24 Haziran 2010 Perşembe

Peygamber Efendimizin Yaratılış Güzellikleri



Peygamber Efendimizin Ashabı, bu kutlu insanın dış görünümünün güzelliği, görenleri hayran bırakan heybetinden nuruna ve duruşundan gülüşüne kadar Allah'ın onda tecelli ettirdiği çeşitli güzellikler hakkında pek çok detay aktarmışlardır. Sayıca oldukça kalabalık olan sahabeler, bu güzellikler hakkında birçok farklı detay vermiş, Peygamber Efendimizle aynı dönemde yaşamamış olan Müslümanlara Allah'ın Resulünü birçok yönüyle tanıtmışlardır. Bazı sahabeler onu genel özellikleriyle tarif ederken, diğerleri uzun ve detaylı anlatımlarda bulunmuşlardır. Bu anlatımlardan bazıları şu şekildedir:



Peygamber Efendimizin dış görünümü ve güzelliği





Sahabeleri Peygamberimiz (sav)'in güzelliğini şöyle anlatıyorlardı:



"Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem çok yakışıklı ve alımlı idi. Mübarek yüzü ayın on dördündeki dolunay gibi parlardı... Burnu gayet güzel idi... Gür sakallı, iri gözlü, düz yanaklı idi. Ağzı geniş, dişleri inci gibi parlaktı... Boynu sanki bir gümüş hüzmesi idi... İki omuzu arası geniş, omuz kemik başları kalın idi..."66



Enes b. Malik (ra) anlatıyor:



"Resulullah Efendimizin boyu; ne çok uzun, ne de fazla kısa idi. Teni de ne duru beyaz, ne de koyu esmerdi. Saçları ise ne düz, ne de kıvırcık idi. Kırk yaşına geldiğinde, Allah Teala O'nu peygamber olarak gönderdi. Peygamber olduktan sonra, Mekke'de 10 sene, Medine'de de 10 yıl kaldı ve 60 yaşlarında vefat etti. Bu fani hayata veda ettiklerinde, saçında ve sakalında 20 tel ak saç yoktu."67



"Resulullah (sav) beyaz, güzel ve mutedil (yavaş ve mülayim, itidalli) idiler."68



Enes b. Malik (ra) anlatıyor:



"Peygamber Efendimiz orta boylu idi; uzun da değildi, kısa da değildi; hoş bir görünüşü vardı. Saçı ise ne kıvırcık, ne de düzdü. Mübarek (İlahi hayrın bulunduğu şey, bereketlenmiş, çoğalmış, hayırlı, uğurlu) yüzlerinin rengi ise nurani beyazdı."69



Bera b. Azib (ra) anlatıyor:



"… Resullullah Efendimizden daha güzel birini görmedim. Omuzlarını döğen saçları vardı. İki omuz arası genişçe idi. Boyu ise ne kısa idi, ne de uzundu."70



Hz. Ali'nin torunlarından İbrahim b. Muhammed (ra) rivayet ediyor:



"Dedem Hz. Ali, Peygamber Efendimizi anlatırken Onu şöyle tavsif (vasıflandırırdı) ederdi:



"Peygamber Efendimiz, ne aşırı derecede uzun, ne de kısa idi; O bulunduğu topluluğun orta boylusu idi. Saçları, ne kıvırcık ne de dümdüzdü; hafifçe dalgalı idi. Mübarek yüzlerinin rengi kırmızıya çalar şekilde beyaz; gözleri siyah; kirpikleri sık ve uzun; omuz başları iri yapılı idi… O, insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak tabiatlısı ve en arkadaş canlısı idi. Kendilerini ansızın görenler, O'nun heybeti karşısında çok şiddetli heyecanlanırlar; üstün vasıflarını bilerek sohbetinde bulunanlar ise, O'nu herşeyden çok severlerdi. O'nun üstünlüklerini ve güzelliklerini tanıtmaya çalışan kimse; Ben, gerek ondan önce, gerek ondan sonra, onun gibi birisini görmedim, demek suretiyle, O'nu tanıtma hususundaki aczini ve yetersizliğini itiraf ederdi. Allah'ın salat (dua, Peygamberimize (sav) yapılan dua, istiğfar, rahmet, namaz) ve selamı O'nun üzerine olsun."71



