29 Ağustos 2010 Pazar

hz . Davût







Hz. Davud, Yakub aleyhisselamın oğlu Yehûda'ın soyundandır. İşmuil (Şemuyel = Samuel) aleyhisselamın ölümünden sonra kendisine peygamberlik verilmiş, kayınpederi Talut'un ölümünden sonra da İsrailoğulları'na hükümdar olmuştur.
Peygamberliğinden Önceki Olaylar

"Musa'dan sonra İsrailoğulları'nın ileri gelenlerini görmedin mi?Peygamberlerinden birine, "Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi. "Ya savaş size farz kılındığında gitmeyecek olursanız?" demişti. "Memleketimizden ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldığımıza göre niye Allah yolunda savaşmayalım?" demişlerdi. Ama savaş onlara farz kılınınca, az bir kısmı müstesna yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir." (Bakara 2/246)
Talut'un (Saul) Hükümdarlığı

"Peygamberleri onlara "Allah size şüphesiz, Talut'u hükümdar olarak gönderdi" dedi. "Biz hükümdarlığa ondan layık iken ve ona malca da bir bolluk verilmemişken bize hükümdar olmağa o nasıl layık olabilir?" dediler, "Doğrusu Allah size onu seçti, bilgice ve vücutça gücünü artırdı" dedi. Allah hükümdarlığı dilediğine verir. Allah her şeyi kaplar ve bilir.
Peygamberleri onlara, "Onun hükümdarlığının alameti, size sandığın gelmesidir, onda Rabbinizden gelen gönül rahatlığı ve Musa ailesinin ve Harun ailesinin bıraktıklarından kalanlar var; onu melekler taşır, eğer inanmışsanız bunda sizin için delil vardır" dedi." (Bakara 2/247-248)
Ürdün Nehrini Geçiş

"Talut orduyla birlikte ayrıldıktan sonra, "Doğrusu Allah sizi bir ırmakla deneyecektir, ondan içen benden değildir, onu tatmayan eliyle sadece bir avuç avuçlayan müstesna şüphesiz bendendir" dedi. Onlardan pek azı hariç, sudan içtiler. Kendisi ve kendisiyle olan inananlar ırmağı geçince, "Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok" dediler. Kendilerinin Allah'a kavuşacağını bilenler ise: "Nice az topluluk çok topluluğa Allah'ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir" dediler." (Bakara 2/249)
Hz. Davud'un Peygamber ve Hükümdar Olması

"Calut ve ordusuna karşı çıktıklarında, "Rabbimiz! Bize sabır ver, sebatımızı artır, inkar eden millete karşı bize yardım et" dediler.
Onları Allah'ın izniyle bozguna uğrattılar; Davud Calut'u öldürdü, Allah Davud'a hükümranlık ve hikmet verdi ve ona dilediğinden öğretti. Allah'ın insanları birbiriyle savması olmasaydı yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah alemlere lutufkardır.

İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Biz onları sana doğru olarak okuyoruz. Şüphesiz sen peygamberlerden birisin.

İşte bu peygamberlerden bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan Allah'ın kendilerine hitabettiği, derecelerle yükselttikleri vardır. Meryem oğlu İsa'ya belgeler verdik, onu Ruhül Kudüs'le destekledik. Allah dileseydi, belgeler kendilerine geldikten sonra, peygamberlerin ardından birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler, kimi inandı, kimi inkar etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi, lakin Allah istediğini yapar." (Bakara 2/250-253)
Zebur

"Nuh'a, ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettiğimiz gibi şüphesiz sana da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik." (Nisa 4/163)

"Göklerde ve yerde olan kimseleri Rabbin daha iyi bilir. And olsun ki peygamberleri birbirinden üstün kılmış ve Davud'a zebur vermişizdir.
De ki: "Allah'tan başka tanrı olduğunu sandıklarınızı çağırın; sizin bir sıkıntınızı gidermeye ve onu değiştirmeye güçleri yetmez."

Taptıkları putlar Rablerine daha yakın olmak için vesile ararlar. O'nun rahmetini umar, azabından korkarlar. Zira Rabbinin azabı korkmağa değer." (İsrâ 17/55-57)
İsrailoğullarının Lanetlenmesi

"İsrailoğullarından inkar edenler, Davud'un ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle lanetlenmişlerdi. Bu, baş kaldırmaları ve aşırı gitmelerindendi.
Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mani olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi!

Çoğunun inkar edenleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin önlerine sürdüğü ne kötüdür! Allah onlara gazap etmiştir, onlar azapta temellidirler.
Eğer Allah'a, Peygambere ve ona indirilen Kuran'a inanmış olsalardı, onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu fasıktır." (Maide 5/78-81)


Alçak Maymunlar Haline Gelmeleri

Yahudilerde cumartesi günü av yasağı vardır. Davûd (a.s.) zamanında sahil kenti olan Eyle'de Yahudiler yaşıyordu. Yılın bir ayında her taraftan oraya balıklar akın ediyor, balıkların çokluğundan neredeyse su görünmüyordu. O ayın dışında ise sadece cumartesi günleri balıklar geliyordu. Derken deniz kenarında havuzlar kazdılar ve arklar açtılar. Balıklar cumartesi günü havuzlara doldu ve pazar günü onları avladılar. Kendilerince yasağı çiğnememiş oldular. Cezalanacaklarından korka korka balıklardan yararlandılar. Zamanla evlatları babalarının yolundan gittiler. Mal mülk edindiler. Şehirden bu işi hoş karşılamayan bazı gruplar onları bundan vazgeçirmeye çalıştılarsa da vazgeçmediler. Dediler ki, "Ne zamandır biz bu işi yapıyoruz, bunun için Allah'tan hiçbir ceza gelmedi." Onlara denildi ki, "Aldanmayın, belki size bir azap gelir, yok olursunuz." Bunlar bir sabah alçak maymunlar haline geldiler. Üç gün böyle yaşadılar, sonra helâk olup gittiler .
1 - Fahrüddin er-Râzî, Tefsir-i Kebîr, Matbaa-i Amire,1307, c.1 s.553.

Hz.Musa & Hz. Harun



Kitapta Musa'dan da söz et. Çünkü o içten bağlıydı. O bir elçi, bir peygamberdi.

Ona Tur'un sağ yanından seslenmiş ve gizli konuşmak için iyice yaklaştırmıştık.

Ona acıdığımızdan, kardeşi Harun'u da bir peygamber olarak ona bağışlamıştık. (Meryem19/51-53)

Biz, Musa'ya ve Harun'a gerçekten iyilikte bulunmuştuk.

O ikisini ve kavimlerini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık.

Onlara yardım etmiştik de yenen taraf onlar olmuştu.

Her ikisine, o apaçık Kitab'ı vermiştik.

Her ikisini de doğru bir yola çıkarmıştık.

Arkadan gelenler içinde onlara şunu bırakmıştık.

"Musa ve Harun'a selam olsun".

İşte biz, iyilere böyle ödül veririz.

Çünkü her ikisi de inanmış kullarımızdandı. (Saffât 37/114-122)

O ikisini Firavun ve ileri gelen adamlarına elçi göndermiştik de onlar hemen büyüklük taslamışlardı. Onlar zaten mağrur bir topluluktular.

Dediler ki, "Tıpkı bizim gibi olan iki insana mı inanacağız? Üstelik kavimleri zaten bizim kölelerimizdir."

Onları yalan saydılar ve yok edilenlere karıştılar.

Biz o Kitabı Musa'ya, belki yola gelirler diye vermiştik. (Müminûn 23/46-49)
Hz. Harun vahiy almıştır
Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere nasıl vahyettiysek sana da öyle vahyettik. Nitekim İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyetmişizdir. Davud'a da Zebur'u verdik. (Nisa 4/163)
Firavun
Kazıklı Firavun'a Rabbinin ne ettiğini görmedin mi? (Fecr 89/10)

Firavun o yerde gerçekten bir üstünlük kurmuştu. O, gerçekten aşırı gidenlerdendi. (Yunus10/83)

Kavmini küçümsemişti ama, yine de ona boyun eğerlerdi. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim idiler. (Zuhruf 43/54)

Firavun hanedanına uyarcılar gelmişti.

Onlar her bir belgemiz karşısında yalan söylemişlerdi. Biz de onları, ölçüp biçen bir güçlünün yakalaması gibi yakalamıştık.

Şimdi sizin kafirleriniz bunlardan iyi mi? Yoksa sizin için o Kitaplarda bir berat mı var?

Ya da: "Biz yenilmez bir topluluğuz" mu diyorlar?

O topluluk bozguna uğrayacak ve gerisin geri döneceklerdir. (Kamer 54/41-45)

Bu böyledir, çünkü bir topluluk kendinde olanı değiştirmedikçe Allah onlara verdiği nimeti değiştirecek değildir. Allah işitir, bilir. (Enfal 8/53)

Sonunda onları bahçelerden ve çeşmelerden çıkardık.

Hazinelerden ve güzel yerlerden.

İşte böyle. Oralara İsrail oğullarını kondurduk. (Şuarâ 26/57-59)
Firavun'un karısı
Allah, inkar edenler için, Nuh'un karısıyla Lut'un karısını örnek gösterir: Bunlar, kullarımızdan, o iki iyi kulun nikahı altında idiler. Derken onlara karşı hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiç bir şeyi onlardan savamadı. O ikisine de: "Ateşe girenlerle beraber siz de girin" dendi.

Allah, inanlar için de Firavun'un karısını örnek gösterir. O şöyle demişti: "Rabbim! Bana senin katında, cennetin içinde bir ev yap. Beni Firavun'dan ve onun yaptığından kurtar; beni bu zalim milletten kurtar." (Tahrim 66/10-11)
Musa
... Firavun'un kavmine değerli bir elçi gelmişti.

Şöyle demişti: "Allah'ın kullarını bana teslim edin. Çünkü ben size gelmiş güvenilir bir elçiyim."

"Allah'a karşı baş kaldırmayın; çünkü ben size apaçık bir belge ile geldim."

"Beni taşlarsınız diye benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım."

Bana inanmadıysanız, bari önümden çekilin."

Sonra Rabbine yalvardı: İşte bunlar, bir suçlular topluluğu" dedi.

Allah şöyle buyurdu: "Öyleyse kullarımı geceleyin yola çıkar; şüphesiz takip olunacaksınız.

Denizi de açık bırak, çünkü onlar boğulacak bir ordudur."

Geride neler bırakmışlardı neler! Ne bahçeler ne pınarlar,

ne ekinler, ne cömert makamlar,

içinde eğlenip durdukları ne nimetler!

İşte böyle. Biz oraya başka bir kavmi kondurduk.

Onlara ne gök ağladı ne de yer. Onlara aman da verilmedi. (Duhan 44/17-29)
Hz. Musa'nın yetişmesi
Musa ve Firavun ile ilgili haberlerin bir kısmını, inanan bir topluluk yararlansın diye, sana olduğu gibi okuyacağız.

Firavun o toprakta baş kaldırmış ve halkını bölük bölük etmişti. İçlerinden bir topluluğu eziyor, oğullarının boğazını kesiyor, kadınlarını sağ bırakıyordu; çünkü o, bozguncunun tekiydi.

Biz istedik ki, o toprakta ezilenlere iyilikte bulunalım. Onları önderler yapalım ve orayı onlara bırakalım.

Onları o toprağa yerleştirelim de Firavun'a, Haman'a ve her ikisinin askerlerine, onlardan çekindikleri şeyi gösterelim.

Musa'nın annesinin gönlüne şunu bildirdik: "Sen onu emzir, ona bir şey olacağından korktuğunda onu denize bırak ama korkma ve üzülme. Biz onu yine sana döndüreceğiz ve elçilerden biri yapacağız". (Kasas 28/3-7)

Onu bir sandığa koy da denize bırak; deniz onu kıyıya atar, bana da, ona da düşman olan biri onu alır. Ey Musa! Gözümün önünde yetişesin diye seni sevimli kıldım." (Tâhâ 20/39)

Derken Firavun'un ailesi onu bulup aldı ki, kenidlerine bir düşman ve başlarına bir dert olsun. Çünkü hem Firavun, hem Haman hem de bu ikisinin askerleri suçlu idiler.

Firavun'un karısı dedi ki: "Bu benim için de senin için de bir göz bebeği! Onu öldürmeyin. Bakarsınız bize faydası olur. Belkide onu evlat ediniriz". Ama onlar işi farkedemiyorlardı.

Musa'nın annesinin gönlü bomboş kalmıştı. İnananlardan biri olması için kalbini pekiştirmemiz olmasaydı olanı biteni nerdeyse açığa vuracaktı.

Ablasına, "Onu izle" demişti. O da uzaktan gözetlemişti. Onlar farkedemiyorlardı.

Önceden, oradaki süt annelerini ona yasaklamıştık. Ablası dedi ki: "Sizin için onun bakımını üstlenecek bir aileyi size gösterebilir miyim? Onlar ona iyi bakarlar."

Böylece onu, annesine geri verdik ki, gözü aydın olsun da üzülmesin. Bir de bilsin ki, Allah'ın verdiği söz bir gerçektir ama çokları bunu bilmez.

Musa erginlik çağına gelip olgunlaşınca, ona bir hüküm ve bir ilim verdik. İyi davrananları işte böyle ödüllendiririz. (Kasas 28/8-14)
Kıbtîyi öldürmesi
Musa, halkın dalgın olduğu bir sırada, şehre girdi. Orada iki adamın birbiri ile vurşutuklarını gördü. Biri kendi tarafından, öbürü de düşman taraftandı. Kendi tarafından olan, düşmanından olana karşı yardım istedi. Musa, hemen ona bir yumruk indirdi ve işini bitirdi. "Bu şeytanın işidir, dedi. Çünkü o yoldan çıkaran açık bir düşmandır."

"Rabbim! Doğrusu kendimi kötü duruma düşürdüm, beni bağışla" dedi. Allah da onu bağışladı. O, şüphesiz bağışlayandır, merhamet edendir.

"Rabbim! Bana verdiğin nimet hakkı için artık bir daha suçlulara arka çıkmam." dedi.

Şehirde korku içinde sabahladı, etrafı gözetliyordu. Birden, dün yardım isteyen kimsenin ona karşı gene yardım çığlığı attığını gördü. Musa ona; "Belli ki sen gerçek bir azgınsın" dedi.

