24 Ocak 2019 Perşembe





MÜSLÜMAN KİME DENİR?

 0
Müslüman kime denir? Müslümanı iki özelliğinden tanıyabilirsiniz.
Abdullah İbni Amr İbni Âs  radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:
“Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir. Muhâcir ise, Allah’ın yasakladığı şeylerden uzak duran kimsedir.” 
[1] Buhârî, Îmân 4-5, Müslim, Îmân 64-65.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1- Hangi uzuvla ve hangi şekilde olursa olsun, Müslümana eziyet yasaklanmıştır.
2- İslâm’ın ve imanın kemâli, maddî ve manevî olarak başkalarına eziyeti terk etmekle elde edilir.
3- Müslümanın da bir takım noksanları olabilir. “Müslümanın noksanı olmaz” diyen mürcie fırkası, reddedilmiştir.
4- Din için hicret nasıl büyük bir fedâkârlık ve faziletse, Allah’ın haramlarından uzak durmak da bir hicret ve fazilet kabul edilir.
[1] Buhârî, Îmân 4-5, Müslim, Îmân 64-65.
Kaynak: Riyazüs Salihin, Hadis-i Şerif Tercümesi, Erkam Yayınları

İMAM ŞAFİİ KİMDİR?

 0
Şafiî mezhebinin kurucusu İmam Şafiî kimdir? İmam Şafiî ne zaman ve nerede doğdu? İmam Şafiî’nin hocaları kimdir? İmam Şafiî’nin görüşleri nelerdir? Şafiî mezhebi nasıl ortaya çıktı? İmam Şafiî ne zaman ve nerede vefat etti? İmam Şafiî’nin hayatı, eserleri ve görüşleri…
İmam Şafiî’nin asıl adı Muhammed b. İdrîs eş-Şâfiî’dir.
ŞAFİÎ MEZHEBİNİN KURUCUSU
İmam Şafiî; İslam hukuku bilgini, Şafiî mezhebinin kurucusudur.
İMAM ŞAFİÎ NE ZAMAN VE NEREDE DOĞDU?
Şâfiî mezhebinin kurucusu sayılan, Muhammed b. İdrîs eş-Şâfiî 150 (767) yılında Gazze şehrinde (Filistin) doğdu.
İMAM ŞAFİÎ’NİN HOCALARI KİMDİR?
İmam Mâlik‘ten Medine fıkhını, İmam Muhammed’den Irak fıkhını öğrendi. Böylece Hicaz fıkhı ile Irak fıkhını birleştirdi.
İMAM ŞAFİÎ’NİN EN VERİMLİ DÖNEMİ
İmam Şâfiî, Bağdat’ta muhtemelen iki yıl kadar kaldıktan sonra Mekke’ye döndü ve Mekke’de dokuz sene ders verdi. Bu devir Şâfiî’nin ilim hayatının en verimli devridir. Çünkü o, Mekke’ye ehl-i re’y fıkhı ile ehl-i hadîs fıkhını birleştirerek dönmüş, yaptığı seyahatlerde asrında yaşayan âlimlerin görüşlerine vâkıf olmuş, onları incelemiş, rivayet ettikleri hadislerin çoğunu toplamıştı. İmam Şâfiî hicrî 195 senesinde tekrar Bağdat’a geldi. Bu ikinci gelişinde, artık o Irak ve Hicaz fıkıh ekollerini derinlemesine incelemiş, fıkıhta kendi usulünü ortaya koymuş olarak talebe yetiştirmeye başladı.
İMAM ŞAFİÎ’NİN GÖRÜŞLERİ
Mısır’da kaldığı dört sene içinde tecrübeleri ve yeni muhitin şartları ışığında eski bilgilerini yeniden etüt etmeye başladı, bazı görüşlerinden vazgeçti, yenilerini ortaya koydu. Böylece onun rücû ettiği eski görüşleri ile yeni görüşlerinden oluşan “mezheb-i kadîm”i ve “mezheb-i cedîd”i teşekkül etmiş oldu.
ŞAFİİ MEZHEBİ NASIL ORTAYA ÇIKTI?
İmam Şâfiî, vefat ettiği zaman arkasında zengin bir fıkıh hazinesi ve kalabalık bir talebe topluluğu bıraktı. Mekke, Bağdat ve Mısır’da yetiştirdiği seçkin talebeleri onun eserlerini okuttular, görüşlerini ve diğer fakihlerle olan ihtilâflarını naklettiler. İşte bu öğrencilerin gittikçe genişleyen ders halkaları neticesinde Şâfiî mezhebi ortaya çıkmış oldu.
ŞAFİİ MEZHEBİ NERELERDE YAYGINDIR?
Şâfiî mezhebi önce Mısır’da sonra Suriye, Irak, Horasan ve Mâverâünnehir’de yayıldı. Çoğu zaman fetvada ve öğretimde Hanefîler’le yan yana yer aldı. Bugün Şâfiî mezhebi ülkemizin güneydoğu ve doğu illeri ile yukarıda sayılan bölgelerde yaygın durumdadır.
İMAM ŞAFİÎ NE ZAMAN VE NEREDE VEFAT ETTİ?
İmam Şâfiî, Hicrî 198 yılında Mısır‘a gitti ve 204 (820) yılında orada vefat etti. Vefat ettiği zaman elli dört yaşında idi.
İMAM ŞAFİÎ’NİN TÜRBESİ NEREDE?
İmam Şâfiî’nin kabri Mısır’ın Kahire şehrinde bulunmaktadır.
İMAM ŞAFİÎ ESERLERİ
İmam Şâfiî’nin eserlerinden bazıları şunlardır:
  • El-Ümm: Fıkıh yani İslam hukukuna dair olup, İmam Şafii’nin içtihad ederek bildirdiği meseleleri ihtiva eden bir eserdir.
  • Kitab-üs-Sünen vel-Müsned: Hadis ilmine dairdir.
  • Er-Risale fil-Usul: Usul-i fıkha dairdir.
  • El-Kitab-ül Bağdadiyye.
  • El-Mebsut.
  • Ahkam-ül-Kur’an.
  • İhtilaf-ül-Hadis.
  • Müsned-üş-Şafii.
Kaynak: İslam İlmihali 1, TDV Yayınları




