsin" denildiği zaman,
46 - Ve kendilerine Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet geldiği zaman mutlaka ondan yüz çevirirler.
47 - Onlara: "Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın" dendiği zaman, o kâfirler, müminler için: "Allah'ın dileyince doyurabileceği kimseyi biz mi doyuracağız? Siz apaçık bir sapıklık içinde değil de nesiniz?" dediler.
48 - Yine onlar: "Eğer doğru söylüyorsanız bu (kıyamet) vaadi ne zaman?" diyorlar.
49 - Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar, bir çığlık ki, onlar çekişip dururken kendilerini yakalayıverir.
50 - O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler.
51 - Sûr'a üfürülmüştür, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine doğru akın ediyorlar.
52 - Onlar: "Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân'ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler" derler.
53 - Başka değil, sadece bir tek çığlık olmuş, derhal hepsi toplanmış huzurumuza getirilmişlerdir.
54 - Artık bugün hiç kimseye zerre kadar zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.
55 - Gerçekten cennetlik olanlar bugün bir meşguliyet içinde zevk etmektedirler.
56 - Kendileri ve eşleri gölgelerde koltuklar üzerine kurulmuşlardır.
57 - Onlara orada bir meyve vardır. İsteyecekleri her şey onlarındır.
58 - (Onlara) Rahîm olan Rab'den "selâm" sözü vardır.
59 - Ey günahkârlar! Bugün siz bir tarafa ayrılın.
60-61 - "Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi?" (buyurulacak)
62 - Böyle iken o sizden birçok nesilleri yoldan çıkardı. Ya o zaman düşünmüyor muydunuz?
63 - İşte bu size vaad edilen cehennemdir.
64 - Bugün yaslanın ona bakalım inkâr ettiğiniz için.
65 - Bugün biz onların ağızlarını mühürleriz de neler kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da şahitlik eder.
66 - Hem dileseydik gözlerini üzerinden silme kör ediverirdik de yola dökülürlerdi. Fakat nereden görecekler?
67 - Yine dileseydik oldukları yerde kılıklarını değiştirirdik de ne ileri gidebilirlerdi, ne de geri dönebilirlerdi.
68 - Bununla beraber kimin ömrünü uzatıyorsak, yaratılışta onu (güç ve kuvvetini alarak) tersine çeviriyoruz. Hâlâ akıllanmayacaklar mı?
69 - Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da... O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'ân'dır.
70 - (Bu), diri olanları uyarmak ve kâfirlere de azab sözünün hak olması içindir.
71 - Şunu da görmediler mi: Biz onlar için kudretimizin meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar yaratmışız da onlara sahip bulunuyorlar.
72 - Onları, kendilerinin hizmetine vermişiz de, hem onlardan binekleri var, hem de onlardan yiyorlar.

18 Ekim 2010 Pazartesi

Beni Bana Bırakma Allahım
























Ey gökleri ve yeri yoktan var eden yüce Rabbim.
Kurbanin oldugum im
Merhamet eden im


Cürük cevizi farkinda olmadan agzimda aldigimda bana sükrü hatirlatan im


Her attigim adimda bana yarattigin güzellikleri gösterten im


Her göge bakisimda her seferinde bulutlarin degisik sekillerini ve gök yüzünün degisik mavi tonlarla güzellestiran Rabbim.


Geceleri yildizlarla süslüyen tipki siyah ipek kumasin üzerindeki pirlantalar gibi ve tek ay olmak üzere o siyah gökte karanligin icerisinde huzur verdirten im


Günesin yavas yavas üzerimize isigini yayan ve kuslarim diyerek beni güne davet ettirten im


Tipki agaclarin dallari gibi vucudumdaki damarlari yaratan im.


Parmaklarim uclarindaki ve gözlerimin motifleri olan ”imzami” beni sadece ben olarak yaratan im


Ya Rabbi.


Bana nimetlerinden hic sakindirmayan ben farkinda olmadan bile bana merhamet eden beni koruyan bana ic huzuru veren im.


Bana zamanla sabri ögreten im bir kapiyi kapatip sonra bana merhamet edip öteki kapiyi acan im.


Nankörlügüme karsi beni bir annenin coguna olan sevgisinden kat kat daha cok seven im


Her seferinde karsina pismanlik duygusula ciktigimda bana huzur veren bana sefkat eden im


Ya Rabbi.


Beni bana birakma.


Korkuyorum im sensiz olmaktan korkuyorum.