İkisinin de düşmanı olan kimseyi yakalamak isteyince adam şöyle dedi: "Ey Musa! Beni öldürmek mi istiyorsun? Dün de bir kişiyi öldürmüştün. Senin tek isteğin bu ülkede bir zorba olmaktır. Barışçı olmak istemezsin" dedi.

Bir adam, şehrin öbür ucundan koşarak geldi. "Bak, Musa! İleri gelenler aralarında, seni öldürme işini görüşüyorlar. Hemen buradan uzaklaş. Ben gerçekten senin iyiliğini isteyenlerdenim." dedi.

Korku içinde oradan çıktı. Çevreyi gözetliyordu. "Rabbim! dedi, beni bu zalim kavimden kurtar." (Kasas 28/15-21)
Medyen'e kaçışı
Medyen'e doğru yöneldiğinde dedi ki, "Umarım Rabbim beni o düz yola çıkarır."

Medyen suyuna varınca üzerinde bir küme insan buldu. Hayvanlarını suluyorlardı. Onların berisinde de iki kadın buldu, hayvanlarına engel oluyorlardı. Onlara: "Derdiniz nedir?" dedi. "Çobanlar çekip gidene kadar biz sulamayız. Babamız yaşlı bir ihtiyardır" dediler.

Hemen onlarınkini suladı. Sonra gölgeye çekildi: "Rabbim! Doğrusu bana indirdiğin bir hayra muhtacım" dedi. (Kasas 28/22-24)
Evlenmesi
Derken o kadınlardan biri utana utana yürüyüp ona geldi: "Bak, babam seni çağırıyor; bizim için yaptığın sulamanın ücretini verecek." dedi. Bunun üzerine geldi, başından geçeni ona anlattı. O, "Korkma dedi, artık o zalimler topluluğundan kurtuldun."

İki kadından biri: "Babacığım! Onu ücretli olarak tut; ücretle tuttuklarının en iyisi o güçlü ve o güvenilir adamdır" dedi.

O zat, "Bana sekiz yıl çalışmana karşılık bu iki kızımdan birini sana nikahlamak isterim, dedi. Eğer on yıla tamamlarsan senin iyiliğin olur. Ama sana sıkıntı vermek istemem. Allah nasip ederse benim iyi kimselerden olduğumu göreceksin."

Musa: "Bu seninle benim aramdadır, dedi. Bu iki süreden hangisine uysam bana karşı bir iddiada bulunulmayacak. Söylediklerimize Allah vekildir" (Kasas 28/25-28)

Medyen'den dönüşü ve Hz. Musa ile Harun'a Peygamberlik verilmesi

Musa o süreyi doldurunca, ailesiyle birlikte yola çıktı. Tur'un yanından bir ateş hissetti. Ailesine dedi ki: "Durun, ben bir ateş hissettim. Olur ki oradan size bir haber yahut o ateşten bir kor getiririm, belki ateş yakarsınız."

Oraya varınca, vadinin sağından, o bereketli yerde, o ağaçtan şöyle bir ses geldi: "Ey Musa! Şüphesiz ben âlemlerin Rabbi olan Allah'ım". (Kasas 28/29-30)

"... O ateşin içinde olan da çevresinde bulunan da mübarek kılınmıştır. Varlıkların sahibi olan Allah'ın bir eksiği yoktur." (Neml 27/8)

"İşte ben, ben senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar; çünkü sen, kutsal vadide, Tuvâ'dasın."

Ben seni seçtim; artık vahyolunacakları dinle."

"İşte ben; ben Allah'ım, benden başka tanrı yoktur. Bana kulluk et. Beni anmak için namaz kıl."

O Saat muhakkak gelecektir. Ben onu nerdeyse gizliyorum ki, herkes neyin peşinde koşuyorsa onun karşılığını alsın.

"Ona inanmayan ve hevesine uyan bir kimse seni ondan alıkoymasın, yoksa yok olup gidersin."

"Sağ elindeki nedir, ya Musa! ?"

Dedi ki, "O benim değneğimdir, ona dayanırım, onunla davarıma yaprak silkerim, ona başka ihtiyaçlarım da olur."

Dedi ki, "Bırak onu, Musa! "

O hemen bıraktı. Bir de ne görsün o bir yılan, koşuyor! (Tâhâ 20/12-20)

Ne zaman onu, sanki bir yılan gibi deprenir gördü, gerisin geri dünüp arkasına bile bakmadı. "Musa! Dön; korkma; çünkü sen güvende olanlardansın".(Kasas 28/31)

"Onu al, dedi, korkma; biz onu yine eski durumuna çevireceğiz. (Tâhâ 20/21)

"Elini koynuna sok, lekesiz, bembeyaz çıksın. Korkudan açılan kollarını kendine çek! Bunlar Firavun ve adamlarına karşı Rabbinin iki delilidir. Doğrusu onlar yoldan çıkmış bir topluluktur".(Kasas 28/29-32)

Firavun'a git; çünkü o pek azmıştır."

"Ona de ki: Arınmağa niyetin var mı?"

"Rabbine giden yolu göstereyim ki ona saygı duyup korkasın." (Naziat 79/17-19)

Musa dedi ki, "Rabbim! Ben onlardan bir adam öldürdüm, korkarkım onlar da beni öldürürler. (Kasas 28/33)

Dedi ki: "Rabbim! Doğrusu beni yalanlamalarından korkuyorum.

İçim daralıyor, dilim tuluyor. Onun için elçiliği Harun'a ver.

Onlara karşı işlediğim suç da var. Korkarım beni öldürürler"

Allah, asla dedi. O zaman ikiniz de belgelerimizle gidin. Doğrusu biz sizinle beraber dinlemekteyiz. (Şuarâ 26/12-15)

Dedi ki: "Rabbim! Göğsümü genişlet.

İşimi kolaylaştır.

Dilimden düğümü çöz.

Sözümü iyi anlasınlar.

Ailemden birini bana vezir yap;

kardeşim Harun'u.

Onunla arkamı kuvvetlendir.

Onu görevimde ortak yap

Böylece seni çok tesbih ederiz.

Seni çok anarız.

Şüphesiz sen bizi görmektesin" (Tâhâ 20/25-28)

Allah buyurdu ki: "Senin pazunu kardeşinle pekiştireyeceğiz; ikinize öğle bir bir güç vereceğiz ki, belgelerimiz karşısında size el uzatamayacaklardır. Siz ikiniz ve size uyanlar üstün geleceklerdir." (Kasas 28/35)

Sen ve kardeşin, belgelerimle gidin; beni anmakta gevşek davranmayın.

Firavun'a gidin, çünkü o pek azmıştır.

Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dinler veya korkar.

Dediler ki: "Rabbimiz! Onun bize kötülük etmesinden veya azgınlığının artmasından korkarız".

Allah buyurdu ki: Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim; görürüm ve işitirim.

Ona varın da deyin ki: "Doğrusu biz senin Rabbinin iki elçisiyiz. İsrailoğullarını bizimle beraber gönder, onlara azap etme; Rabbinden sana bir belge getirdik; selam olsun o doğru yolda gidene!

Bize işte şu vahyedildi: Azab şüphesiz yalanlayana ve sırt çevirenedir." (Tâhâ 20/42-48)
Onlara verilen Kitap
Kuşkusuz biz o Furkan'ı, sakınanlar için bir ışık ve bir öğüt olsun diye Musa'ya ve Harun'a verdik.

O sakınanlar, kimsenin görmediği yerde Rablerinden korkarlar ve o Saaten dolayı da titrerler. (Enbiyâ 21/48-50)

Biz o Kitab'ı gerçekten Musa'ya vermiştik. Hemen onda ayrılığa düşüldü. Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hüküm verilir biterdi. Doğrusu onlar, onun hakkında şüphe içinde bocalamaktadırlar.

Kim iyi bir iş yaparsa kendi yararınadır. Kötülük eden de kendine eder. Rabbin, kullara karşı zalim değildir. (Fussilet 41/45-46)

Allah'ı gereği gibi değerlendiremediler. Çünkü dediler ki, Allah hiçbir insana bir şey indirmemiştir. De ki: "Peki ya, Musa'nın insanlara bir nur ve bir yol gösterici olarak getirdiği o Kitabı kim indirdi? Siz onu kağıtlara koyup gösterir, çoğunu da gizlersiniz. Sizin ve atalarınızın bilmediği şey de size onunla öğretilmiştir. De ki, "Allah indirdi. Sonra bırak onları, daldıkları yerde oynayadursunlar."

Bu indirdiğimiz (Kur'an da) kendinden öncekini doğrulayan bereketli bir Kitaptır. Kentlerin anasını (Mekke'yi) ve etrafındakileri uyarasın diyedir. Ahirete inananlar buna da inanırlar. Onlar namazlarına devam ederler. (En'am 6/91-92)
Firavun'a gidiş
Sonra bir çok elçinin ardından Musa ve Harun'u da Firavun ve önde gelen adamlarına belgelerimizle gönderdik. Hemen büyüklük tasladılar. Zaten onlar bir suçlular topluluğu idi.

Ne zaman ki, o gerçek katımızdan onlara geldi, "İşte bu apaçık bir büyüdür" dediler.

Musa dedi ki: "O gerçek size geldiğinde onun için böyle mi diyorsunuz? Bu bir büyü müdür? Halbu ki, büyücüler başarı kazanamazlar".

Dediler ki, "Sen bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden çevirmek için mi geldin? Hem bu toprakdaki büyüklük de ikinizin olsun diye mi? Biz size inanacak değiliz." (Yunus 10/75-78)

Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötürü onları bile bile inkar ettiler. Hele bir bak ki o bozguncuların sonu nasıl oldu. (Neml 27/14)

Firavun dedi ki "Seni, bir çocukken içimize alıp yetiştirmedik mi? Hayatının bir çok yılını da aramızda geçirmiştin.

Sonunda yapacağını yaptın. Sen nankörün tekisin."

Dedi ki, "Yaptım ama o zaman şaşkın bir vaziyetteydim.

Sizden korktuğum için aranızdan kaçmıştım. Sonra, Rabbim bana bir hüküm verdi ve beni elçilerinden biri yaptı.

Başıma kaktığın bu nimet de İsrailoğullarını kendine köle ettiğinden ötürüdür."

Firavun dedi ki, "Sizin ikinizin Rabbi kimdir, Musa? "

Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra o doğru yola yöneltendir" dedi.

"Peki ya önceki nesiller ne olacak?" dedi.

Dedi ki, "Onların bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır. Rabbim ne yanılır ne de unutur.

O ki, yeryüzünü sizin için bir beşik yaptı, orada size yollar açtı ve gökten su indirdi." Biz o su ile türlü türlü bitkilerden çiftler çıkardık.

Yiyin ve hayvanlarınızı otlatın. İşte bunda, aklı başında olanlar için elbet belgeler vardır.

Sizi topraktan yarattık, oraya döndüreceğiz ve bir kez daha oradan çıkaracağız. (Taha 20/49-55)

Musa dedi ki, "Bak, Firavun! Ben âlemlerin Rabbinin bir elçisiyim.

Bana düşen, Allah'a karşı gerçek dışı bir şey söylememektir. Size Rabbinizden bir mucize getirdim, İsrailoğullarını benimle beraber gönder." (Araf 7/104-105)

Firavun dedi ki: "Alemlerin Rabbi de neyin nesi oluyor?"

Dedi ki, kesin olarak inanacaksanız, o göklerin, yerin ve ikisinin arasındaki her şeyin Rabbidir."

Çevresinde bulunanlara dedi ki, "İşitmiyor musunuz?"

Musa devam etti: "O sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir."

Firavun dedi ki, "Size gönderilen elçiniz gerçekten delidir."

Musa dedi ki: "Eğer aklınızı kullanabilirseniz o, doğunun, batının ve bu ikisinin arasında olanların Rabbidir."

Firavun dedi ki: "Hele benden başkasını tanrı edin, and olsun seni zindanlıklardan biri yaparım."

"Ya sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" dedi.

"Haydi getir bakalım; eğer doğrulardan biri isen." dedi.

Hemen değneğini attı, bir de ne görsün apaçık bir ejderha!

Elini çıkardı, o da bakanlar için bembeyaz oluverdi.

Çevresinde bulunan ileri gelenlere dedi ki: "Bu gerçekten bilgin bir büyücü.

İstiyor ki büyüsüyle sizi toprağınızdan çıkarsın. Ne emredersiniz?

Dediler ki, "Onu ve kardeşini alıkoy, şehirlere toplayıcılar gönder.

Sana bütün bilgin büyücüleri getirsinler." (Şuarâ 26/18-37)

Musa onlara, apaçık mucizelerimizle gelince: "Bu sadece uydurulmuş bir büyüdür. Önceki atalarımızdan böylesini işitmemiştik" dediler.

Musa dedi ki: "Benim Rabbim, o hidayeti kendi katından kimin getirdiğini ve sonunda bu yurdun kimin olacağını daha iyi bilir. Şu bir gerçek ki zalimler başarıya erişemezler"

Firavun dedi ki: "Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir tanrı bilmiyorum. Ey Haman! Benim için, o balçığın üzerinde bir ateş yak ( tuğla hazırla) da bana bir kule yap. Bakarsın Musa'nın tanrısına çıkarım. Ben onu gerçekten yalancılardan biri sanıyorum."

O ve askerleri, o toprakta haksız yere büyüklük tasladılar. Sandılar ki bize döndürülmeyeceklerdir. (Kasas 28/36-39)

Firavun'a gerçekten belgelerimizin hepisini gösterdik. Ama o yalana saptı ve direndi.

Dedi ki, "Şimdi sen büyünle bizi toprağımızdan çıkarmaya mı geldin, Musa?

Ne olursa olsun, sana onun dengi bir büyü getireceğiz. Bizimle senin aranda bir buluşma yeri belirle. Düz bir yer olsun ki, ne biz cayalım, ne de sen."

Dedi ki, "Buluşma zamanınız sizin bayram gününüzde, insanların toplandığı kuşluk vaktidir." (Taha 20/56-59)
Büyücülerle karşılaşma
Firavun: "Bana bütün bilgin büyücüleri getirin" dedi. (Yunus 10/79

Büyücüler, belirli bir günün bildirilen vaktinde toplandılar.

İnsanlara: "Siz de toplanır mısınız?" denildi.

"Büyücüler üstün gelirlerse biz de onlara uyarız" dediler.

Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a; "Biz üstün gelirsek, şüphesiz bize bir ücret vardır değil mi?" dediler.

Firavun: "Evet; o takdirde siz gözde kimselerden olacaksınız" dedi. (Şuarâ 26/38-42)

Musa onlara: "Size yazıklar olsun! Allah'a karşı yalan uydurmayın, yoksa sizi azapla yok eder. Allah'a iftira eden hüsrana uğrar" dedi.

Büyücüler işi aralarında tartıştılar ve konuşmalarını gizli tuttular.

(Musa ile Harun için) Dediler ki, "Bunlar başka değil, iki büyücüdürler. İsterler ki, sizi büyüleriyle yurdunuzdan çıkaralar ve sizin örnek yolunuzu ortadan kaldıralar.

Onun için tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra sırayla gelin. Bugün üstün gelen başarıya erecektir".

Büyücüler dediler ki, "Ey Musa! Ya sen at, ya da ilk atan biz olalım" (Taha 20/61-65)

Musa onlara: "Ne atacaksanız atın" dedi.

Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve: "Firavun hakkı için, şüphesiz, biz üstün geleceğiz" dediler. (Şuarâ 26/43-44)

...Hemen, değnekleri ve ipleri, büyüleri yüzünden, Musa'ya sanki yürüyorlarmış gibi geldi. (Taha 20/66)

İnsanların gözlerini büyülediler ve onları ürküttüler, büyük bir büyü yaptılar. (Araf 7/116)

Bu yüzden Musa içinde bir korku hissetti.

"Korkma, sen muhakkak daha üstünsün" dedik.

"Sağ elindekini at da onların yaptıklarını yutsun, yaptıkları sadece büyücü düzenidir. Büyücü nereden gelirse gelsin başarı kazanamaz." (Taha 20/ 66-69)

Musa dedi ki: "Sizin getirdiğiniz büyüdür. Allah onu boşa çıkaracaktır. Allah bozguncuların işini elbette düzeltmez.

Suçlular istemese de Allah sözleriyle hakkı ortaya çıkaracaktır." (Yunus 10/81-82)

Musa da değneğini attı; birden o, onların uydurduklarını yutmağa başlayıverdi.(Şuarâ 26/45)

Hak yerini buldu, onların yaptıkları da boşa gitti.

İşte orada yenildiler, küçük düştüler. (Araf 7/ 118-119)

Büyücüler hemen secdeye kapandılar.

"Biz âlemlerin Rabbine inandık.

Musa'nın ve Harun'un Rabbine" dediler.

Firavun dedi ki: "Ona inandınız ha? Ben size izin vermeden! Muhakkak o sizin büyüğünüzdür; size büyüyü öğreten odur. Yakında iyi öğreneceksiniz. Ellerinizi ayaklarınızı, çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım." (Şuarâ 26/46-49)

Doğrusu bu bir tuzaktır. Tuzağı bu şehirde kurdunuz ki halkını buradan çıkarasınız. (Araf 7/123)

...İyice öğrenceksiniz, hangimizin azabı daha çetin ve daha kalıcıdır." dedi. (Taha 20/71)

Büyücüler, "Zararı yok" dediler. Biz de Rabbimize döneriz.

Umarız Rabbimiz bizi, bizim kusurlarımızı bağışlar. Çünkü biz inananların ilkiyiz. (Şuarâ 26/50-51)

"Biz seni, ne bize gelen apaçık mucizelere üstün tutarız ne de bizi yaratana. Haydi ne karar vereceksen ver. Sen, ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin.

Doğrusu biz, Rabbimize inandık ki, hem hatalarımızı hem de bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlasın. Allah'ın vereceği daha iyi ve daha kalıcıdır" dediler. (Taha 20/72-73)

Senin bizden intikam alman, sırf bize kadar gelmişken Rabimizin ayetlerine inandık diyedir. Rabbimiz! Bize sabır ver ve canımızı müslüman olarak al" dediler. (Araf 7/126)
Mucizeleri
Musa'ya tam dokuz tane apaçık mucize verdik. İsrailoğullarına sor, Musa onlara geldiği gün Firavun demişti ki: "Bak Musa! Ben senin gerçekten büyülenmiş olduğun kanaatindeyim." (İsra 17/101)

Firavun dedi ki: "Hele benden başkasını tanrı edin, and olsun seni zindanlıklardan yaparım"

"Ya sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" dedi.

"Haydi getir bakalım; eğer doğrulardan biri isen." dedi.

Hemen değneğini attı, bir de ne görsün apaçık bir ejderha!

Elini çıkardı, o da bakanlar için bembeyaz oluverdi.

Çevresindeki ileri gelenlere dedi ki: "Bu gerçekten bilgin bir büyücü. (Şuarâ 26/29-34)

Musa demişti ki: "And olsun, bunları açık belgeler olarak indirenin şu göklerin ve bu yerin Rabbinden başkası olmadığını pakâla biliyorsun. Bak Firavun! Ben seni gerçekten mahvolmuş görüyorum." (İsra 17/102)

Sonra su baskınını, çekirgeyi, haşeratı, kurbağaları ve kanı, üzerlerine ayrı ayrı mucizeler olarak gönderdik. Yine de büyüklük tasladılar ve bir suçlular topluluğu oldular. (Araf 7/133)

Nihayet Firavun, onları o topraktan söküp çıkarmak istedi. Biz de hem onu hem de beraberinde kim varsa hepsini suda boğduk. (İsra 17/103)

(Firavun ve adamları) gün doğarken ardlarına düştüler.

İki topluluk birbirini görünce, Musa'ya eşlik edenler: "İşte yakalandık" dediler.

Aslâ, dedi Musa. Kuşkusuz Rabbim benimle beraberdir, o bana yol gösterecektir."

Hemen Musa'ya, "Değneğinle denize vur" diye vahyettik. Peşinden deniz ikiye ayrıldı ve her parçası yüce bir dağ gibi oldu.

Öbürlerini de oraya yaklaştırdık.

Musa'yı ve onunla birlikte kim varsa hepsini kurtardık.

Sonra diğerlerini suda boğduk.

Bunda şüphesiz ders vardır, ama çoğu inanmamıştır.

Doğrusu senin Rabbin gerçekten güçlüdür, merhametlidir. (Şuarâ 26/60-68)

Bir gün Musa, kavmi için su istemişti de "Asanla taşa vur" demiştik. Oradan hemen on iki pınar fışkırmıştı; herkes de içeceği yeri bilmişti. Allah'ın rızkından yiyin, için, yalnız bozgunculuk yaparak bu toprakta karışıklık çıkarmayın. (Bakara 2/60)
Karşılıklı sıkıntılar
Firavun'un kavminden ileri gelenler ona dediler: "Musa'yı ve kavmini kendi başına bırakacak mısın ki bu toprakta bozgunculuk yapsınlar; hem seni hem de tanrılarını bir kenara bıraksınlar?" Dedi ki, "Onların oğullarını öldürür, kadınlarını sağ bırakırız. Biz onların tepelerine bineriz."

Musa da kavmine şöyle dedi: "Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Bu toprak Allah'ındır. Kullarından kimi dilerse burayı ona bırakır. Mutlu son sakınanlar içindir."

Dediler ki: "Sen gelmeden önce bize işkence edildi, sen geldikten sonra da." Dedi ki: "Belki Rabbiniz düşmanlarınızı yok eder de bu toprağa sizi hakim kılar. Sonra da sizin nasıl davracağınıza bakar."

Biz de tuttuk, Firavun ailesini yıllarca kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık. Belki akıllarını başlarına toplarar diye.

Ne zaman kendilerine bir iyilik gelse; "Bu bizim hakkımızdır" dediler. Eğer başlarına bir kötülük gelirse Musa'nın ve beraberindekilerin uğursuzluğundan bilirlerdi. Bakın, onların uğursuzluğu yalnız Allah katındandır, ama çoğu bunu bilmezler.

"Bizi büyülemek için ne mucize getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz." dediler.

Sonra üzerlerine su baskınını, çekirgeyi, haşeratı, kurbağaları ve kanı ayrı ayrı birer belge olarak gönderdik. Yine de büyüklük tasladılar ve bir suçlular topluluğu oldular.

O pislik üstlerine çökünce şöyle derlerdi: "Bak Musa! Sana verdiği söz sebebiyle bizim için Rabbine yalvar. Hele bizden bu pisliği kaldır, and olsun sana inanacağız ve İsrailoğullarını mutlaka seninle beraber göndereceğiz."

Bitirecekleri bir süre için o pisliği onlardan kaldırınca derhal yeminlerini bozuyorlardı.

Biz de onlardan öç aldık ve onları denizde boğduk. Çünkü belgelerimizi yalan sayıyor ve onlarla ilgilenmiyorlardı.

Hırpalanıp ezilmiş olan Musa kavmini de o toprağın bereketlendirdiğimiz doğularının ve batılarının sahibi yaptık. Böylece Rabbinin İsrailoğullarına verdiği güzel söz, sabretmelerine karşılık yerine gelmiş oldu. Firavun ve kavminin yapmış olduğu ve değer verdiği ne varsa onu da yerle bir ettik. (Araf 7/127-137)
Firavun'un tanrılık iddiası 
Musa'nın başından geçen olay sana muhakkak geldi değil mi?

Hani, kutsal bir vadide, Tuva'da, Rabbi ona şöyle hitap etmişti:

"Firavun'a git; çünkü o azmıştır."

"Ona de ki: Arınmağa niyetin var mı?"

"Rabbine giden yolu göstereyim ki o'na saygı duyup korkasın."

Sonra ona en büyük mucizeyi gösterdi.

Ama Firavun hemen yalanladı ve baş kaldırdı.

Geri döndü, yürüdü.

Adamlarını toplayıp seslendi:

"Sizin en yüce rabbiniz benim" dedi.

Allah bunun üzerine onu dünya ve ahiret azabına uğrattı.

Doğrusu bunda Allah'tan korkan kimseye ders vardır. (Naziât 79/15-26)

Firavun'un Hz. Musa'yı alaya alması ve ölümle tehdit etmesi

Biz Musa'yı, belgelerimizle ve apaçık bir yetki ile elçi gönderdik.

Firavun'a, Haman'a ve Karun'a. Onlar, "O yalancı bir büyücüdür" dediler. (Mümin 40/23-24)

Ne zaman onlara belgelerimizi getirse, o zaman da hemen bunlara gülüverirlerdi.

Onlara bir belge göstermiyorduk ki, diğerinden büyük olmasın. Tuttuk onları azaba da çektik, belki dönerler diye.

"Ey Büyücü! dediler. Sana verdiği söz hakkı için Rabbine bizim için yalvar da artık kesin olarak yola gelmiş olalım."

O azabı üzerlerinden kaldırınca hemen sözlerinden dönüverdiler.

Firavun, kavmine şöyle seslendi: "Ey kavmim! Mısır'ın hakimiyeti bende değil mi? Bu nehirler benim topraklarımın içinde akmıyor mu? Görmez misiniz?"

"Yoksa ben şundan, daha ne demek istediğini bile açıklayamayan şu alçaktan iyi değil miyim?

"Ona altın bilezikler atılsaydı ya! Yahut onunla birlikte kendine yakın melekler gelseydi ya!"

Firavun kavmini küçümsedi ama, onlar ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim idiler. (Zuhruf 43/47-54)

Firavun dedi: "Bırakın beni Musa'yı öldüreyim; o da Rabbini çağırsın bakalım. Çünkü korkarım o, sizin dininizi değiştirir veya bu toprakta karışıklık çıkarır."

Musa şöyle dedi: "İşte ben, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığınırım. Hesap gününe inanmayan her kibirlinin şerrinden." (Mümin 40/26-27)
Bir mümin adam
Firavun ailesinden, imanını gizleyen bir adam şöyle söze karıştı: "Bir adamı Rabbim Allah'tır, dedi diye mi öldüreceksiniz? Oysa o, size Rabbinizden belgeler getirmiştir. Eğer yalancıysa, yalanı kendi başına. Ya doğru söylüyorsa, size yaptığı tehditlerden bir kısmı başınıza gelebilir. Çünkü Allah, çok ileri giden bir yalancıyı doğru yola çıkarmaz."

"Ey kavmim; bugün hakimiyet sizindir, bu toprakta üste çıkan sizsiniz. Ama Allah'ın baskını gelip çatınca, ya bize kim yardım eder?" Firavun dedi ki: "Ben size kendi gördüğümden başkasını göstermiyorum. Ben sizi doğru yoldan başkasına sokmuyorum."

O inanmış kişi dedi ki: "Ey kavmim! Doğrusu ben sizin adınıza, o toplulukların günü gibi bir günden korkarım.

Tıpkı Nuh kavminin, Ad ve Semud'un ve onlardan sonra gelenlerin durumuna düşebilirsiniz. Yoksa Allah kullarına bir haksızlık istemez."

"Ey kavmim! Ben sizin adınıza, o bağrışıp çağrışma gününden korkarım."

Gerisin geri döneceğiniz günden. Sizi Allah'tan koruyacak kimse de olmaz. Allah kimi şaşırtırsa artık onu yola getirecek biri de bulunmaz."

"Bundan önce Yusuf da, size açık delillerle gelmişti. O ne getirse siz ondan şüphelenip durmuştunuz. Gün gelip Yusuf ölünce, artık Allah ondan sonra bir elçi göndermez, demiştiniz. Allah, çok aşırı giden şüpheci birini işte böyle saptırır."

Öyle ki, bunlar, kendilerine gelmiş bir yetki olmadan Allah'ın ayetleri hakkında tartışırlar. Bu, hem Allah katında hem de inananlar yanında ne büyük bir öfke doğurur. İşte Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini bu şekle sokar."

Firavun dedi ki: "Bak Haman! Bana bir kule yap; belki o yollara ulaşırım,

göklerin yollarına. Sonra Musa'nın Tanrı'sına çıkarım. Çünkü ben, ben onu gerçekten bir yalancı sanıyorum." İşte yaptığı kötülük, Firavun'a, böyle güzel gösterildi ve doğru yoldan alıkondu. Firavun'un hilesi tamamen boşa çıktı.

O inanan kimse dedi ki: "Ey kavmim! Bana uyun, sizi doğru yola çıkarayım."

"Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı bir kazanç vaktidir. Ahirete gelince orası yerleşip kalınacak yerdir."

