25 Aralık 2011 Pazar

Evimizin Bereketli Olması İçin








1- Namazı tadili erkan ile kılmak. Hadis- Şerifte “Bir adamı namazın ruku ve secdesini hafifletir (tadili erkanı terk eder) görürseniz onun çoluk çocuğuna acıyınız”(Ruhul Beyan) Yani tadili erkanı terk eden maişet darlığına düşer, tadili erkana riayet eden ise maişet genişliğine kavuşur.


2- Zekatını tam, hatta fazla fazla vermek. Malın şükrü mal iledir. Yani zekat, malın şükrüdür. Ayeti Kerimede “…Eğer nimetime şükrederseniz onu elbette ve elbette çoğaltırım…” (Sure-i İbrahim 7) buyurmuştur. Yani zekat, malı hem telef olmaktan muhafaza eder, hem de ilahi hazineden artmasını temin eder,

3- Sabah vakti uyanık olmak. Hadis-i Şerif “Sabah uykusu rızka manidir” (Tergib) Yani bir müslüman sabah namazını ve manevi ilticalarını ihmal etmemelidir. Rızıkların dağılması sabah namazından sonra olur. Manevî rızıkların dağılması ise ikindi namazından sonradır. Bu iki vakitte uyumamaya dikkat etmelidir!

4- Vakıa suresini okumaya devam etmek. Hadisi Şerif “Kim ki vakıa süresini her gece okursa ona ebediyyen sefalet isabet etmez, kim ki bu sureyi her sabah okursa ona ebediyyen fakirlik yaklaşmaz.”

5- Duha namazına devam etmek. Duha namazı güneş doğduktan 25dakika sonra başlayıp öğle namazına 15 dakika kalıncaya kadar kılınan ve en büyük fiili teşekkür olan 2 rekatlık nafile namazdır. Duha (teşekkür) yada işrak namazının ilahi ücretinin %75’i dünyada verilir.

6- Güneş doğarken 1 “Euzu”, 300 “besmele” ve 100 “salavat-ı şerife” okumaya devam edenleri ummadıkları yerden Allahu Teala rızıklandırır ve bir sene geçmeden zengin (nisaba malik) hale getirir.(Tefcirut Tesnim Sh.18)

7- Namazlardan sonra okunması sünnet olan tesbihatı (33 sübhanellah, 33 elhamdülillah, 33 Allahu Ekber) okumayı asla terke etmemek. Çünkü kelime-i tenzih (sübhanellah) günahları söküp atar, kelime-i tahmid (Elhamdülillah) her türlü nimete şükürdür, kelime-i tekbir (Allahu Ekber) ise kulun ibadetini ve tevbesini Allahu Tealaya layık hale getirir.

8- Yemeklerden sonra mutlaka yemek duası yapmak. Duaya başlarken 3 kere “elhamdülillah” denilmesinde ki hikmet: Kul birinci defa ‘elhamdülillah’ dediğinde Cenab-ı Hak ‘Kulumun şükrü bana ulaştı’ der, ikinci defa ‘elhamdülillah’ dediğinde ‘sana nimetlerimi artıracağım’der, üçüncü defa ‘elhamdülillah’ dediğinde ise ‘kulumu affettim’der.

9- Nimeti israf etmemek, ayakta su içmemek, ekmek kırığını toplamak ve tabağı sünnetlemek.

10- Sıkıntılı yada borçlu kimse her sabah 1000 defa " Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm " e devam ederse sıkıntılarından kurtulur. [Şir’a]

11- "Bir kimse evine geldiğinde Fatiha ve İhlâs Sûresini okursa, Cenâb–ı Hak o evden fakirliği giderir, onun yerine huzur ve bereket ihsan eder."

12- " Vedduha suresini hergün sabah namazından sonra 11 defa okuyan kimsenin rızkı bol ve maişeti geniş olur.Herşeyde muvaffakıyet yolu açılır

13- Kureyş suresini sofraya oturulduğunda yemek üzerine “Bismillahirrahmanirrahim" ile beraber okunursa ve ondan yenirse Allah(c.c) o yemeği bereketli ve mübarek kılar.

Alıntıdır

20 Aralık 2011 Salı

Mallarınızı zekat ile koruyun






Sual: Zekâtın önemi nedir?
CEVAP
Kur’an-ı kerimde, çok yerde namazla zekât beraber bildiriliyor.(Namazı kılın, zekâtı verin) buyuruluyor. Zekât vermeyene, Allah lanet eder. Kıtlıklara maruz kalır, temiz malını kirletmiş olur, o mal telef olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah’a ve Resulüne inanan, zekât versin!) [Taberani]

(Zekat vermekle müslümanlığınız mükemmel hâle gelir.) [Bezzar]

(En faziletli ibadet namaz, sonra zekâttır.) [Taberani]

(Hastayı sadakayla, malı zekâtla koruyun!) [Deylemi]

(Allahü teâlâ, malınızın temizlenip güzelleşmesi için zekâtı farz kıldı.) [Hakim]

(Zekât vermeyenin namazı kabul olmaz.) [Taberani] (Zekât vermemek haram olduğu için, böyle günahkârın kıldığı namaz, sahih olup borcu ödenirse de, namazdan hâsıl olacak sevaba kavuşamaz.)