Peygamber Efendimizin (s.a.v) okuduğu salavatı şerifelerin Arapça okunuşları ve anlamları…
Peygamberimizin (s.a.v) okuduğu salavatlar…
  • Arapça:
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى آلِ مُحَمَّدٍ، كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰى إِبْرَاهِيمَ، وَعَلٰى آلِ إِبْرَاهِيمَ، إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ، اَللّٰهُمَّ بَارِكْ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى آلِ مُحَمَّدٍ، كَمَا بَارَكْتَ عَلٰى إِبْرَاهِيمَ، وَعَلٰى آلِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَرَسُولِكَ، كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰى إِبْرَاهِيمَ، وَبَارِكْ عَلٰى مُحَمَّدٍ، وَآلِ مُحَمَّدٍ، كَمَا بَارَكْتَ عَلٰى إِبْرَاهِيمَ وَآلِ إِبْرَاهِيمَ
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ، وَأَزْوَاجِهِ، وَذُرِّيَّتِهِ، كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰى إِبْرَاهِيمَ، وَبَارِكْ عَلٰى مُحَمَّدٍ، وَأَزْوَاجِهِ، وَذُرِّيَّتِهِ، كَمَا بَارَكْتَ عَلٰى آلِ إِبْرَاهِيمَ، فِي الْعَالَمِينَ، إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَرَسُولِكَ النَّبِيِّ وَعَلٰى آلِ مُحَمَّدٍ وَأَزْوَاجِهِ وَذُرِّيَّتِهِ كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰى إِبْرَاهِيمَ وَعَلٰى آلِ إِبِرَاهِيمَ وَبَارِكْ عَلٰى مُحَمَّدٍ النِّبِيِّ الأُمِّيِّ وَعَلٰى آلِ مُحَمَّدٍ وَأَزْوَاجِهِ وَذُرِّيَّتِهِ كَمَا بَارَكْتَ عَلٰى إِبْرَاهِيمَ وَعَلٰى آلِ إِبْرَاهِيمَ فِي الْعَالَمِينَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ.
  • Türkçe Anlamı:
“Allah’ım! İbrâhim’e ve âline salât ettiğin gibi Muhammed’e ve âline de salât eyle! Şüphesiz Sen her türlü hamde lâyık, son derece şeref ve izzet sahibisin, Allah’ım! İbrâhim’e ve âline bereket ihsân ettiğin gibi Muhammed’e ve âline de bereketler ihsân eyle! Şüphesiz Sen her türlü hamde lâyık, son derece şeref ve izzet sahibisin.
Allah’ım! İbrâhim’e salât ettiğin gibi Kulun ve rasûlün Muhammed’e salât eyle! Allah’ım! İbrâhim’e ve âline bereket ihsân ettiğin gibi Muhammed’e ve âline de bereketler ihsân eyle.
Allah’ım! İbrâhim’e, zevcelerine ve zürriyetine salât eylediğin gibi, Muhammed’e, zevcelerine ve zürriyetine de salât eyle! Allah’ım! Âlemlerde İbrâhim’in âline bereket ihsân ettiğin gibi Muhammed’e, zevcelerine ve zürriyetine de bereketler ihsân eyle! Şüphesiz Sen her türlü hamde lâyık, son derece şeref ve izzet sahibisin. Allah’ım! İbrâhim’e ve âline salât ettiğin gibi, kulun ve rasûlün Muhammed’e, âline, zevcelerine ve zürriyetine salât eyle. İbrâhim’i ve İbrâhim âilesini bütün âlemlerde mübârek kıldığın gibi, ümmî peygamber Muhammed’i, âlini, zevcelerini, zürriyetini de, mübârek kıl. Şüphesiz Sen her türlü hamde lâyık, son derece şeref ve izzet sahibisin.”
Kaynak: Yrd. Doç Dr. Veysel Akkaya, Kalplere Şifa Salavat ve Dualar, Erkam Yayınları
Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-Efendimiz’in bizzat kendisinin öğrettiği salavat-ı şerife:
Ebû Muhammed Ka’b bin Ucre -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:
Birgün Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yanımıza gelmişti. Kendisine:
“–Yâ Rasûlallâh! Sana nasıl selâm vereceğimizi öğrendik, ancak sana nasıl salavât getireceğiz?” diye sorduk. O da şöyle buyurdu:
,
Anlamı:
“–«Allâh’ım! (İbrâhîm’e ve) âline salât (rahmet) ettiğin gibi Muhammed’e ve âline de salât et. Şüphesiz Sen övülmeye lâyık ve yücesin. Allâh’ım! (İbrâhîm’e ve) âline hayır ve bereket lutfettiğin gibi Muhammed’e ve âline de hayır ve bereket ihsân et. Şüphesiz Sen övülmeye lâyık ve yücesin!» deyiniz.” (Buhârî, Deavât 32; Tirmizî, Vitir, 20; İbn-i Mâce, İkâme, 25)
Okunuşu: 
Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd.
Allâhümme barik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ barekte alâ İbrahîme ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd.
 Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Kur’ân-ı Kerim Işığında Nebiler Silsilesi – 1