"Kim bir kötülük işlerse ona onun denginden başka bir karşılık verilmez. Kadın olsun, erkek olsun kim, inanarak iyi bir iş işlerse, işte onlar cennete girerler. Orada onlara hesapsız rızık verilir.

Ey kavmim! Bana olan ne? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz de beni ateşe çağırıyorsunuz."

"Beni Allah'ı tanımamaya, hakkında bir bilgi olmayan şeyi ona ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ama ben sizi, o güçlü, çok bağışlayan Allah'a çağırıyorum."

"Kuşkusuz sizin beni çağırdığınız şey, ne bu dünyada bir çağrıyı hak eder, ne de öbür dünyada. Bizim dönüşümüz Allah'adır. Çok aşırıya gidenler var ya, onlar da cehennem halkıdır."

"Şimdi size ne söylüyorsam onu ilerisinde hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a bırakıyorum. Doğrusu Allah, kullarını görür."

Sonra Allah o adamı, kurdukları tuzağın kötülüklerinden korudu. Firavun'un hanedanını da o azabın kötüsü sardı.

O ateş. Onlar, sabah akşam ateşe sunulurlar. O saat kurulduğu gün, "Firavun'un hanedanını azabın en ağırına sokun" denir.

Onlar o ateşin içinde birbirleriyle tartışırlarken, güçsüzler, büyüklük taslayanlara derler ki: "Biz işte size uymuştuk, şimdi ateşin bir parçasını olsun bizden savabilir misiniz?"

Büyüklük taslayanlar derler ki: "İşte biz hepimiz onun içindeyiz. Allah kullar arasında hükmünü vermiştir."

Ateşte olanlar, cehennemin bekçilerine şöyle derler: "Rabbinize yalvarın da bari bir tek gün olsun, azabımızı hafifletsin."

Onlar şöyle cevap verirler: "Size elçileriniz delillerle gelmemiş miydi?" "Evet, gelmişti" derler. "O halde siz yalvarın" derler. O tanımazların yalvarışı tamamen boşunadır.

İşte biz, elçilerimize ve inananlara hem dünya hayatında hem de şahitlerin şahitlik edecekleri günde elbette yardım ederiz.

O gün zalimlere, özür dilemeleri fayda vermez. Lanet onlaradır. Yurdun kötüsü de onlaradır.

İşte biz Musa'ya o hidayeti, o başarıyı vermiştik. İsrailoğullarını da Kitab'a mirasçı yaptık.

O, akıl sahipleri için bir öğüt ve bir rehberdir. (Mümin 40/28-54)
Firavun'un korkusundan inanmayanlar
Üzerlerinde, Firavun ve adamlarının kendilerine kötülük yapacakları korkusu olduğu için, kavminin bir kısım gençleri dışında, kimse Musa'ya inanmamıştı. Firavun o yerde gerçekten bir üstünlük kurmuştu. O, gerçekten çok aşırı gidenlerden biriydi.

Musa dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a inandıysanız ve ona teslim olmuş kimselerseniz onun korumasına girin."

Onlar da, "Biz Alllah'ın korumasına girdik. Ey Rabbimiz! O zalimleri bizimle deneme (bizi onların eline düşürme)." dediler.

Rahmetinle bizi o tanımazlık edenler topluluğundan kurtar."

Musa'ya ve kardeşine şunu vahyettik: "Mısır'da kavminize evler hazırlayın; evlerinizi kıble tarafına yapın ve namazı kılın. (Musa, sen) İnananları müjdele."

Musa dedi ki: "Rabbimiz! Sen Firavun'a ve adamlarına bu dünya hayatında bir süs ve mallar verdin. Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz! Mallarını yok et, kalplerini de sık. Çünkü onlar can yakıcı azabı görünceye kadar inanmazlar."

Allah dedi ki, "İkinizin de duası kabul olundu. Dürüst davranın; bilmeyenlerin yoluna asla uymayın"(Yunus10/83-89)
Mısır'dan kaçış
Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt; ama şüphesiz takip edileceksiniz" diye vahyettik.

Bu arada Firavun şehirlere toplayıcılar göndermişti.

"Bunlar küçük bir topluluk, az kimselerdir.

Onlar bizi gerçekten öfkelendiriyorlar.

Biz işte, tedbirli bir topluluğuz. demişti.

Böylece onları bahçelerden ve çeşmelerden çıkardık.

Hazinelerden ve güzel yerlerden,

Böylece bunlara İsrail oğulları konacaktı. (Şuarâ 26/52-59)
Kızıl Denizi geçme
(Firavun ve adamları) gün doğarken ardlarına düştüler.

İki topluluk birbirini görünce, Musa'ya eşlik edenler: "İşte yakalandık" dediler.

Aslâ! dedi Musa. Kuşkusuz Rabbim benimle beraberdir, o bana yol gösterecektir."

Hemen Musa'ya, "Değneğinle denize vur" diye vahyettik. Peşinden deniz ikiye ayrıldı ve her parçası yüce bir dağ gibi oldu.

Öbürlerini de oraya yaklaştırdık.

Musa'yı ve onunla birlikte kim varsa hepsini kurtardık.

Sonra diğerlerini suda boğduk.

Bunda şüphesiz ders vardır, ama çoğu inanmamıştır.

Doğrusu senin Rabbin gerçekten güçlüdür, merhametlidir. (Şuarâ 26/60-68)

Firavun kavmini saptırmış, doğru yolu göstermemişti. (Taha 20/79)

İsrailoğullarını denizden geçirdik, Firavun ve askerleri haksızlık ve düşmanlıkla hemen arkalarına düştüler. Firavun boğulmayla yüzyüze gelince dedi ki, "İsrailoğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, artık ben ona teslim olanlardanım."

"Şimdi mi? Daha önce baş kaldırmış ve bozgunculardan olmuştun ama?"

Bugün senin cesedini bir tepeye atacağız ki, senden sonrakilere bir belge olsun. İnsanların çoğu belgelerimizden gerçekten habersizdir."

İsrailoğullarını iyi bir yere yerleştirmiş ve onlara temiz rızıklar vermiştik. O bilgi kendilerine gelene kadar ayrılığa düşmemişlerdi. Senin Rabbin onların ihtilafa düştükleri konuda, kıyamet günü aralarında karar verecektir. (Yunus 10/90-93)
Firavun ve adamlarının sonu
Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı yok ettik. Musa kendilerine açık mucizelerle gelmişti de onlar o toprakta büyüklük taslamışlardı. Ama kurtulacak değillerdi. (Ankebut 29/39)

Musa'yı belgelerimizle ve açık bir yetki ile göndermiştik,

Firavun'a ve adamlarına... Onlar Firavun'un buyruğuna uydular; oysa Firavun'un buyruğu doğruyu göstermiyordu.

Kıyamet gününde o, kavminin önüne geçecek, onları cehenneme götürecektir. Gittikleri yer ne kötü yerdir!

Burada da onların peşine bir lanet takılmıştır, kıyamet gününde de. Bu destek ne kötü bir destektir! (Hud 11/96-99)
Musa kavminin put istemesi
İsrailoğullarını denizden geçirmiştik. Kendilerine mahsus putlara tapan bir kavme rastladılar. "Ey Musa! Onların tanrıları gibi bize de bir tanrı yap" dediler. Musa dedi ki: "Siz bilgisiz bir toplumsunuz.

Bunların içinde oldukları (din) yıkılmıştır ve yapmakta oldukları şey de boştur."

"Size Allah'tan başka bir tanrı mı isterim. O sizi şu âlemlere üstün kılmıştır" dedi.

Hani sizi Fİravun ailesinden kurtarmıştık. Sizi en kötü azabın altına sokuyar, kadınlarınızı sağ bırakıp oğullarınızı öldürüyorlardı. Bunda size, Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı. (Araf 7/138-141)
Kelîmullah olması
Gönderdiğimiz elçilerin bir kısmını sana anlattık, bir kısım elçileri ise anlatmadık. Allah (bütün elçilerine vahiyde blunmuş[1],) Musa ile de bir konuşma yapmıştır.

Elçileri müjdeci ve uyarıcı kimseler olarak gönderdik ki, o elçilerden sonra artık insanların ellerinde Allah'a karşı bir delil olmasın. Allah güçlüdür ve kararını yerli yerinde verir. (Nisa 4/164-165)
Musa'nın Rabbi ile görüşmesi
Musa ile otuz gece için sözleştik, sonra buna on daha kattık; böylece Rabbinin tayin ettiği müddet kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a dedi ki, "Kavmim içinde benim yerime geç, aralarını düzelt, bozguncuların yoluna uyma."

Musa, tayin ettiğimiz vakitte gelip Rabbi onunla konuştuğu zaman dedi ki: "Rabbim! Bana kendini göster, sana bakayım." Allah buyurdu ki: "Sen Beni göremezsin ama dağa bak, eğer o yerinde kalırsa sen de beni göreceksin". Rabbi dağa görününce dağı un ufak etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: "Sen yücesin, sana tevbe ettim, ben inananların ilkiyim."

Allah Teâlâ buyurdu ki, "Bak Musa, verdiğim elçilik görevleri ve seninle konuşmam sebebiyle seni insanların başına seçtim; sana ne verdiysem al ve şükredenlerden biri ol."

O levhalara, öğüt olan ve her bir şeyi açıklayan her şeyi onun için yazdık. Onları sıkı tut, dedik. Kavmine de emret, onları en güzeliyle tutsunlar. Size, o yoldan çıkanların yurdunu göstereceğim.

Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar bütün ayetleri görseler yine de inanmazlar. Olgunluk yolunu görseler, onu kendilerine yol edinmezler; ama azgınlık yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu, onların ayetlerimiz karşısında yalan söylemelerine ve onları umursamamalarına karşılıktır.

Ayetlerimizi ve ahiret buluşmasını yalan sayanlar varya, işte onların işleri boşa gitmiştir. Onlar ettiklerinden başkasını mı bulacaklar? (Araf 7/142-147)
Kavminin bir buzağı heykeli edinmesi
Musa'nın ardından kavmi tutmuş, ziynet takımlarından bir buzağı, böğürmesi olan bir heykel edinmişlerdi. Görmüyorlar mıyıdı ki o onlarla ne konuşur ne de onları düzlüğe çıkarır. Onu edindiler ve kendilerine yazık etmiş oldular. (Araf 7/148)

(Musa, alelacele görüşmeye gelince Allah Teâlâ dedi ki,) Seni böyle kavminden çarçabuk buraya getiren ne idi, ya Musa?"

"Onlar benim yolumda olan kimselerdir, dedi. Ben çarçabuk sana geldim Rabbim; sen, hoşnut olasın diye."

Allah buyurdu ki: "Biz, senden sonra kavmini sınavdan geçirdik. Sâmiri saptırdı onları."

Musa hemen kavmine döndü, kızgın ve üzgün bir haldeydi. "Ey kavmim! dedi. Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Yoksa aradan geçen bu zaman size uzun mu geldi? Ya da Rabbinizden üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz ki bana verdiğiniz sözden caydınız?"

Dediler ki: "Sana verdiğimiz sözden kendililğimizden caymadık. Bize o kavmin (Mısırlıların) ziynet eşyasından yüklenmişti. Sonra onları ateşe attık, aynı şekilde Samiri de attı."

Sonra onlar için ateşten böğürmesi olan bir buzağı heykeli çıkardı. Onlar dediler ki, "Bu sizin de Musa'nın da tanrısıdır, ama o unuttu gitti."

Görmezler mi ki, o heykel onlara bir söz çeviremez. Onlar için ne bir zarar vermeye gücü yeter, ne de bir fayda sağlamaya.

Halbu ki, bundan önce onlarla Harun da konuştu ve dedi ki: "Ey kavmim! Siz onunla sırf sınava sokuldunuz. Sizin Rabbiniz o Rahman olandır, siz bana uyun ve emrime boyun eğin."

Cevapları şu oldu: Musa bize dönünceye kadar biz bunun başından ayrılacak değiliz." (Tâhâ 20/83-91)

Musa, kavmine, kızgın ve üzgün olarak dönünce "Benim arkamdan ne kötü olmuşsunuz öyle! dedi, Rabbinizin emrinin çabucak gelmesini mi istediniz?" Levhaları attı ve kardeşinin başından tutup kendine doğru çekti. Harun, "Anamın oğlu! dedi. Bu kavim beni güçsüz buldular; az kalsın öldürüyorlardı. Bana karşı, düşmanları sevindirme. Beni bu zalimler topluluğu ile bir tutma."(Araf 7/150)

"Ey Harun! dedi. Onları sapıtmış olarak gördüğünde seni engelleyen ne oldu?

Bana uymamana engel neydi? Yoksa emrime karşı mı geldin?"

(Harun'un sakalını tutup çekti.)

"Anamın oğlu! dedi, Sakalımı da tutma başımı da. Ben senin, İsrailoğullarının arasına ayrılık soktun, sözüme bakmadın, demenden korktum." (Tâhâ 20/92-94)

Musa dedi ki, "Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetinin içine koy. Sen merhametli olanların en merhametlisisin."(Araf 7/151)

(Musa Samiri'ye döndü ve) Peki ya senin derdin nedir, ey Samiri?" dedi.

"Ben onların görmediğini görmüştüm; o Elçinin (senin) izne de sıkı sıkıya sarılmıştım; ama onu daha sonra üstümden attım. İşte hepsi bu. Canım böyle istedi."

(Musa), "Yıkıl karşımdan, dedi. Artık bu hayatta sana düşen, "Aman dokunma!" demendir. Sana bir de tehdit var ki, onu asla atlatamayacaksın. Şimdi başını bekleyip durduğun tanrına bak, işte onu da iyice yakacağız, sonra da, çaresi yok onu denize dökeceğiz."

Sizin Tanrınız, yalnızca Allah'tır, O'ndan başka tanrı yoktur. O İlmi ile her şeyi kuşatmıştır. (Tâhâ 20/95-98)

Musa'nın, öfkesi yatışınca o levhaları aldı. Onlardan birinde şu vardı: Hidayet ve rahmet o kimseler içindir ki, onlar sırf Rableri için korku duyarlar. (Araf 7/154)
Buzağıya tapanların cezalandırılmaları
Ne zaman ki başları önlerine düştü ve gerçekten sapıtmış olduklarını gördüler, dediler ki, "Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, asıl o zaman mahvoluruz." (Araf 7/149)

O, buzağıya tutunanlar varya, onları Rablerinin bir gazabı ve dünya hayatında bir alçaklık çarpacaktır. İftiracıları işte böyle cezalandırırız.