Hz. Hasan (ra) naklediyor:



"Resulullah Efendimiz, yaradılıştan heybetli ve muhteşemdi. Mübarek yüzü, dolunay halindeki ayın parlaklığı gibi nur saçardı. Orta boyludan uzun, ince uzundan kısa idi. Saçları kıvırcık ile düz arası idi; şayet kendiliğinden ikiye ayrılmışlarsa onları başının iki yanına salar, değilse ayırmazlardı. Uzattıkları takdirde saçları kulak yumuşaklarını geçerdi. Peygamber Efendimizin rengi, ezher'ul-levn (pek beyaz ve parlak renk) idi, yani nurani beyazdı. Alnı açıktı. Kaşları; hilal gibi, gür ve birbirine yakındı.



Boynu, saf mermerden meydana gelen heykellerin boynu gibi gümüş berraklığında idi. Vücudunun bütün azaları birbiri ile uyumlu olup yakışıklı bir yapıya sahipti..."72



Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor:



"Hazreti Peygamber, gümüşten yaratılmış gibi nurlu beyazdı; saçları da hafif dalgalı idi."73



"Efendimiz (sav) beyaza pembe karışık renkte idi. Gözleri siyah, kirpikleri sık ve uzun idi."74



"Allah Resulünün alnı geniş olup hilal kaşlıydı, kaşları gürdü. Iki kaşı arası açık olup, halis bir gümüş gibiydi. Gözleri pek güzel, bebekleri simsiyahtı. Kirpikleri birbirine geçecek şekilde gürdü… Güldüğünde dişleri çakan şimşek gibi parıldardı. Iki dudağı da emsalsiz şekilde güzeldi… Sakalı gürdü. Boynu pek güzeldi, ne uzun ne kısaydı. Boynunun güneş ve rüzgar gören kısmı altın alaşımlı gümüş ibrik gibi gümüşün beyazlığı ve altının da kırmızılığını yansıtır şekilde parıldardı… Göğsü genişti, göğsünün düzlüğü aynayı, beyazlığı da ayı andırırdı… Omuzları genişti… Kol ve pazuları irice idi. Avuçları ipekten daha yumuşaktı."75



Peygamber Efendimizin hicret yolculuğu sırasında çadırını ziyaret ettiği Ümmü Mabed isimli cömertliği, iffeti ve cesareti ile tanınan biri, Peygamber Efendimizi tanımamıştır. Ancak Peygamberimiz (sav)'i anlatılanlardan tanıyan kocasına, onu şöyle tarif etmiştir:



"Aydın yüzlü ve güzel yaradılışlı idi; zayıf ve ince de değildi. Gözlerinin siyahı ve beyazı birbirinden iyice ayrılmıştı. Saçı ile kirpik ve bıyıkları gümrahtı (bol, gür). Sesi kalındı. Sustuğu zaman vakarlı (ağırbaşlılık, halim ve heybetli oluş), konuştuğu zaman da heybetli idi. Uzaktan bakıldığında insanların en güzeli ve en sevimlisi görünümündeydi; yakından bakıldığında da tatlı ve hoş bir görünüşü vardı. Çok tatlı konuşuyordu. Orta boylu idi; bakan kimse ne kısa ne de uzun olduğunu hissederdi. Üç kişinin arasında en güzel görüneni ve nur yüzlü olanıydı. Arkadaşları, ortalarına almış durumda hep onu dinlerler; buyurduğu zaman da hemen buyruğunu yerine getirirlerdi. Konuşması tok ve kararlı idi."76



Kendisini görenlerin anlattıklarında da görüldüğü gibi, Peygamber Efendimiz olağanüstü yakışıklı, görenlerin nefesini kesecek kadar güzel yüzlü ve güzel endamlı idi. Ayrıca atletik ve son derece etkili bir yapısı vardı ve çok kuvvetli idi.