23 Ocak 2019 Çarşamba

Şaban Ayı






İlâhî feyz ve bereketin yeryüzünü şenlendirdiği bu mübarek ay, mü'minler için en kârlı ve kazançlı fırsattır. Çünkü Şâban'ın değer ve kıymetini arttıran en önemli tarafı, diğer aylara göre (Ramazan hariç) yapılan her amelin ve ibadetin sevabının üç yüz kattan fazla oluşudur.(1) Diğer vakitlerde kılınan bir rekât namazın sevabı on ise, Şaban ayında üç yüzden fazladır. Okunan her bir Kur'ân harfi için üç yüz Cennet meyvesi vardır. Yine bu ihsan ve bağış ayı olan günlerde amel defterimizin sevap hanesine kaydettirdiğimiz ibadetler, her an şeytan ve nefsin fırlattığı gaflet, vesvese ve şüphe oklarına birer kalkan vazifesi görerek gerçek huzurumuzun kaynağı olur. Çünkü farkında olmadan veya bir anlık gaflet sonunda işlediğimiz hatâ ve kusurların keffareti olabilecek hasenat ve iyilikler en bereketli şekilde bu günlerde elde edilmektedir. Ayrıca bu ibadetler ileride hücumuna maruz kalabileceğimiz günahlar için de bir siper hüviyetini taşır. Resul-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam diğer aylara göre bu ayda daha çok ibadet ve taatte bulunurlardı. "Şaban benim ayımdır." "Şaban günahları temizleyendir" buyurarak kadrini yüceltirdi.(2) Receb ayı geldiği zaman da "Allahım, Receb ve Şaban (ayını) bize mübarek ve bereketli kıl" buyururdu.(3) Böylece dua ve niyazlarında bu ayların kudsiyetini dile getirmişlerdir. Peygamberimizin Şaban ayına gösterdiği bu hürmetin bir sebebi de devamında gelecek olan Kur'ân ayı olan Ramazan'dan dolayı idi. Hz. Enes'in rivayetine göre, Peygamberimizden sual ederler: "Ya Resulallah, Ramazan'dan başka en faziletli oruç ayı hangi aydadır?" Bu soruya Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, "Ramazan'ı tazim için (Ramazan hürmetine) Şâban' da tutulan oruçtur" cevabını verirler.(4) Basta Hz. Âişe Validemiz olmak üzere Sahabilerin beyanına göre Peygamberimiz bazan Şaban ayının tamamını, çok kere de çoğu günlerini oruçlu geçirirdi. Zaten diğer günler, bilhassa Pazartesi ve Perşembe günleri de oruçlu bulunan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselam maddî ve manevî pekçok hikmetinden dolayı oruç ibadetini sıkça yapardı. Bu hususta Hz. Âişe'nin (r.a.) şöyle bir rivayeti vardır: "Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam bazı aylarda çok oruç tutardı. Hattâ, biz, onu bu ayda hiç iftar etmedi sanırdık. Bazı aylarda da çok iftar ederdi. Hattâ, biz, onu bu ayda hiç oruç tutmadı derdik. Resulullahın Aleyhissalâtü Vesselam Ramazan'dan başka bir ayın orucunu tamamladığını görmedim. Şaban'daki kadar, kendisinde, çok oruçlu olduğu bir ay