Ama o kötü işleri yapanlar, onun ardından tevbe ederler ve inanırlarsa, kuşku yok ki, senin Rabbin ondan sonra da bağışlayıcı ve merhamet edicidir. (Araf 7/152-153)

O gün Musa kavmine şöyle demişti: "Bakın kavmim! Siz buzağıya tutunmakla kendinizi gerçekten kötü duruma soktunuz. Yaratıcınıza hemen tevbe edin de benliğinizi öldürün. Bu Yaratıcınız katında sizin için iyi olur. O da tevbenizi kabul eder. Çünkü o, tevbeleri hep kabul eder ve pek merhametlidir." (Bakara 2/54)

Musa, (tevbe etsinler diye) belirlediğimiz yer için kavminden yetmiş kişi seçti. Onları o sarsıntı tutunca dedi ki: "Rabbim! Dileseydin daha önce onları da yok ederdin beni de. Aramızdaki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizi yok mu edeceksin? Bu, Senin imtihanından başka bir şey değil ki. Bununla dilediğini saptırır, dilediğini yola getirirsin. Bizim dostumuz sensin; bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bağışlayanların en iyisisin."(Araf 7/155)
Misak
Bir gün İsrailoğullarından şöyle kesin söz almıştık, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz; anaya babaya, yakınlığı olanlara, yetimlere ve düşkünlere iyilikte bulunacaksınız. İnsanlara güzel bir şey söyleyin. Namazı kılın, zekatı verin." Sonra pek azınız bir yana, bundan dönmüştünüz. Siz hâlâ kaçınıyorsunuz.

Bir gün de sizden "Kanınızı dökmeyeceksiniz, sizden olanları yurdunuzdan çıkarmaya caksınız" diye söz almıştık. Sonra bunu kabul etmiştiniz, siz buna şahitsiniz.

Sonra siz öyle kimselersiniz ki, hâlâ birbirinizi öldürüyor ve içinizden bir takımını yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onlara karşı günahta ve düşmanlıkta birbirinize arka çıkıyorsunuz. Tutar size esir olarak gelirlerse bu defa da onların fidyesini veriyorsunuz. Halbu ki, haram olan, onları çıkarmanızdır. Şimdi siz, o Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Aranızda böyle yapan birinin elde edeceği dünya hayatında rezil olmaktan başka nedir? Kıyamet gününde de azabın en şiddetlisine takılır kalırlar. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.

Onlar ahiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir, bu yüzden azapları hafifletilmez, onlar yardım da görmezler. (Bakara 2/83-86)
Tur'un üzerlerine kalkması
Tur dağını üzerlerine fırlatmıştık, sanki bir gölgelik gibi olmuştu. Zannettiler ki tepelerine inecek. Onlara: "Size verdiğimize (o Kitaba) sıkı sıkı sarılın, içinde ne varsa onu aklınızda tutun ki korunabilesiniz." demiştik. (Araf 7/171)

...Kesin söz versinler diye Tur'u üzerlerine kaldırmıştık. Onlara, o kapıdan secde ederek girin, demiştik. Bir de cumartesileri aşırı gitmeyin demiştik. Böylece onlardan sağlam bir söz almıştık.

Sözlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerini tanımazlık etmeleri, bir kısım peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve "Kalplerimiz perdelidir" demeleri yüzünden bunlar inanacak değillerdir, pek azı inanırsa o başka. Tanımazlık etmeleri sebebiyle Allah onların kalplerini yeni bir yapıya büründürmüştür. (Nisa 4/153-155)

Sizden kesin söz almış ve Tur'u tepenize dikmiştik,"Size verdiğimize kuvvetle sarılın ve dinleyin" demiştik "İşittik ve karşı geldik" dediler de inkarları yüzünden buzağı sevgisi kalplerine sindirildi. (Bakara 2/93)
Amalika ile karşılaşma
Bir gün Musa, kavmine şöyle demişti: "Ey kavmim! Allah'ın üzerinizde olan bunca iyiliğini düşünün: Hani o, içinizden peygamberler çıkardı ve sizi krallar yaptı; bu âlemde kimseye vermediği şeyi size verdi."

"Ey kavmim! Allah'ın size yazdığı o kutsal toprağa girin ve arkanıza dönmeyin; yoksa elinizdekini de kaybedersiniz."

Dediler ki, "Ey Musa! Orada bir zorbalar topluluğu var. Onlar oradan çıkıncaya kadar biz oraya girecek değiliz. Eğer oradan çıkarlarsa biz de gireriz."

Korkanlar arasından, Allah'ın iyilikte bulunduğu iki adam dedi ki: "Onların üzerine kapıdan yürüyün, oraya girdiniz mi kuşkusuz yenen taraf siz olursunuz. Eğer inanmış kimselerseniz yalnız Allah'a güvenin."

Dediler ki, "Bak Musa! Onlar orada durdukça biz sonuna kadar oraya girmeyiz. Sen Rabbin ile birlikte git, ikiniz savaşın, işte biz burada oturuyoruz."

Musa, "Rabbim! dedi. Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebiliyorum; artık bizimle bu yoldan çıkmışlar topluluğunun arasını ayır."

Allah buyurdu ki: "Orası onlara kırk yıl yasaklandı. Onlar bu toprakta şaşkın şaşkın dolaşacaklardır. Sen artık şu yoldan çıkmışlar topluluğu için tasalanma." (Maide 5/20-26)
Tih çölündeki perişanlık
Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde on iki boya ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyinca Musa'ya, "Değeneğinle taşa vur" diye bildirdik. Oradan hemen oniki pınar fışkırıverdi. Her oymak içeceği yeri öğrendi. Bulutu üzerlerine gölgelik yaptık. Onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin" dedik. Onlar bize bir kötülük yapmadılar, ama kötülüğü kendilerine yapıyorlardı.

Bir gün onlara şöyle denmişti: "Şu şehirde oturun, onun dilediğiniz yerinden yiyin, "affet!" deyin ve kapısından secde ederek girin ki, biz de hatalarınızı bağışlayalım. İyi davrananlara karşı ikramımızı daha da artırırız."

İçlerinden zalimlik edenler, o sözü bırakıp kendilerine söylenmemiş olanı söylediler. Biz de, onların zalimliklerine karşılık üzerlerine gökten bir pislik indirdik. (Araf 7/160-162)

Bir gün demiştiniz ki, "Bak Musa! Tek çeşit yiyeceğe katlanamayız. Haydi bizim için Rabbine yalvar da bize, bu toprağın sebzesinden, hıyarından, sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın." O da şöyle demişti: "Daha iyi olanı daha düşük değerde olanla mı değiştirmek istiyorsunuz? İnin bir şehre, bütün istedikleriniz orada vardır." Üzerlerine aşağılık ve çaresizlik çadırı kuruldu, Allah'tan bir gazaba geldiler. Bu, Allah'ın ayetlerini tanımazlık etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmeleri sebebiyle idi. Bu da onların baş kaldırmalarından ve taşkınlıklarından ileri geliyordu. (Bakara 2/61)
Allah'ı görmek istemeleri
Ehl-i Kitap, üzerlerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Onlar bunun daha büyüğünü Musa'dan istemişlerdi,"Bize Allah'ı apaçık göstersene!" demişlerdi...(Nisa 4/153)

(Ey Ehl-i Kitap,) bir gün demiştiniz ki, "Bak Musa! Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanacak değiliz." Bunun üzerine göz göre göre sizi yıldırım çarpmıştı.

Sonra ölümünüzün arkasından sizi tekrar diriltmiştik; olur ya, şükredersiniz. (Bakara 2/55-56)
Bakara (sığır) olayı
Bir gün Musa kavmine, "Allah sizin bir sığır boğazlamanızı emrediyor." demişti. Onlar, "Bizimle eğleniyor musun?" dediler. "Öyle bir cahillikten Allah'a sığınırım" dedi.

Dediler ki; "Bizim için Rabbine dua et; nedir o, onu bize açıklasın." Dedi ki, şöyle diyor: "Ne kart, ne körpe, ikisinin ortası bir sığır. Haydi sizden ne isteniyorsa yapın."

Dediler ki, "Bizim için Rabbine dua et, rengi nedir, bize onu açıklasın." Dedi ki, şöyle diyor: "Sarı bir sığır, rengi parlak, bakanların içini açar."

"Dediler ki, "Bizim için Rabbine dua et; nedir o, bize açıklasın. Çünkü sığır cinsi bizce, birbirine benzer. Allah isterse biz doğruyu tam olarak yakalarız."

Dedi ki, o şöyle diyor: "Bir sığır ki, ne toprağı sürüp ezilmiş, ne de ekin sulamış; sapasağlam, alacası da hiç yok." Dediler ki, "İşte şimdi bize doğrusunu bildirin." Sonra onu boğazladılar; az kalsın bunu yapmayacaklardı.

O sırada bir kimseyi öldürmüştünüz de suçu birbirinize atmıştınız. Ama Allah ne gizlediyseniz onu ortaya çıkaracaktı.

"Sığırın bir parçasıyla ona vurun" buyurdu. Allah ölüleri işte böyle diriltir. Size belgelerini gösteriyor; olur ki, aklınızı kullanırsınız.

Sonra bunun ardından kalpleriniz katılaştı, taş kesildi, hatta daha da katı oldu. Zira taş var, içinden ırmaklar kaynar. Taş var, çatlar, ondan su çıkar. Taş da var, Allah korkusundan aşağıya yuvarlanır. Allah sizin ne yaptığınızdan habersiz değildir. (Bakara 2/67-74)
Hızırla karşılaşma
Bir gün Musa, genç hizmetçisine demişti ki: "Durmayacağım, ya iki denizin birleştiği yere varacağım, ya da yıllarca yürüyeceğim."

Her ikisi, iki denizin birleştiği yere varınca, balıklarını unuttular. O da kayıp denizde yolunu tuttu.

Orayı geçtikten sonra hizmetçisine dedi ki: "Kahvaltımızı getir, biz bu yolculuğumuzda gerçekten yorgun düştük."

(Hizmetçi), "Gördün mü? dedi. O kayada dinlendiğimiz sırada ben balığı unutmuştum. Bunu sana söylememi unutturan şeytandan başkası değildir. O zaten şaşılacak bir şekilde denizde yol alıp gitmişti."

"Aramakta olduğumuz işte budur" dedi (Musa.) Hemen izlerini takibederek geri döndüler.

Sonra kullarımızdan bir kulu buldular. Ona tarafımızdan bir rahmet vermiş ve katımızdan bir ilim öğretmiştik.

Musa dedi ki, "Seninle birlikte olabilir miyim, sana öğretilenden bir olgunluk da bana öğretirsin?"

Dedi ki, "Sen benimle birlikte olmaya dayanamazsın.

Aklın almayacağı şeye nasıl dayanırsın?"

"Allah nasibederse beni sabırlı bulacaksın. Hiç bir işte sana baş kaldırmam" dedi.

Dedi ki, "Eğer benimle olacaksan, sana anlatıncaya kadar bana bir şey sorma."

Hemen yola koyuldular. Derken gemiye bindiler, gemiyi yaraladı. "İçindekileri boğmak için mi yaraladın? Gerçekten korkunç bir şey yaptın" dedi.

Dedi ki, "Ben sana dememiş miydim, sen benimle birlikte olmaya dayanamazsın diye?"

"Unuttum diye bana çıkışma, şu işimde bana güçlük çıkarma" dedi.“

Tekrar yola koyuldular. Sonunda bir erkek çocuğuna rastladılar, hemen onu öldürdü. Dedi ki, "Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz bir cana kıydın ha? Gerçekten pek kötü bir şey yaptın."

"Ben sana dememiş miydim, sen benimle birlikte olmaya dayanamazsın diye?" dedi.

Dedi ki, "Bir daha sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma, benden yana son özre vardın."

Yine yola koyuldular; bir kentin halkına kadar varınca halktan yiyecek istediler, ama onlar bunları ağırlamaktan kaçındılar. Sonra orada yıkılmağa yüz tutmuş bir duvar buldular, o hemen onu doğrulttu. Musa dedi ki: "İsteseydin buna karşı bir ücret alabilirdin."

O şöyle söyledi: "İşte bu, seninle benim aramızın ayrılması demektir. Şimdi sana sabredemediğin şeyin içyü zünü bildireceğim:

O gemi, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu hale ge tirmek istedim. Çünkü on ların ileri sinde, tuttuğu gemiyi zorla alan bir kral vardı.

Çocuğa gelince, onun anası ba bası mümin in sanlardı. Bu nun on ları azgınlığa ve kâfir ol maya zorlaya cağından korktuk.

İstedik ki, Rab'leri onun yerine kendilerine on dan daha temiz ve daha merhametli birini ver sin.

Duvar ise o kentte iki yetim ço cuğundu. Altında onlara ait bir ha zine vardı. Babaları da iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, onlar olgunluk çağına girsinler de hazinelerini çıkarsınlar. Bu, Rabbinin bir merhame ti dir. Yoksa bunu ben kendiliğimden yapmış değilim. İşte senin sabre de mediğin şeyin iç yüzü budur.”(Kehf 18/60-82)[2]


Kârun olayı

Karun, Musa'nın kavminden idi. Onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları güçlü bir topluluğa bile ağır gelirdi. Bir gün kavmi ona şöyle demişti: "Şımarma, Allah şımaranları sevmez.

Allah'ın sana olan vergisiyle ahiret yurdunu elde etmeye çalış. Dünyadaki payını da unutma. Allah sana nasıl iyilikte bulunduysa sen de öyle iyilikte bulun. Bu toprakta bir bozgunculuk peşine düşme. Doğrusu Allah bozguncuları sevmez."

Dedi ki: "Bu bana sadece bendeki bir ilim yüzünden verilmiştir." O bilmiyor muydu ki, Allah, ondan önce daha güçlü ve etrafı daha kalabalık nice kuşakları yok etmiştir. O suçlulara günahları sorulacak değildir.

Derken süsü içinde kavminin karşısına çıktı. En yakın hayatı (dünya hayatını) isteyenler dediler ki: "Ah keşke Karun'a verilenin bir benzeri bizde de olsaydı. Gerçekten ne talih var adamda!"

Kendilerine belli bir ilim verilmiş olanlar şunu söylediler: "Yazık size; Allah'ın vereceği karşılık, inanan ve iyi iş yapanlar için daha yararlıdır. Ona ancak sabredenler kavuşturulur."