(Zekat vermeyen kimseye Allahü teâlâ lanet eder.) [Nesai]

(Zekat vermeyen, temiz malını kirletmiş olur.) [Taberani]

(Zekat vermeyen kimse, kıyamette ateştedir.) [Taberani]

(Zenginlerin zekâtı fakirlere kâfi gelmeseydi, Allahü teâlâ fakirlerin rızkını başka yollardan verirdi. Aç kalan fakir varsa, zenginlerin zulmü yüzündendir.) [El-Askeri] (Eli ayağı tutup da çalışabilenlerin zekât istemesi haramdır. İstemediği halde kendisine zekât verilirse, alması günah olmaz. Zekât, nisaba malik olmayıp çalışamayacak kadar hasta, sakat olanlara ve çalışıp da güç geçinenlere verilir. Allahü teâlâ böyle fakirleri milletin içinde kırkta bir oranında yaratmıştır.)

(Zekat vermeyen bir toplum, rahmetten, iyilikten mahrum kalır. Hayvanlar da olmasa, hiç rahmet görmezlerdi.) [Taberani]

(Zekatı verilmeyen mallar, karada, denizde telef olur.) [Taberani]

(Zekatını veren o malın şerrinden korunmuş olur.) [Beyheki]

Resulullah efendimiz, (Zekâtı verilmeyen mallar, ejderha olup sahibinin boynuna sarılır) buyurup şu mealdeki âyet-i kerimeyi okudu:
(Hak teâlânın ihsan ettiği malın zekâtını vermeyenler, iyi ettiklerini, zengin kalacaklarını zannediyorlar. Hâlbuki kendilerine kötülük etmiş oluyorlar. O mallar Cehennemde azap aleti olacak, yılan şeklinde boyunlarına sarılıp baştan ayağa kadar onları sokacaktır.) [Âl-i İmran 180]

Bu acı azaplardan kurtulmak için, malların zekâtını, tarla mahsullerinin, sebze ve meyvenin uşrunu vermek şarttır. Zekât kırkta bir, uşur onda bir verilir. Kur’an-ı kerimde, (Malı, parayı biriktirip zekâtını vermeyene çok acı azabı müjdele! Zekâtı verilmeyen mal, para, Cehennem ateşinde kızdırılıp, sahibinin alnına, böğrüne, sırtına mühür gibi basılacaktır) buyuruldu. (Tevbe 34, 35)

Namaz kılmayan, oruç tutmayan bir Müslümanın da zekât vermesi gerekir.

Zekât vermemek ve borcunu ödememek haramdır. Din kitaplarında, (Haram işleyenin, haram yiyenin duası kabul olmaz) ve (Farz borcu olanın nafileleri kabul olmaz) buyuruluyor. Zekât vermeyen zengin, binlerce fakirin hakkını gasbetmiş olduğu için ve Allahü teâlânın emrini yapmadığı için, bunun hiçbir hayratı, hasenatı kabul olmuyor. İmkânı varken borcunu ödemeyen de, böyle haklar altında kalmaktadır.

Fakire verilen altın, onu zengin edecek kadar fazla olmamalıdır. Borçsuz fakire nisap miktarı veya daha çok zekât vermek, mekruh olarak caizdir. 10 gr altın kadar borcu varsa, 100 gr altını alması mekruh olmaz. Altınla gümüş, ne niyetle saklanırsa saklansın ticaret eşyasıdır. Nisap miktarıysa zekâtı verilir.

Bir günlük yiyeceği olanın, zekât veya sadaka istemesi haramdır; fakat istemeden verilen sadakayı, zekâtı alması caizdir. Zekâtı muhtaçlara vermelidir.

Sual: Tevbe suresi 34. âyetinde, (Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda infak etmeyene çok acı bir azap vardır) deniyor. Burada, para biriktirmek yasaklanmıyor mu?
CEVAP
Peygamber efendimiz, Kur’an-ı kerimi açıklamıştır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Zekâtı verilen mal, kenz değildir.) [Ebu Davud, Hâkim, Hatib] (Kenz, biriktirip saklanan, faydalanılmayan mal, define demektir.)