da görmedim"(5) Hz. Âişe başka bir rivayetinde bu konuda şunları söyler: "Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam senenin hiçbir ayında Şaban ayındakinden fazla oruç tutmaz ve şöyle buyururdu: "Amellerden gücünüzün yettiğini yapın. Çünkü siz bıkmadıkça, Allah da size asla bıkmış muamelesi yapmaz. Allah yanında amelin en makbulü, kişinin az da olsa devam üzere işlediği ameldir."(6) Yine Hz. Âişe, İbni Mâce'de geçen başka bir rivayetinde de, "O (Resul-i Ekrem) Şaban ayının tamamını oruçla geçirerek nihayet Şâban'ı Ramazan'la birleştirirdi"(7) diyerek Peygamberimizin bu ayda daha çok oruç tuttuğunu ifade etmektedir. Bu iki rivayetten hadis âlimleri, Peygamberimizin bazı seneler Şâban'ın tamamını, bazı zamanlarda da çok günlerini oruçlu geçirdiği kanaatine varmışlardır. Zaten hadiste geçen "tamamı" mânâsına gelen "küll" kelimesi Arapçada çoğunluk mânâsında kullanılırdı. Bir kimse bir ayın çok günlerini oruçlu geçirirse, tamamını oruçlu geçirdiği ifadesi yer alırdı. Her iki rivayetten Şaban ayının tamamını oruçlu geçirmenin veya bir kısmında oruç tutmanın caiz olacağı hükmü çıkarılmaktadır. Şaban ayında oruç, namaz, sadaka gibi ibadetlerin ve diğer imâni ve İslâmî hizmetlerin fazla yapılmasının bir hikmeti de, devamında gelecek olan Ramazan ayı için zihnen, bedenen ve ruhen bir hazırlık ve alışkanlığa sebep olmasıdır. Çünkü bazı insanlar, "Nasıl olsa, Ramazan gelince daha çok ibadet ederiz" diye gaflet ve tembelliğe kapılabilirler. İşte Şâban'da yapılan ibadetler bu perdeyi yırtmaktadır. Bu hususa Peygamberimiz, Hz. Üsame bin Zeyd'in suâli üzerine işaret etmektedir. Hz. Üsame sorar: "Yâ Resulallah, Şaban ayında tuttuğunuz kadar hiçbir ayda oruç tuttuğunuzu görmedim." Bunun üzerine Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam şöyle buyururlar: "Receb ve Ramazan ayları arasında şu Şaban ayında insanlar gafildir. Bu öyle bir aydır ki, ameller, Alemlerin Rabbine bu ayda yükseltilir. Ben oruçlu iken amellerimin yükseltilmesini severim."(8) Bu mübarek günleri değerlendirerek gün ve gecelerimizi manevî yönden daha çok bereketli kılarsak, bu ayın feyzinden daha fazla istifade etmiş oluruz. Bu aylarda tutulan oruç farz ve vacip olmayıp sadece sünnettir. Peygamberimize uyarak sevap ve mükâfatına nail olmak için oruç tutmaya gayret ederiz. Cenab-ı Hak bizleri Şaban ayının nurundan ve feyzinden en azami mertebede istifade eden kullarından eylesin. Amin. Kaynaklar 1) Şualar, s. 416. 2) Keşfü’l Hafâ. 2:9 3) Müsned, 1:259 4) Tirmizı, Zekât: 28. 5) Buhari, Savm: 51. 6) Müslim. Sıyam: 177. 7) İbni Mâce, Savm: 4. 8) Nesei, Savm: 70.  