Sonunda onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Allah'a karşı ona yardım edecek bir ekibi bile yoktu. Zaten kendini kurtarabilecek kimselerden de değildi.

Daha dün onun yerinde olmayı dileyenler şöyle demeye başladılar: "Vay, demek ki Allah kullarından istediğinin rızkını genişletir istediğininkini daraltırmış! Vay be, demek ki kâfirler onmazlarmış!"

İşte son yurt (ahiret yurdu): Biz orayı bu yerde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyenlere veririz. O sonuç sakınanlar içindir.

Kim bir iyilikle gelirse, ona daha iyisi verilir. Kim de bir kötülükle gelirse, o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları kadar ceza görürler. (Kasas 28/76-84)
Yahudilerin kendilerine Allah'ın oğlu demeleri
Yahudiler ve hıristiyanlar "Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" dediler. Sen de de ki: "Öyleyse neden günahlarınızdan ötürü size azap ediyor? Hayır, siz onun yarattığı bir insansınız." Allah dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında olan her şeyin krallığı Allah'a aittir. O dönüş de onadır. (Maide 5/18)
Kitabı tahrif[3] etmeleri
Şimdi onların size inanmalarını mı bekliyorsunuz? Oysa onlardan bir takımı Allah'ın sözünü işitir, ona akılları yatar sonra da bile bile onu ters bir manaya çekerler.

İnananlarla karşılaştıkları zaman, "İnandık" derler. Birbirleriyle başbaşa kalırlarsa o zaman da, "Allah'ın size açtığı şeyi ne diye onlara söylüyorsunuz? Rabbinizin katında size karşı delil göstersinler diye mi? Aklınızı başınıza almaz mısınız?" derler.

Bilmiyorlar mı ki, Allah onların neyi gizlediklerini de bilir, neyi açığa vurduklarını da.

Onlardan bir kısmı ümmîdir, o Kitab'ı bilmezler. Bütün bildikleri onu anlamadan okumaktır[4]. Bunlar sadece tahmin yürütürler.

Vay haline o kimselerin ki, o Kitab'ı elleriyle yazar sonra satıp biraz para alsınlar diye "Bu Allah katındandır" derler. Vay o ellerinin yazdığından ötürü onlara! Vay o kazandıklarından ötürü onlara!

"Bir kaç sayılı gün dışında o ateş bize dokunacak değildir" derler. De ki, "Allah katından bir söz mü aldınız? Allah sözünden caymaz. Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?"

Evet, kim bir günah kazanır ve suçu kendisini kuşatırsa, işte o Ateş'in halkı onlardır. Hepsi orada temellidirler.

İnanıp yararlı işler yapanlara gelince onlar da o Cennet'in halkıdır. Hepsi orada temellidirler. (Bakara 2/75-82)
Hz. Muhammed'e inanma görevi (Misak alınması)
Musa, (tevbe etsinler diye) belirlediğimiz yer için kavminden yetmiş kişi seçmişti. Onları o sarsıntı tutunca dedi ki: "Rabbim! Dileseydin daha önce onları da yok ederdin beni de. Aramızdaki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizi yok mu edeceksin? Bu, senin imtihanından başka bir şey değil ki. Bununla dilediğini saptırır, dilediğini yola getirirsin. Bizim dostumuz sensin; bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bağışlayanların en iyisisin."

"Bize bu dünyada güzellik yaz, ahirette de. Biz Sana yöneldik." Allah buyurdu ki: "Azabıma dilediğim kimseyi uğratırım, rahmetim ise her şeyi kaplamıştır. Onu sakınan ve zekat veren kimselere ve ayetlerimize inanan kimselere yazacağım.

Onlar öyle kimselerdir ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları, o ümmî peygambere uyarlar. O ki, kendilerine iyiliği emreder ve onları kötülükten meneder. Onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri de haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır atar. İşte ona inananlar, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve onunla gönderilen o Nura uyanlar var ya, işte umduğuna kavuşacak olanlar onlardır."

De ki: "Ey insanlar! Ben Allah'ın hepinize gönderdiği elçisiyim. Göklerin ve yerin krallığı onundur. O'ndan başka tanrı yoktur. O diriltir, o öldürür. Allah'a ve ötelerden haber getiren o ümmi elçiye inanın. Allah'a ve onun sözlerine elçinin kendisi de inanmaktadır. Ona uyun ki doğru yola gelebilesiniz." (Araf 7/155-158)

Allah, peygamberlerden zamanında söz almıştı: "Bakın, işte size Kitap ve hikmet verdim. Sonra size, sizde olanı doğrulayan bir elçi gelecektir. Ona kesinkes inanacaksınız ve kesinkes ona yardım edeceksiniz. Bunu içinize sindirdiniz mi? Bu ağır yükümü sırtlandınız mı?" demişti. Onlar, "İçimize sindirdik" demişlerdi. Allah da şöyle buyurmuştu: "Öyelse şahid olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım."

Bundan sonra kim yüz çevirirse artık onlar yoldan çıkmıştır. (Ali İmran 3/81-82)

Ey Kitap ehli! Elçilerin arkası kesildiği bir sırada size gerçeği açık açık anlatan o Elçimiz gelmiş bulunuyor. Sonra diyebilirdiniz ki, "Bize ne bir müjdeci geldi ne de uyarıcı." İşte size müjdeci de gelmiştir, uyarıcı da. Allah her şeyi ölçer, biçer. (Maide 5/19)
Kur'an karşısında tutumları
Gün oldu Allah katından onlara, kendilerinde olanı doğrulayan bir Kitap geldi. Onlar önceleri, o tanımazlık edenlere karşı önlerinin açılacağını bekliyorlardı. Tanıdıkları şey kendilerine gelince onu tanımazlık ettiler. Allah'ın laneti, o tanımazların üstüne olsun.

Kendilerini ne kötü şeye sattılar. Kullarından dilediğine olan vergisinden dolayı Allah'ın vahiy indirmesini çekemeyip Allah'ın indirdiği şeyi tanımamaları ne kötü! Bu yüzden gazap üstüne gazaba uğradılar. O tanımazlara alçaltıcı bir azab vardır. (Bakara 2/89-90)

Ey İsrailoğulları! Size olan nimetimi hatırlayın ve bana verdiğiniz sözü tutun ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun.

Sizde olanı doğrulayıcı olarak indirdiğime (o Kuran'a) inanın; onu ilk tanımayan siz olmayın. Ayetlerimi bir kaç kuruşa satmayın. Yalnız benden sakının.

Hakkı batıl kılığına sokmayın. Bile bile hakkı gizlemeyin. (Bakara 2/40-42)

De ki, "Ey Kitap ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni gereğince uygulamadıkça bir temeliniz olmaz". Rabbinden sana indirilmiş olan (bu Kur'an), kuşkusuz onlardan çoğunun azgınlık ve küfrünü artıracaktır. Sen o kafirler topluluğu için üzülme.

İnananlar, yahudiler, sabiiler ve hıristiyanlardan kim, Allah'a ve ahiret gününe inanır ve iyi iş yaparsa onlara ne bir korku vardır, ne de onlar üzüleceklerdir. (Maide 5/68-69)

Onu hak olarak indirdik o da hak olarak indi. Seni de yalnız bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

Onu bir Kur'an olarak bölümlere ayırdık ki, insanlara dura dura okuyasın. Onu azar azar indirdik.

De ki: "Siz ona ister inanın, ister inanmayın; ondan önce kendilerine bilgi verilenlere okunduğu zaman onlar çeneleri üstüne secdeye kapanırlar.

Derler ki, "Rabbimizin şanı yücedir. Rabbimiz'in sözü şüphesiz yerine gelecektir."

Çeneleri üstüne ağlayarak kapanırlar. Bu, içlerindeki saygıyı artırır. (İsra 17/105-109)

De ki, "Kim Cebrail'e düşman olabilir ki?" O, Allah'ın izniyle onu senin kalbine indirmiştir. Kendinden öncekini doğrulayıcı, yol gösterici ve inananlara bir müjde olsun diye.

Kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cebrail'e ve Mikail'e düşman olursa bilsin ki, Allah şüphesiz, o tanımazların düşmanıdır. (Bakara 2/97-98)




İsrail oğulları
Rabbin bir gün, "kıyamet gününe kadar, onların başlarına en kötü azabı getirecek kimseleri kesinkes göndereceğini" ilan etmiştir. Doğrusu Rabbin, cezayı çabuk verir. Bir de o, çok bağışlar ve çok esirger.

Onları yeryüzünde bölük bölük ayırmışızdır. İçlerinde iyi olanlar da vardır, aşağılık olanlar da. Belki dönerler diye onları iyiliklerle ve kötülüklerle sınamışızdır.

Arkadan bir takımları onların yerlerine geçip o Kitab'a mirasçı oldular. Onlar bu alçak dünyanın malını alır, "Biz affedileceğiz" derler. Onlara buna benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar. O Kitap'ta onlardan söz alınmamış mıyıdı, Allah'a karşı ancak gerçeği söyleyecekler, diye? Onda olanı okumadılar mı? Korunan kimseler için, ahiret yurdu daha hayırlıdır. Aklınızı çalıştırmaz mısınız?

Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı kılanlar var ya, işte biz, iyiliğe çalışanların karşılığını yitirmeyiz. (Araf 7/167-170)

O Kitapta İsrailoğullarına şu hükmü koyduk: "Siz, kuşkusuz yeryüzünde iki defa bozgunculuk yapacak ve kuşkusuz büyük bir yükselişle yükseleceksiniz."

Bunlardan birincisinin ceza günü geldiğinde üzerinize çok güçlü kullarımızı gönderdik. Onlar evlerin aralarına kadar girip araştırdılar. Bu, yerine getirilmiş bir cezaydı."

"Sonra size tekrar onları yenme gücü verdik. Mallar ve oğullar ile size yardım ettik ve savaşçılarınızı çoğalttık."

İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz o da kendinizedir. İkincisinin ceza günü gelince, suratlarınızı asık hale soksunlar, o Mescid'e ilkin girdikleri gibi girgirsinler ve neyi ele geçirirlerse yok etsinler diye (onları tekrar üzerinize göndereceğiz.)

Olur ki, Rabbiniz size acır; ama siz dönerseniz biz de döneriz. Cehennemi, inkarcılara bir hapishane yapmışızdır. (İsra 17/4-8)
Dünyaya sarılmaları
De ki, "Ahiret yurdu Allah katında başka insanlar için değil de yalnız sizin içinse durmayın, hemen ölümü temenni edin. Tabii eğer doğru sözlü kimselerseniz."

Kendi elleriyle yaptıkları şeyler sebebiyle onu hiçbir zaman dileyemezler. Allah o zalimleri bilir.

Kuşkusuz onları yaşamaya, bütün insanlardan daha düşkün bulursun, hatta Allah'a eş koşanlardan bile. Her biri ister ki, keşke bin yıl yaşatılsa. Oysa yaşatılsa bile bu onu azaptan uzaklaştıracak değildir. Allah onların yaptıklarını görür. (Bakara 2/94-96)
Müslümanlardan hoşlanmazlar
Sen onların dinine uymadıkça seni ne Yahudiler beğenir, ne de Hırıstiyanlar. De ki: "Asıl yol, Allah'ın yoludur". Sana gelen bu bilgiden sonra tutar onların heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah'tan sana bir dost da bulunmaz yardımcı da.

Kendilerine verdiğimiz o Kitabı, hakkını vererek okuyanlar var ya, işte ona inananlar onlardır. Kim onu tanımazlık ederse, onlar da kaybedenlerdir. (Bakara 2/120-121)

"Yahudi veya hıristiyan olun ki yola gelesiniz." dediler. De ki; "Yok, bizimkisi İbrahim'in dosdoğru dinidir. O müşriklerden değildi."

Deyin ki, "Biz Allah'a inandık; bize ne indirildi, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a ve torunlarına ne indirildi ise, Musa'ya ve İsa'ya ne verildi, peygamberlere Rableri tarafından her ne verildi ise ona inandık. Onlardan hiç birini ayırt etmeyiz. Biz ona teslim olmuş kimseleriz."

Sizin inandığınız gibi inanmış olsalar, elbette yola gelmiş olurlar. Ama yüz çevirirlerse demek ki, onlar gerçek bir ayrılık içindedirler. Onlara karşı sana Allah yetecektir. O, işitir ve bilir. (Bakara 2/135-137)
Cinlerin Tevrat ile ilgili sözleri
Bir gün cinlerden Kur'an dinleyecek bir topluluğu sana yöneltmiştik. Oraya gelince, "susun" dediler. Okuma tamamlanınca birer uyarıcı olarak kavimlerine döndüler.

"Ey kavmimiz! dediler, biz bir Kitap dinledik, Musa'dan sonra indirilmiş, kendinden öncekini doğru sayıyor. Gerçeğe ve doğru bir yola yönlendiriyor."

"Ey kavmimiz! Allah'a çağırana uyun. Ona inanın ki, günahlarınızı bağışlasın. Sizi can yakıcı bir azaptan korusun."

Her kim Allah'a çağırana uymazsa o, Allah'ı yeryüzünde yıldıracak değildir. Onların onun berisinden dostları da olmaz; işte onlar açık bir sapıklık içindedirler. (Ahqâf 46/29-32)




[1]- Bu mana bundan önceki ayetten (Nisa 4/163) anlafl›lmaktad›r.

[2]-H›z›r aleyhisselam ile ilgili ola rak Buharî'de uzunca bir hadis-i flerif vard›r.

Allah ondan raz› olsun, Übeyy b. Ka'b Muhammed sallallahu aleyhi ve sel lemin flöyle dedi¤ini rivayet ediyor: "Musâ aleyhisselam ‹srail o¤ullar›na konuflma yapmak üzere kalkt›. Kendisine, “‹nsanlar›n en bilgi lisi kimdir?” diye so ruldu. O da “En bilgili benim.” dedi. Allah Teâlâ bun dan dolay› onu ay›plad›. Çünkü bütün ilmi ona vermemiflti. Allah Tealâ: “‹ki de nizin kavufl tu¤u yerde kul lar›mdan biri var, o senden bilgilidir.” diye vahyetti.

Musa dedi ki, “Rabb›m, onunla nas›l bulu flabilirim?” Allah Teâlâ buyurdu ki, “Sepete bir bal›k koy ve yan›na al, bal›¤› nerede kaybeder sen o oradad›r.”