Peygamberimiz (sav)’in Şemaili



Osmanlı döneminin önemli alimlerinden olan Ahmet Cevdet Paşa Peygamber Efendimizin anlatılan özelliklerini bir özet haline getiren bir çalışma yapmıştır. Bu çalışması Kısas-ı Enbiya adlı eserinin IV. cüzünde, "Bazı Evsaf-ı Seniyye-i Muhammediyye" başlığı altında gerçekleşmiştir:



"… Mübarek cismi güzel, hep azası mütenasip (uygun, aralarında muntazam bir nisbet bulunan), endamı gayet matbu, alnı ve göğsü ve iki omuzlarının arası ve avuçları geniş, boynu uzun ve mevzun (yakışıklı, her bir vasfı ölçülü) ve gümüş gibi saf, omuzları ve pazuları ve baldırları iri ve kalın, bilekleri uzun, parmakları uzunca, elleri ve parmakları kalınca idi. Mubarek cildi ise ipekten yumuşak idi.



Kemal-i itidal üzere büyük başlı, hilal kaşlı, çekme burunlu, oval yüzlü idi.



Kirpikleri uzun, gözleri kara ve güzel, büyücek ve iki kaşının arası açık, fakat kaşları birbirine yakın idi,



O Nebiyy-i Mücteba (seçilmiş, kıymetli peygamber), ezherüllevn (rengi nurlu, parlak) idi; yani ne ak, ne de kara esmer, belki ikisi ortası ve gül gibi kırmızıya mail (benzer) beyaz ve, nurani ve berrak olup, mübarek yüzünde nur lemean (parlardı) ederdi. Dişleri, inci gibi abdar (parlak, sağlam vücutlu) ve tabdar (ışıklı, parlak, büklümlü, kıvrımlı) olup, söylerken ön dişlerinden nur saçılır; gülerken, fem-i saadeti (saadetli ağzı), bir latif (mülayim, yumuşak, nazik, güzel) şimşek gibi ziyalar (ışıklar) saçarak açılır idi…



Alem-i bekaya (geride kalanların dünyasını) rihlet (göçmek, ölmek) buyurduklarında saçı, sakalı henüz ağarmaya başlamış başında biraz ve sakalında yirmi kadar beyaz var idi.



Havassı (duyular) fevkalade kavi (sağlam, kuvvetli) idi. Pek uzaktan işitir ve kimsenin göremeyeceği mesafeden görür idi. Elhasıl (sözün özü), en mükemmel ve müstesna surette yaratılmış bir vücud-ı mes'ud (mutlu vücudu) ve mübarek idi… Onu ansızın gören kimseyi sevgi alırdı ve Onunla ülfet ve musahabet (sohbetler, konuşup görüşmeler) eyleyen kimse, Ona can ü gönülden aşık ve mühib olurdu. Ehl-i fazl'a (kerem, ilim sahibi), derecelerine göre ihtiram (hürmet, saygı) eylerdi. Akrabasına dahi pek ziyade (çok bol, fazladan) ikram eylerdi. Lakin (ancak) onları, kendilerinden efdal (daha faziletli, daha layık, daha iyi) olanların üzerine takdim etmezdi.



Hizmetkarlarını pek hoş tutardı. Kendisi ne yer ve ne giyerse, onlara dahi onu yedirir ve onu giydirir idi.



Sahi (cömert, eliaçık, herkese iyilik etmek isteyen) ve kerim (herşeyin iyisi, faydalısı), şefik (şefkatli, esirgeyen, merhametli) ve rahim (rahmet edici, bağışlayan), şeci (kahraman, yiğit) ve halim (yumuşak huylu, hoş muamele yapan) idi. Ahd ü va'dinde (söz vermede) sabit, kavlinde (sözünde) sadık idi. Elhasıl (neticesi)- hüsn-i ahlakça (ahlak güzelliği) ve akl-ü zekavetçe (keskin anlayışı olan akıl) cümle(bütün, tam) nasa (insanlara) faik (üstün, üstünde) ve her türlü medh ü senaya (övgüye) layık idi.