Kadir Gecesi




1. Kadir Gecesinin Mahiyeti

2. Hadislerde Kadir Gecesi

3. Bin aydan hay
ırlıdır denmesinin hikmeti nedir?

4. Kadir Gecesinin Bu Kadar Faydalı Olmasını Nasıl Açıklarsınız?

5. Neden “Kadir” Gecesi?

6. Bu gecede nasıl dua edelim?

Kadir Gecesi

En nurlu ve feyizli geceyi Kadir Gecesinde idrak ederiz. Kur’ân’da adı geçen tek ay Ramazan ayıdır; tek gece de Kadir Gecesidir. Bu bereketli saatlerin şeref ve kıymetini Kâinatın Rabbi Sevgili Habibine haber vermektedir. Bu gecenin faziletine o kadar değer verilmektedir ki, o vakitlerde tecelli edecek rahmetin ve ruhanî hâdiselerin anlatılması için müstakil bir s
ûre inmiştir. Bu sûre Kadr Süresidir.


Yine Cenâb-ı Hak bu gecenin kudsiyetini bildirmek için beş âyetli bir sûrede üç defa “Leyletü’1-Kadr” ifadesini açıkça zikretmektedir:
“Şüphesiz, o Kur’ân’ı Kadir Gecesinde indirdik. Bilir misin, Kadir Gecesi nedir? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.“

Ulvî hâdiseler de sûrenin sonunda şöyle ifade buyurulur :

“O gecede melekler ve Cebrail Rablerinin izniyle her iş için arka arkaya iner. O gece, tan yerinin aydınlanmasına kadar bir selâmettir.“

Kadir Gecesinin en önemli özelliği, cin ve insanlara iki cihan saadeti bahşeden, kâinat kitabının ezelî bir tercümesi olan yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerimin bu gecede ilk olarak dünya semasına indirilmesidir. Daha sonra ise ihtiyaca göre âyet âyet veya sûreler halinde vahyin mazharı Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselama Cebrail (a.s.) vasıtasıyla takdim edilmiş olmasıdır.