Musa yola ko yuldu. Genç hizmetçisi Yufla b. Nûn ile birlikte yürüdüler. Sepet içinde bir ba l›¤› da s›rtlad›lar. Bir kayan›n yan›na ge lince bafllar›n› koyup uyudular. Bal›k sepetten ç›kt›, denize do¤ru yol al›p gitti. Hz. Musa ve genç hiz metçi sinde bir gariplik vard›. Gecenin arta kalan›nda ve gün boyu yürüdüler. Sabah olunca Musa genç hiz metçisine dedi ki, kahvalt›m›z› getir, bu yolculuk bizi epey yordu.

Belirtilen yeri geçinceye kadar Hz. Musa bir yorgunluk duy mam›flt›. Genç hizmetçi dedi ki, “Gördün mü, kayan›n orada dinlendi¤imiz za man bal›¤› unutmuflum.” Musa dedi ki, “‹flte istedi¤imiz buydu.” ‹zlerini takibederek geri dön düler.

Kayan›n ya n›na vard›lar bakt›lar ki, orada ku mafla bürün müfl bir adam var. Musa selam ve rince H›z›r dedi ki, “Güven lik nere buras› nere” ( Selam vermek güvenl

Hz . Eyyub



Hz. İbrahim Soyundan Bir Peygamber

"(İbrahim'e) İshak'ı ve Yakub'u bağışladık, her birini doğru yola eriştirdik. Daha önce de Nuh'u doğru yola eriştirmiştik. İbrahim'in soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u da. İşlerini iyi yapanları işte böyle ödüllendiririz.

Zekeriyâ, Yahyâ, İsa ve İlyas; hepsi de iyilerdendir.

İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut; hepsini başkalarından üstün kıldık.

Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden kimilerini de. Onları tek tek seçtik ve doğru yola eriştirdik.

Bu, Alah'ın yoludur. Orayı kullarından dilediğine gösterir. Eğer onlar ortak koşmuş olsalardı yaptıkları ne varsa boşa çıkardı.

Kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiklerimiz işte onlardır. Bunlar eğer onları tanımazlık ederlerse, bunu, onları tanımazlık etmemiş olan bir topluma veririz.

Onlar Allah'ın doğru yola eriştirdiği kimselerdir. Sen onların izinden git. De ki "Sizden buna bir karşılık istemem. Bu herkes için sadece bir hatırlatmadır." (En'am 6/84-90)

Hastalıktan Kurtulması

"Eyyub'u da (an). Bir gün Rabbine şöyle seslenmişti: "Bu sıkıntı ile benim başım dertte. Sen ise, merhametlilerin en merhametlisisin.

Onun duasını kabul etmiş ve ne sıkıntısı varsa gidermiştik. Ona ailesini ve onlarla beraber bir o kadarını da vermiştik ki, katımızan bir rahmet ve ibadet edenler için bir ders olsun." (Enbiya 21/83-84)

"Kulumuz Eyyub'u an; birgün Rabbine şöyle seslendi: "Şeytan beni bitkinleştirdi ve bana azap verdi."

Ayağını yere vur, (dedik.) İşte serin bir yıkanma ve içme suyu.

Ona ailesini ve onlarla beraber bir o kadarını daha bağışladık ki, tarafımızan bir rahmet ve akıl sahipleri için bir ders olsun.

Eline bir demet sap al, onunla vur; yeminini bozma." (demiştik.) Onu gerçekten sabırlı bulmuştuk. Ne iyi kul! Daima (Allah'a) yönelirdi." (Sad 38/41- 44)

Rivayete göre ayağını yere vurunca iki göze çıktı. Birinden içti, diğeriyle yıkandı. (Ebu Cafer M. b. Cerir et-Taberî, öl. 310 h. Camiu'l-beyân fî te'vîl'il-Kur'ân, Beyrut 1412 h./1992 m. c.X, s.589)

Vahiy Alması

"Biz Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere nasıl vahyettiysek sana da öyle vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a, Esbat'a (Yakub'un torunlarına), İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a ise Zebur verdik." (Nisa 4/163)

Hz. Yusuf




(Firavun hanedanından olup imanını gizleyen mümin bir kişi onlara şöyle demişti:)

"Bundan (yani Hz. Musa'dan) önce Yusuf size belgelerle gelmişti. Siz de getirdiği şeylerden şüphelenip durmuştunuz. Nihayet Yusuf ölünce demiştiniz ki, Allah ondan sonra artık elçi göndermez. Her kim, aşırılık eden kuşçu biri olursa Allah onu işte böyle saptırır."

Kendilerine gelmiş bir delile dayanmadan, Allah'ın ayetleri üzerinde tartışanlar, hem Allah katında, hem de inananlar katında büyük bir öfkeyle karşılanırlar. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle bir yapıya sokar." (Mümin 40/34-35)

YUSUF SÛRESİ

Bismillahirrahmanirrahim

1. Elif, Lâm, Râ. Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir.

2. Belki aklınızı kullanırsınız diye biz onu, Arapça bir Kur'an olarak indirdik.

3. Biz bu Kuran'ı vahyetmiş olmakla, yaşanmış olayların en güzelini sana anlatıyoruz. Daha önce sen, gerçekten bunun farkında olmayanlardan biri idin.

Yusuf'un Rüyası

4. Bir gün Yusuf babasına şöyle demişti: "Babacığım! Rüyamda on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm. Baktım, benim için secdeye kapanmışlar."

5. Babası dedi ki: "Oğulcağızım! Rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü Şeytan insana apaçık düşmandır."

6. "İşte Rabbin seni böylece seçecek ve kimi olayları yorumlamayı öğrecektir. Sana ve Yakup soyuna olan nimetini de tamamlayacaktır. Nitekim daha önce de babaların İbrahim ve İshak'a olan nimetlerini tamamlamıştı. Doğrusu senin Rabbin bilir ve doğru karar verir."

Kuyuya Atılışı

7. Kuşkusuz Yusuf'ta ve kardeşlerinde, soranlar için belgeler vardır.

8-Bir gün (kardeşleri) şöyle demişti: Belli ki Yusuf ve (öz) kardeşi, babamıza bizden daha sevimli geliyor. Oysa biz bir topluluğuz. Bizim babamız gerçekten açık bir yanlışlık içindedir.

9. Siz Yusuf'u öldürün veya onu bir yere bırakın ki, babanızın yüzü yalnız size dönsün. Sonunda ondan kurtulmuş bir bölük erkek olursunuz.

10. Konuşanlardan biri şöyle dedi: "Yusuf'u öldürmeyin, onu o kuyunun derinliklerine bırakın da kervanlardan biri buluversin. Eğer yapacaksanız (böyle yapın)."

11- (Babalarına gelip) Dediler ki; "Babamız! Senin neyin var ki Yusuf'u bize güvenmiyorsun? Oysa bizler onun yalnızca iyiliğini isteriz.

12. Yarın onu bizimle gönder de yesin oynasın, biz onu iyi koruruz."

13. Dedi ki, "Onu götürmeniz beni gerçekten üzer. Korkarım kurtlar onu yer de
siz farkında olmazsınız."

14. Dediler ki; "Biz bir topluluğuz. Gene de onu kurtlar yerse o zaman yazıklar olsun bize!"

15. Nihayet Yusuf'u götürdüler. Onu o kuyunun derinliklerine bırakmaya topluca karar vermişlerdi. O zaman ona şöyle vahyettik: Onların bu yaptıklarını kendilerine muhakkak haber vereceksin, ama onlar farkında olmayacaklardır.

16. Akşam üstü babalarına geldiler; ağlıyorlardı.

17. Dediler ki; "Babamız! İşte biz gittik, yarış yapıyorduk; Yusuf'u eşyamızın
yanında bırakmıştık; sonunda kurtlar onu yedi. Sen bize inanacak biri değilsin. Her ne kadar doğru söylüyor olsak bile. "

18. Üzerinde başka bir kan olan gömleğine geldiler. (Babaları) dedi ki: "Yok; sizi nefsiniz bir işe sürüklemiş. Artık bana güzelce sabır gerekir. Anlattığınız şeye karşı yardımı istenecek olan yalnız Allah'tır."

Kuyudan Çıkarılışı

19. Bir yolcu kafilesi geldi. Sucularını gönderdiler; kovasını aşağıya sarkıttı. "Ne mutlu bana! diye gürledi, İşte genç bir köle..." Onu ticari bir mal olarak sakladılar. Allah onların ne yapmakta olduklarını bilir.

20. Onu ucuz bir fiyata, bir kaç dirheme sattılar. Ona karşı ilgisizdiler.
Mısır'a gidişi

21. Onu satın alan Mısırlı, karısına şöyle dedi: "Ona iyi bir yer ver; bakarsın bize faydası olur ya da onu evlat ediniriz." İşte böylece Yusuf'u o yere yerleştirdik. Yerleştirdik ki ona, kimi olayların yorumunu öğretelim. Allah işini başarır, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.

Peygamber Oluşu

22. Erginlik çağına erince ona bir hüküm ve bir ilim verdik. İyi davrananlara işte böyle karşılık veririz.

İmtihana Çekilişi

23. Evinde bulunduğu kadın onun bedeninden yararlamak istedi; kapıları sıkı sıkı kapadı ve "Haydi gelsene!" dedi. O,

-"Allah'a sığınırım, dedi. O (kocan) benim efendimdir; bana değer vermiştir. Şu bir gerçek ki, zalimler iflah olmazlar."

24. Kadın ona karşı gerçekten istekliydi. Eğer Rabb'inin bürhanını görmeseydi o da istekliydi. Böyle olması ondan kötülüğü ve fenalığı uzaklaştıralım diyedir. Çünkü o, arındırılmış kullarımızdandır.

25. İkisi de kapıya doğru koşuştu. Kadın arkadan onun gömleğini yırttı. Kapının yanında kadının beyini buldular. (Kadın) Ona şöyle dedi:

- "Ailene bir kötülük etmek isteyenin cezası nedir? Ya hapse atılmak ya da can yakıcı bir azaptan başkası mı?"

Karine İle Suçlu Tespiti

26. (Yusuf) dedi ki: "O benim bedenimden yararlanmak istedi."
Kadının ailesinden bir bilge kişi şöyle bir karine ortaya koydu : "Eğer gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylemiştir, erkek yalancılardan biridir.

27. Şayet gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir, erkek doğrulardandır."

28. (Vezir) Ne zaman ki, (Yusuf'un) gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu gördü, (karısına) şöyle dedi: "Doğrusu bu sizin tuzaklarınızdandır. Sizin tuzağınız gerçekten büyüktür."

29. "Yusuf! Sen bu işle ilgilenme. (Kadın!) Sen de günahının bağışlanmasını iste, çünkü sen yolunu değiştirmişlerden biri oldun." dedi.
Şehirde dedikodu

30. Şehirdeki kimi kadınlar şöyle dedi: "Vezirin karısı uşağının bedeninden yararlanmak istiyormuş; sevda onun bağrını yakmış. Gerçekten biz onu açıkça yoldan çıkmış bir durumda görüyoruz."

31. (Vezirin karısı,) Kadınların dolaplarını işitince onlara elçi gönderdi.
Koltuklar hazırladı; onlardan her birine birer bıçak verdi. (Yusuf'a): "Yanlarına çık" dedi. Kadınlar onu görünce gözlerinde büyüttüler. Ellerini kestiler ve "Allah'ı tenzih ederiz, bu bir insan değil. Bu, şerefli bir melektir; başkası olamaz." dediler.

32. (Vezirin karısı) "İşte beni kınadığınız kişi budur, dedi. Doğru, onun bedeninden yararlanmak istedim, fakat o kendini korudu. Hele isteğimi yerine getirmesin, alçaklardan biri olur."

33. (Yusuf) dedi ki: "Rabbim! O hapis benim için, bunların beni çağırdıkları şeyden iyidir. Eğer tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan onlara kanarım ve cahillerden biri olurum."

34. Rabbi onun duasını kabul etti ve kadınların tuzağını ondan uzaklaştırdı. Hakkıyla işiten ve tam olarak bilen odur.

Hapis Hayatı 
35. Belgeleri gördükten sonra, yine de onu bir süre hapsetmek kendileri için uygun geldi.

36. Onunla beraber iki genç de hapse girdi. Onlardan biri dedi ki, "Kendimi düşte gördüm, şaraplık üzüm sıkıyordum." Diğeri de şöyle dedi: "Ben de kendimi gördüm, başımın üzerinde bir ekmek taşıyorum, kuşlar ondan yiyor. Bize bunun yorumunu haber ver. Biz seni iyi kimselerden biri görüyoruz."

37. (Yusuf şöyle) dedi: "Daha yiyeceğiniz yemek gelmeden ben onun yorumunu size bildiririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir. Ben, Allah'a inanmayan bir milletin dinini bırakmışımdır. Onlar ahireti de tanımaz kimselerdir.

38. Ben atalarım İbrahim, İshak ve Yakub'un dinine uymuşumdur. Allah'a her hangi bir şeyi ortak koşmaya bizim hakkımız yoktur; bu (din), Allah'ın bize ve insanlara olan bir iyiliğidir; fakat insanların çoğu şükretmez"

39. "Ey benim iki hapishane arkadışım! Çeşit çeşit rabler mi iyi, yoksa her şeyi buyruğuna almış olan o tek Allah mı?"

40. "Allah'ın berisinden kulluk edip durduğunuz şey nedir ki? Sizin ve babalarınızın adını koyduğu bir takım isimlerden başkası mı? Allah o konuda bir delil indirmemiştir. O hüküm yanlız Allah'a aittir. O da başkasına değil yalnız kendisine kulluk etmenizi emretmiştir. İşte doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler."

41. "Ey benim iki hapishane arkadışım! Sizden biri efendisine şarap sunacak, diğeri ise asılacak ve kuşlar başından yiyecektir. Sağlam bir yorumunu istediğiniz o şey (işte böylece) karara bağlanmıştır."

42. O ikisinden, kurtulacağını sandığı kimseye: "Efendinin yanında beni an" dedi. Ama şeytan efendisine onu hatırlatmayı unutturdu ve (Yusuf) daha bir kaç yıl hapiste kaldı.

Kralın Rüyası

43. (Günlerden bir gün) Kral dedi ki: "Ben, yedi semiz inek görüyorum, onları yedi zayıf inek yiyor. Yedi yeşil başak ve diğerlerini de kurumuş (görüyorum).

Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumlamasını biliyorsanız bana rüyamın sağlam bir yorumunu yapın."

44. Dediler ki, "Karışık düşler. Biz böyle düşlerin yorumunu bilenler değiliz."

45. Hapisteki iki kişiden kurtulmuş olanı, bir çağdan sonra Yusuf'u hatırladı ve: "Ben size bunun yorumunu bildireceğim, hele beni bir gönderin." dedi.

46. (Hapishaneye varınca dedi ki:) "Yusuf! Ey doğru kişi! Yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yemesi; yedi yeşil başak ve bir o kadar da kuru başak hakkında bize doğruyu söylesene. Ben de bununla o insanlara döneyim, bakarsın kadrini bilirler."

47. Dedi ki: "Yedi sene her zamanki gibi ekin ekersiniz. Ne biçerseniz onu başağında bırakın. Yiyeceğiniz az bir miktar hariç."

48. "Sonra bunun ardından yedi zor yıl gelir de bütün biriktirdiğinizi tüketir; sakladığınız az bir miktar hariç."

49. "Sonra, bunun ardından bir yıl gelir ki, insanlara bol yağmur verilir, o zaman da sıkıp sağarlar."

Suçsuzluğun İlânı 
50. Kral, "Onu bana getirin" dedi. Yusuf'a elçi gelince dedi ki, "Efendine dön, kadınlar niçin ellerini kesmişlerdi, bir sor. Doğrusu Rabbim onların tuzağını bilir."

51. (Kral) kadınlara: "Onun bedenine sahip olmak istediğiniz zaman ne karşılık gördünüz?" dedi. Kadınlar. "Haşa! Allah için biz onun bir fenalığını bilmiş değiliz." dediler. Vezirin karısı: "O gerçek işte şimdi ortaya çıktı; onun bedeninden yararlanmayı ben istedim. Kuşkusuz o, doğru kimselerden biridir." dedi.

52. "Bu onun şunu bilmesi içindir; ben yokluğunda ona ihanet etmedim. Zaten Allah hainlerin tuzağını başarıya ulaştırmaz."

53. Ben nefsimi temize çıkarmam; çünkü nefis kötülüğü emreder durur. Rabbim esirgemiş olursa o başka. Benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir.

Devlette Önemli Bir Makama Getirilmesi

54. Kral dedi ki; "Onu bana getirin, kendi has adamım yapayım." Onunla konuşunca: "Bugün sen yanımızda makam sahibi güvenilir birisin." dedi.

55. O: "Beni bu toprağın hazineleri üzerinde yetkili kıl, çünkü ben iyi korur, iyi bilirim" dedi.

56. Böylece Yusuf'a o toprakta bir makam verdik; nereyi isterse orada konaklardı. Biz kime dilersek rahmetimizi ona eriştiririz. iyi davrananları karşılıksız bırakmayız.

57. Bir de ahiretteki karşılık vardır ki, inananlar ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için o daha iyidir.

Kardeşleri İle Karşılaşma

58. Yusuf'un kardeşleri geldiler, yanına girdiler. O onları tanıdı ama onlar onu tanıyamadılar.

59. Onların donanımlarını tamamlattığı zaman şöyle dedi: "Baba bir kardeşinizi bana getirin. Baksanıza, ben ölçeği tam doldururum ve ben konuk kabul edenlerin de en iyisiyim."

60. "Eğer onunla birlikte gelmezseniz benden bir ölçek bile alamazsınız. (O zaman) Bana yaklaşmayın."

61. Dediler ki: "Babasından isteyip getirmeye çalışacağız. Ne olursa olsun bunu yapacağız."

62. (Yusuf) Genç adamlarına dedi ki: "Sermayelerini yüklerinin içine koyun. Ailelerine varınca, bakarsınız bunu anlarlar da belki tekrar gelirler."

Bünyamin'in Gelişi

63. Babalarına döndüklerinde dediler ki: "Babamız! O ölçek bize yasak edildi. Kardeşimizi bizimle gönder de ölçeye katılalım. Biz nasıl olsa onu koruruz."

64. "Bunu size güvenmem, daha önce kardeşini güvenmem gibi ol maz mı? Ama en iyi koruyan Allah'tır ve o merhametlilerin en merhametlisidir." dedi.

65. Yüklerini açınca sermayelerinin kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler. "Ey babamız! Daha ne isteriz ki?" dediler. İşte sermayemiz! Bize iade edilmiş. Ailemize onunla yiyecek getiririz. Kardeşimizi koruruz ve bir deve yükü de fazla alırız. Bu ölçek azdır."

66. (Babaları) dedi ki: "Allah'a karşı kesin bir söz vermezseniz, onu sizinle gönderemem. Hepiniz kuşatılmadıkça onu mutlaka bana getireceksiniz." Onlar kesin söz verince dedi ki: "Ne demişsek Allah ona vekildir."

67. (Sonra) Dedi ki: "Oğullarım! Tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. (Ama) Allah'tan olan hiç bir şeyi ben sizden savamam. Her türlü karar yalnız Allah'a aittir. Ben ona güvenmişidir. Güvenecek olan her kes de ona güvensin."

68. Nihayet babalarının emrettiği yerden girdiler. Ama bu, Allah'tan olan hiç bir şeyi onlardan savacak değildi; sadece Yakub'un içindeki bir istekti, onu yerine getirmiş oldu. O, şüphesiz kendisine öğrettiğimiz bir ilmin sahibidir. Ne var ki, insanların çoğu bunu bilmezler.

69. Yusuf'un yanına girdiklerinde, kardeşini bağrına bastı. Dedi ki: "Ben senin kardeşinim, artık onlar ne yapıp ederlerse ona üzülme."

Bünyamin'in Alıkonması

70. Onların donanımlarını tamamlattığı zaman, belli bir su kabını kardeşinin yükü içine koydu. Sonra bir tellâl şöyle bağırdı: "Ey kervan, besbelli ki sizler hırsızsınız!"

71. Onlara döndüler, "Neyi kaybettiniz?" dediler.

72. "Kralın su kabını kaybettik." dediler. "Onu getirene bir deve yükü var. Ben buna kefilim."

73. Dediler ki; Allah'a yemin ederiz, siz de çok iyi bilmişsinizdir ki, buraya ortalığı karıştırmak için gelmedik. Bizler hırsız da değiliz."

74. "Ya yalancı çıkarsanız cezası nedir?" dediler.

75. "Cezası, yükünde bulunanın kendisidir. Onun cezası odur. Biz zalimleri böyle cezalandırırız." dediler.

76. Kardeşinin çuvalından önce onların çuvallarından başladı; sonra onu kardeşinin çuvalından çıkardı. İşte Yusuf için böyle bir oyun kurduk. Yoksa Kralın dinine göre kardeşini alıkoyamazdı, ama Allah dilerse o başka. Kimi dilersek onu derece derece yükseltiriz. Her bilgi sahibinin üstünde bir bilen bulunur."

77. Dediler ki, "Eğer o hırsızlık yapıyorsa daha önce onun bir kardeşi de hırsızlık yapmıştı." Yusuf bunu içine gömdü, onlara sezdirmedi. "Sizin durumunuz daha kötü. Anlatmakta olduğunuzu Allah çok iyi bilir." diye mırıldandı.

78. Kardeşleri dediler ki: "Ey Vezir! Onun ihtiyar, yaşlı bir babası var. Onun yerine bizden birini tut. Biz görüyoruz ki sen iyi davranan kimselerdensin."

79. "Allah saklasın! Malımızı kimin yanında bulmuşsak ondan başkasını alıkoymak olmaz. Yoksa gerçekten haksız kişiler oluruz." dedi.

80. Ne zaman ki ondan umutlarını kestiler, aralarında konuşmak üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri şöyle dedi: "Babanız sizden Allah adına kesin bir söz almıştı. Ondan önce de Yusuf konusunda ileri gitmiştiniz; bunları bilmiyor musunuz? Artık babamın izni oluncaya veya Allah, hakkımda bir hüküm verinceye kadar buradan bir yere ayrılamam. O, hüküm verenlerin en iyisidir.

81. Siz babanızın yanına dönün. Deyin ki: "Babamız! Senin oğlun hırsızlık yaptı, biz ne bildiysek ancak ona şahitlik ettik. Biz bunun perdearkasını kavrayamayız.

82. Bulunduğumuz Kent'e sor; birlikte döndüğümüz o kervana da. Biz sadece gerçeği söyleyen kişileriz."

83. (Yakup) dedi ki: "Hayır, sizi nefsiniz bir işe sürüklemiş. Artık güzel bir sabır gerekir. Bakarsınız Allah bana, hepsini birden getirir. Çünkü o her şeyi bilir ve yerli yerinde yapar."

Hasretin Ulaştığı Son Nokta

84. (Yakup) Onlardan yüz çevirdi. "Vah Yusuf'um vah!” dedi. Üzüntüden iki gözüne de perde indi. Kederi içine gömülüydü.

85. Dediler ki, "Allah'a yemin ederiz ki, Yusuf diye diye ya eriyip gidecek ya da helâk olacaksın."

86. (Yakup): "Ben üzüntümden ve tasamdan dolayı yalnız Allah'a yakınırım. Allah katından, sizin bilmediklerinizi de bilirim." dedi.

87. "Ey benim oğullarım, gidin; Yusuf ve kardeşi ile ilgili haber toplayın. Allah'ın önünüzü açacağından umut kesmeyin. Allah'ın önünü açmasından umut kesenler kafirlerden başkası değildir."

Yusuf'un Kendini Kardeşlerine Tanıtması

88. (Kardeşleri Yusuf'un) yanına girdiklerinde dediler ki: "Ey Vezir! Bu kıtlık bizi ve bütün ailemizi sardı. Önemsiz bir sermaye ile geldik; Sen o ölçeği bize gene tam ver. Bize sadakada bulun. Çünkü Allah sadaka verenleri ödüllendirir."

89. Dedi ki "Yusuf'a ve kardeşine ne yaptığınızı farkettiniz mi? O zaman siz, kendini bilmezler takımı idiniz."

90. "Yoksa sen misin? Sen gerçekten Yusuf'sun." dediler. "Ben Yusuf'um, bu da kardeşimdir." dedi. "Allah bize iyilikte bulunmuştur. Şurası bir gerçek ki, kim sakınır ve sabrederse, Allah iyi davrananları karşılıksız bırakmaz."

91. Dediler ki; "Vallahi, işte Allah seni bizden üstün kıldı. Biz gerçekten suçluyduk"

92. Yusuf dedi ki: "Bugün suçu yüze vurma yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir.

93. Bu gömleğimi götürün, babamın yüzüne koyun da görür hale gelsin. Bütün ailenizle birlikte bana gelin."

Yakub Aleyhisselam'ın Görür Hale Gelmesi 
94. Ne zaman kervan oradan ayrıldı, babaları dedi ki: "İnanolsun ben Yusuf'un kokusunu duyuyorum. Keşke beni bunak saymasanız!"

95. Dediler ki: "Vallahi sen, eski saplantına takıldın kaldın."

96. O müjdeci gelip, gömleği yüzüne koyunca hemen gözü açıldı. Dedi ki; "Size
dememiş miydim, işte ben, sizin bilmeyeceğinizi, Allah katından bilirim."

97. Oğulları: "Ey Babamız! Bizim için suçlarımızın bağışlanmasını dile; bizler suçluyduk." dediler.

98. Yakup: "İlerisinde Rabbim'den sizin için bağış dileyeceğim; Şurası bir gerçek ki, o çok bağışlar ve pek merhametlidir" dedi.

Yusuf'un Rüyasının Gerçekleşmesi

99. Nihayet Yusuf'un huzuruna vardıklarında anasını babasını bağrına bastı. Dedi ki; "Allah dilerse, güven içinde Mısır'a yerleşebilirsiniz."

100. Ana babasını tahtın üzerine çıkardı. Hep birden onun için secdeye kapandılar. Yusuf dedi ki: "Babacığım! İşte bu, önceki rüyamın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirmiştir. Hem bana iyilikte de bulunmuştur. Çünkü Şeytan, benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra o beni hapisten çıkardı. ve sizi çölden getirdi. İşte Rabbim neyi dilerse onu inceden inceye düzenler. Şüphesiz
o, her şeyi bilir ve yerinde karar verir."

101. "Rabbim! Sen bana bir parça saltanat verdin, kimi olayların yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da ahirette de benim velim sensin; benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere kat."

Kıssadan Hisseler

102. Bu hayat hikayesi, size gizli olan haberlerdendir. Onu sana vahiyle bildiriyoruz. Yoksa onlar el birliği edip tuzak kurarken yanlarında değildin.

103. Sen ne kadar çırpınırsan çırpın, insanların çoğu inanacak değildir.

104. Üstelik buna bir karşılık da istemiyorsun. O, herkese bir hatırlatmadır, o
kadar.

105. Göklerde ve yerde nice belgeler vardır, üzerlerinden geçerler de dönüp
bakmazlar bile.

106. Onların çoğunun Allah'a inanmaları başka değil, ortak koşaraktır.

107. Allah'ın azabı olan bir salgının gelmesine veya kendileri farkında olmadan o saatin ansızın gelip çatmasına karşı sanki güven içinde midirler?

108. De ki: "Bu benim yolumdur. Doğruyu göstererek Allah'a çağırırım. Ben ve bana uyanlar böyledir. Allah'ın emrine hazırım. Ben ortak koşanlardan değilim."

109. Senden önce elçi gönderdiklerimiz o kentlerin halkından kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkası değildi. O topraklarda dolaşmadılar mı ki, öncekilerin sonu nasıl olmuş bir baksınlar. Sakınanlar için hayırlı olan elbetteki Ahiret yurdudur. Aklınızı kullanmaz mısınız?

110. Ne zaman ki, o elçiler ümitlerini kesmişler ve yalanlandıkları kanaatine varmışlardır, onlara yardımımız işte o zaman gelmiştir. Sonra kimi dilemişsek o kurtarılmıştır. Azabımız suçlular topluluğundan geri çevrilmez.

111. Onların başlarından geçenlerde, aklı olanlar için ibret vardır. Bu (Kur'an), uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat kendinden öncekinin bir tasdiki ve her şeyin bir açıklamasıdır. İnananlar takımı için de bir rehber ve bir rahmettir.