Kalbimin tahtasini okadar cok pis lekelerle süsledimki im utaniyorum.


Nasil temizliyecegim o lekeleri ve hala bile bile kirletiyorum?


Nasil hesap verecegim gün geldimi im?


Bu dünyada gercektende yalan dünyada ben kendimi bile bile yalan seylerlerle mesgul ediyorum


Seytan kalbimi ufak seylere pir pir ettirdigi halde bana sonradan o pirpirlarin anlamsizligini gösteren Yaradanim


bana ne olur yol göster.


Kalbimin gözünü ac Ya Rabbi.


Asil amaci anlamam icin bana yardim et im.


Etragfimizdaki o moderen dünya dedikleri serden koru beni im


Musik denen lanetden koru beni


Etragfimdaki anlamsiz sevinclerden ve hüzünlerden koru beni


Onlarin sayesinde görmez oldum nankör oldum sen af eyle im.


Bir ördegin tüglerindeki renklerine baktigimda bana o renklerin kombinasyonlari kesinlikle bir tesadüf olamadigini gösteren im


Bu iki dünyanin icerisende sasirdim bana asil amaci uygulamamda yardim et bana senin Kitabini senin sözlerinini her zaman her saniye her yerde kalbimde tutabilmem icin bana yardim et im.


Cok acizim.


Cok gücsüzüm.


Sadece sevgini hisetmek istiyorum kalbimin en derinliklerinde


Sensiz bir hicim nasilki dünyamizin büyüklügü o yarattigin kocaman evrimde bir hictir ayni o sekilde sensiz bir hicim.


Benim sah damarimdan bana daha yakin olan im beni benden daha iyi taniyan im bu dünyada sadace sen beni bilir icimdeki gizlilikleri sadece sen bilirsin im.


Günlerimin anlamsiz seylerle mesgul ediyorum onlari hayra cevir im


Beni benden koru im.


Korkuyorum.


Yine seni unutacagimdan korkuyorum


Yine sana nankörlük yapmaktan korkuyorum


Yine sinavimi gecemeyecegimden korkuyorum.


Yine o anlamsiz dünyvi seylere hevesenecegimden korkuyorum.


im bana öyle bir ders verki birdaha aynaya bakisimda bu bedenin icerisindeki bu benmiyim sorusunu asla ama asla sormiyim kendime.


Bana öyle bir ilim hediye eyleki kocaman agacain kökleri gibi kalbimde imanim saplansin ne olsursa olsun beni benden koruyacak iman ver im.


Benim bilmediklerimi bilen bana yardim et beni benden koru im beni namazsiz birakma im..


Senki herseyi yaradan bir yapragin agactan topraga konmasindan haberdar olan .


Yarabbi insani öyle bir yaratilis kildinki insanin kendisindeki duygulari asla tipatip kendisi argiladigi gibi dile veremez Senden baksa hic kimse anliyamaz bir insanin icindeki derinlikleri cünki mümkün degildir bazi seyleri paylasmak anca Sen baska hickimse.


Okadar cok nankörüz ve kendimizi beyenmisizki sana bile tavirlarimiz bazen utancverici Sen hatirlatiktan sonra farkina variriz ve pisman oluruz. Ben kimimki ”nasil olsa ben sürekli sükr ediyorum ben nankör olanlarden degilim” diye böyle bir alcak düsünceye sayip olabiliroyrum Peygamber efendimiz sav. Bile bu gibi düsünceye sayip olmazken ben kimimki bu sekilde düsünüyorum. Yaradan sensin aliyan sensin hatalari bizler gösteren merhamet edip pisman ettiren Sensin. Sonradan anliyorum anca o sürkler belirli bir vakit sonra bir bakmisin sükr degil baska sey düsünür olmusum. Elbet o vakit hatirlatirsin hani sen degilmiydin ben nankör olmayanlardanim diyen?


Ya Rabbi kalbime damla damla akit imanini gönlüme huzur sana yakinlik seni hizedebilmek seni tanimak seni anlamak istiyorum. Ve anliyorum bunlar sadece sabir ve yolundan ayrilmayanlar icin. Kör körüne namaz kilip agaclar ne güzel gök ne güzel diyip gecinmemeli bunu anladim Ya Rabbi. Anca okuyarak Seni anliyabiliriz.


Omuzumdaki iman kusunu ne olur ucmasina izin verme.


Benide hayirli kullarindan eyle.


Beni bana birkma im