Yine bu mübarek gecede insanlığın ebedî refahına sebep olacak, ona bereketli bir ömrü kazandıracak bir fırsat verilmektedir. Bu geceyi dua, zikir ve ibadetle geçiren kişi, ancak seksen sene gibi uzun bir ömürde kazanabileceği ecir ve sevabı bir gecede elde etme bahtiyarlığına ermiş olacaktır.

Bu gecedeki İlâhî ziyafete ve Kur’ânî sofraya başta Kur’ân-ı Mübini Resulullah Aleyhissalâtü Vesselama vahiy yoluyla getiren Cebrail olmak üzere melekler de inerek şenlendirirler. Kalb ve basîreti açık olan mü’minlere uhrevî âlemden manzaralar sergilenir. Meleklerin pey der pey inmesiyle yeryüzü manevî bir tazyike maruz kalır. Dünya adetâ onlara dar gelmeye başlar. Mü’minlerin etrafını kuşatarak onlara Rablerinin bağış ve rahmetini müjdelerler. Tan yeri ağarıncaya kadar devam eden bu ulvi tecelli, ümmet-i Muhammed’in gönüllerine engin bir huzur ve saadet dalgası estirir.

Kadir Gecesinde böyle nurlu hâdiselerin yıldönümlerini idrak ederiz. Onun kadrini bilmekle de feyiz ve bereketinden, dünyayı kuşatan nuranî havasından istifade etmiş oluruz.

Hadislerde Kadir Gecesi

- Ubâde b. Sâmit (r.a) şöyle demiştir: Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem, Kadir Gecesi’ni haber vermek üzere Hâne-i Saâdetinden çıktı. Derken Müslümanlardan iki kişi kavga ettiler. Buyurdular ki: Ben, size Kadir Gecesi’ni haber vermek üzere çıkmıştım. Filân ile filân kavga ettiler de ona dâir olan bilgi kaldırıldı. İhtimâl ki hakkınızda bu daha hayırlıdır. Artık siz, Kadir Gecesi’ni yirmiden sonraki yedinci veya dokuzuncu veya beşinci gecelerde arayınız

- İbn-i Abbâs (r.a)’dan rivâyet edildiğine göre, Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Ashâb’ım! Siz leyle-i Kadr’i Ramazan’ın aşr-ı ahîrinde arayınız!. Leyle-i Kadir, ya Ramazan’ dan dokuz gece kala, yâhut yedi gece kala, yâhut da beş gece kaladır

- Âişe (r.a)’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ramazan’ın son on günü girince, Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem ibâdet konusunda daha da ciddî bir sa’y ü içtihâd arz ederlerdi. Gecesini ihyâ eder, ehl ü âilesini de ibâdet için uyandırırdı.

- Ebû Hüreyre radiyallâhu anh’den: Şöyle demiştir: Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Her kim, imânından dolayı ve mükafatını yalnız Allâh’tan umarak Kadir Gecesi’ni ihya ederse, geçmiş günahları affedilir.

Bin aydan hayırlıdır denmesinin hikmeti nedir?

“Bin ay” seksen üç sene dört aylık bir süreye tekabül eder. Geçmişteki salih kimselerin bir ömür boyu kazandıkları manevi mertebeyi bir gece içinde elde etme fırsatıdır. Resulullah (a.s.m.) sahabilere İsrailoğullarından bir kimsenin Allah yolunda bin ay boyunca silâhlı olarak cihat ettiğini anlatmıştı. Sahabiler bunu duyunca şaşırdılar ve kendi amellerini az, gördüler. Bunun üzerine Kadir Suresi indirildi.