Yemede, giymede kadar-ı zaruret (yoksulluk derecesinde) ile iktifa (yetinir) ve ziyadesinden (fazlasından) iba eylerdi (çekinirdi)."77



Peygamber Efendimizin nübüvvet (peygamberlik) mührü



Allah, Hz. Muhammed (sav)'i alemler üzerine seçmiş ve onun "peygamberlerin sonuncusu" (Ahzab Suresi, 40) olduğunu bildirmiştir. Ondan sonra hiçbir peygamber gönderilmeyecektir ve Kuran insanlara hidayet rehberi olarak gönderilen en son kitaptır. Allah, Peygamber Efendimizin bu eşsiz özelliğini onun mübarek vücudunda bir izle tecelli ettirmiştir.



İslami kaynaklarda ve rivayetlerde Peygamber Efendimizin kürek kemikleri arasında bulunan bu işarete "nübüvvet mührü" ismi verilir. Peygamberimiz (sav)'in mührüne benzer peygamberlik işaretlerinin diğer peygamberlerde de olduğu, ancak Peygamberimiz (sav)'inkinin daha farklı olduğu el-Müstedrek tarafından Vehb b. Münebbih (ra)'den şöyle nakletmiştir:



"… Allah hiçbir peygamber göndermemiştir ki, onun sağ elinde Peygamberlik beni (şamet'ün-nübüvve) olmamış olsun. Ancak bizim Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam bunun istisnasını teşkil etmektedir. Zira Onun peygamberlik

Cabir b. Semüre (ra) anlatıyor:




"Ben Resulullah Efendimizin kürek kemikleri arasında bulunan nübüvvet mührünü gördüm. O, güvercin yumurtası büyüklüğünde kırmızımtırak bir yumru idi."79



Hz. Ali'nin torunlarından İbrahim b. Muhammed (ra) naklediyor:



"Dedem Hz. Ali, Peygamber Efendimizin vasıflarını anlatırken, Resulullah'ın Hilyesi (güzel sıfatlar, süs, zinet, cevher, güzel yüz, suret, görünüş) hakkındaki hadisi bütün uzunluğu ile zikreder ve:



"Kürek kemikleri arasında nübüvvet mührü vardı. Ve O, peygamberlerin sonuncusudur" derdi.80



Ebu Nadre (ra) anlatıyor:



"Ashabdan Ebu Said el-Hudri'ye Resulullah Efendimizin peygamberlik mührünün nasıl bir şey olduğunu sordum. Mübarek sırtlarında gül tomurcuğu gibi bir et parçası olduğunu söyledi."81


"İki küreği arasında peygamberlik mührü yer alıyordu. Bu mühür sağ omzuna daha yakındı."82




Muhammed b. Müsenna, Muhammed b. Hazm, Şu'be Simak (ra)'dan:



"Cabir İbn-i Semure'nin şöyle dediğini duydum: Resulullah (sav)'in sırtında mühür gördüm: güvercin yumurtası gibi idi."83











Peygamber Efendimizin saçı



Peygamber Efendimizin saçının uzunluğu ile ilgili farklı tarifler vardır. Tarifler arasında böyle bir farklılık olması ise doğaldır, çünkü bu bilgileri aktaranlar Peygamber Efendimizi farklı zamanlarda gördükleri için, saçının uzunluğu da farklı olmuş olabilir. Ancak bu tariflerden anlaşılan Peygamberimiz (sav) saçını en kısa kulağı hizasında, en fazla ise omuzlarına kadar uzatmıştır.



Enes b. Malik (ra) anlatıyor:



"Hazreti Peygamberin saçları, kulaklarının orta hizasına kadar uzamıştı."84



Hazreti Aişe (ra) validemiz anlatıyor:



"Resulullah'ın mübarek saçları, kulakları ile omuzları arasındaydı. Allah'ın selat ve selamı üzerine olsun."85

MERHAMET....