Başka bir rivayette Peygamberimiz Sahabilere İsrailoğullarından dört kişinin seksen sene boyunca hiç günah işlemeden ibadet ettiklerini anlattı. Sahabiler bunu hayretle karşıladı. Cebrail Aleyhisselâm geldi, “Yâ Muhammed, ümmetin o birkaç kişinin seksen sene ibadetinde hayrete düştüler. Allah sana ondan daha hayırlısını indirmiştir” diyerek Kadir Suresini okudu ve, “İşte bu senin ve ümmetinin hayran kalışından daha hayırlıdır” buyurdu.(1)

Diğer bir rivayette Resulullah’a bütün ümmetlerin ömürleri gösterilmişti. Kendi ümmetinin ömrünü kısa görünce, ömrü uzun olan ümmetlerin amellerini düşündü. Kendi ümmetinin bu kısa ömürlerinde yaptıkları amellerle onlara ulaşamayacakları endişesi içinde üzüldü. Yüce Allah da Habibine, bu üzüntüsüne mukabil Kadir Gecesini vererek diğer ümmetlerin bin yılından daha hayırlı kıldı. (2)

Kadir Suresi bu hadiseler üzerine nazil olmuştur.

Bu sure, Sahabilerin üzüntüsünü hafifleten bir suredir.

Kadir Gecesinin Bu Kadar Faydalı Olmasını Nasıl Açıklarsınız?

Evet bir tek Ramazan, seksen sene bir ömür semeratını kazandırabilir. Leyle-i Kadir ise, Kur’an’ın bildirmesiyle bin aydan daha hayırlı olduğu bu sırra kat’i bir delildir. Evet nasılki bir padişah, saltanatında belki her senede, ya tahta geçme merasimi namıyla veyahut başka bir şaşaalı cilve-i saltanatına mazhar bazı günleri bayram yapar. Halkını, o günde umumî kanunlar dairesinde değil; belki hususî ihsanatına ve perdesiz huzuruna ve has iltifatına ve fevkalâde icraatına ve doğrudan doğruya lâyık ve sadık milletini, has teveccühüne mazhar eder. Öyle de: Ezel ve Ebed Sultanı olan onsekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelal’i; o onsekiz bin âleme bakan, teveccüh eden ferman-ı âlîşanı olan Kur’an-ı Hakîm’i Ramazan-ı Şerifte indirmiş. Elbette o Ramazan, mahsus bir bayram-ı İlahî ve bir meşher-i Rabbanî ve bir meclis-i ruhanî hükmüne geçmek, Cenab-ı Hakkın hikmetinin muktezasıdır. Madem Ramazan o bayramdır; elbette bir derece, adî ve hayvanî meşguliyetten insanları çekmek için oruca emredilecek.

Sure neden Kadir Gecesinde indi?

Peygamber (a.s.m.) her şeyden önce bir uyarıcıdır. Bu ikaz görevini doğrulukla yapması için emri önce kendi nefsinde uygulaması lazımdı. Nefsine uygulamanın en uygun vakti de gece vaktidir.

Neden “Kadir” Gecesi?

Kadir Gecesi hüküm gecesi demektir. Duhan Suresinde açıklandığı üzere İlâhi takdirce belirtilen hükümler Kadir Gecesinde ayırd edilir. Bu anlamda Kadir Gecesine takdir gecesi diyenler de vardır. Aslında eşyanın, işlerin ve hükümlerin miktar ve zamanları ezelde takdir edildiği için burada söz konusu olan takdir, önceden tespit edilen kader programının yerine getirilmesiyle ilgili planların hazırlanmasıdır. (3)

“Kadr” kelimesinde “tazyik” manası da vardır. Buna göre o gece yeryüzüne o kadar çok melek iner ki, dünya onlara dar gelir.

Bir hadiste, “O gece yeryüzüne inen meleklerin sayısı çakıl taşlarının sayısından çok daha fazladır” buyurularak buna işaret edilir. (4)

Kadir Gecesinin Ramazan’ın hangi gecesine rastladığı hususunda pekçok rivayet olmakla birlikte, Ramazan’ın son on gününde aranması tavsiye edilmiştir. Bazı hadis-i şeriflerden de 27. gecesine denk geldiği bildirilmektedir. “Onu yirmi yedinci gecede arayınız” mealindeki hadis bu hususa işaret etmektedir. (5)

Bu rivayetlerin ışığında, İslâm âlimleri Kadir Gecesinin Ramazan’nın yirmi yedinci gecesi olarak kabul etmiş ve böylece Müslümanlar o geceyi Kadir Gecesi niyetiyle ihya edegelmişlerdir.

Bunun için mü’minler mümkün mertebe, vakit ve imkânları ölçüsünde Kadir Gecesini değerlendirmeye çalışırlar. Uyku ve istirahatla geçirmemeye gayret ederler. Çünkü bu gecede herbir Kur’ân harfine otuz bin sevap verilmektedir. Diğer ibadetlerin sevabı da o nisbette artış göstermektedir.

Kadir Gecesini değerlendirmek ve o vaktin feyiz ve bereketinden istifadeyi arttırmak için namaz kılınır, Kur’ân okunur, Kur’ân tefsirleri mütâlâa edilir. Zikredilir, salavat-ı şerife getirilir. Dualar edilir, Allah’a niyaz ve tazarruda bulunulur. Fakir ve kimsesizler doyurulur, bol bol sadaka verilir. Hâsılı her vesileyle vakit nurlandırılır. Kadir Gecesinin getireceği büyük kazanç hakkında rivayet edilen hadisler en güzel teşvik mahiyetini taşımaktadır.

“Kim inanarak, sevabını ancak Allah’tan bekleyerek Kadir Gecesinde kıyam üzere olursa (uyanık kalıp ihya ederse) geçmiş günahları affedilir.” (6)

Bu gecede nasıl dua edelim?

Bunu da Hazret-i Âişe (r.a.) vasıtasıyla yine Peygamberimizden, öğrenelim:

“Dedim ki, ‘Yâ Resulallah, Kadir Gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim?’

Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam “Allahümme inneke afüvvün tuhibbü’l-afve fa’fu annî (Allah’ım, Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affeyle) dersin’ buyurdu“

Kaynaklar

1) Hak Dini Kur an Dili. 6:4592

2) Muvatta. İtikâf:6

3) Duhan Suresi, 3.

4) Hak Dîni Kur’ân Dili, 9:5970.

5) Müsned, 2:27.

6) Buhari, Siyam: 71, İbni Mâce, Dua





Allah Rasülü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor:
“Allahümme inni eselükel hüda vettuka vel afafe velkına”
“Allah’ım senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği isterim.”
Daha uzun bir tercümeyle:
“Ey yüce Rabbim, ben senden bir hidayet isterim. Ey yüce Rabbim, ben senden bir takva isterim. Ey Allah’ım, ben senden iffet isterim. Ey Rabbim, ben senden bir zenginlik isterim.”
“Kur’an-ı Kerim takva sahipleri için bir rehber, bir hidayet kaynağıdır” buyuruluyor ve takvanın da farklı tarifleri yapılıyor.
En mühim tariflerden birisi Umeyr Bin Kab’ın (r.a.)  Hz. Ömer’e (r.a.) yaptığı tarif:
-Ey Ömer (r.a.) dikenli bir yolda yürürken ne yaparsın?
-Hz. Ömer (r.a.) de “Dikenli bir yolda yürüyecek olursam elbisemi ellerimle tutar, dikenlerin batmaması için bastığım yerlere ayakucumla basar o dikenlerden korunmaya çalışırım.
-Umeyr Bin Kab (r.a.) işte takva budur.
Yani kalbinize, gözünüze, dilinize, elinize batacak dikenlerden kendinizi koruyabilmektir.
Yine takva ile ilgili şu tarifler yapılıyor:
-İnsanı Allah’tan uzaklaştıracak her şeyden insanın kendisini korumasıdır.
-İç alemi terbiye edip dinin hükümlerini muamelat ve ibadetleri büyük bir muhabbetle, gayretle, fedakarlıkla vecd ve huşu içinde ifa edebilmektir.