Müslümanın malında, zekâttan başka, kimsenin hiçbir hakkı yoktur. Resulullah efendimiz, (Malda zekâttan başka hak yoktur) buyurdu.(Ahkâm-üs-sultaniyye)

15 Aralık 2011 Perşembe

İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK (CEM‘)





Cem‘ kelimesi, sözlük anlamı itibariyle “iki veya daha fazla şeyi bir araya getirmek, toplamak” anlamlarına gelir. Cem‘in fıkıhtaki terim anlamı ise, “birbirini takip eden iki namazın (öğle ile ikindinin veya akşam ile yatsının), bu ikisinden birinin vaktinde, birlikte ve peşipeşine kılınması”dır. Eğer bu birlikte kılma birinci namazın vaktinde ise buna cem‘-i takdîm, ikincisinin vaktinde ise cem‘-i te'hîr denilir. 
Âlimler, hac zamanında Arafat'ta öğle ile ikindinin öğle namazının vaktinde birlikte kılınması (cem‘-i takdîm) ve Müzdelife'de akşam ile yatsının yatsı namazının vaktinde birlikte kılınması (cem‘-i te'hîr) konusunda görüş birliği etmişlerdir. Bu iki yer dışında iki namazı cemederek birlikte kılmanın câiz olup olmadığında ve cemetmeyi câiz kılan mazeretlerin neler olduğunda farklı görüşler öne sürmüşlerdir. 
Hanefî mezhebinde, hac zamanında Arafat ve Müzdelife'deki cem‘in dışında, iki namazın bir vakitte cemedilmesi câiz görülmez. Bununla birlikte Hanefîler'e göre yolculuk, yağmur gibi cem‘i mubah kılan mazeretlerin bulunması durumunda şöyle bir cem‘ uygulaması mümkündür: Bir namaz (öğle veya akşam), diğer namazın (ikindi veya yatsı) vaktinin girmesine yakın bir zamana kadar geciktirilip, bu namazın kılınmasından sonra diğerinin vaktinin girmesi ve bu namazın da kendi vaktinde kılınması mümkündür. Bu uygulamada, bir namaz hemen diğerinin ardından kılındığı için buna “cem‘ü'l-fiil” ve “cem‘ü'l-muvâsala” denildiği gibi, bir namaz son vaktinde diğeri de ilk vaktinde olmak üzere her namaz kendi vakti içinde kılınmış olacağı için buna “mânevî cem‘” ve “şeklî (sûrî) cem‘” de denilir. Bu şekildeki cem‘, yukarıda tanımı verilen gerçek anlamda bir cem‘ değildir. Çünkü bu uygulamada vakit değil, fiil birleştirilmektedir. 
Ebû Hanîfe, arefe günü Arafat'ta birlikte kılınan öğle ve ikindi namazının cemaatle kılınmasını şart koştuğu halde diğer mezhepler bu şartı aramazlar. Cem‘ ile namaz kılınırken bir ezan okunur, fakat iki namaz için ayrı ayrı kamet getirilir. Öğle namazının farzı eda edildikten sonra sünnet kılınmaksızın ikindi namazına geçilir. İkindi namazı öğle namazına tâbi olduğundan, öğle namazı herhangi bir nedenle sahih olmamışsa ikindi namazının da öğle ile birlikte iade edilmesi gerekir. Müzdelife'de ise akşam ile yatsı namazı tek ezan ve tek kamet ile kılınır. Akşamın farzı ile yatsının farzı arasında sünnet namaz kılınmaz. Arada sünnet kılınmışsa yatsı için tekrar kamet getirilir. 
Diğer mezheplerde cem‘, belirli sebep ve şartlarla câiz görülmüştür. Şiî-Ca‘ferî mezhebinde ise, hiçbir mazerete gerek olmaksızın iki namazın bir vakitte cemedilmesi câizdir. Cem‘i kabul edenlere göre, iki namazın cemedilmesini câiz kılan sebepler, ayrıntıdaki görüş ayrılıkları bir tarafa bırakılacak olursa şunlardır: 1. Yolculuk (sefer), 2. Yağmur, çamur, kar, dolu, 3. Hastalık, 4. İhtiyaç ve meşguliyet. 

1.     Yolculuk. Hanefîler dışındaki çoğunluk âlimler, yolculuğu bir mazeret kabul ederek, yolculukta cem‘ yapılmasını câiz görmüşlerdir. Ancak bazı ayrıntılarda aralarında görüş ayrılığı vardır. Buna göre Mâlikîler, cem‘ yapmanın câiz olabilmesi için yolculuğun yorucu bir yolculuk olmasını şart koşarken, Şâfiîler ve Hanbelîler, yorucu olup olmamasına bakılmaksızın yolculuğun her hâlükârda cem‘ için bir mazeret olduğunu söylerler. Bu noktada Şâfiîler, Mâlikîler'in ve Hanbelîler'in aksine, ayrı bir şart ileri sürerek, cem‘ yapmayı câiz kılan yolculuğun, herhangi bir yolculuk değil, namazların kısaltılmasını câiz kılan nitelik, süre veya mesafedeki yolculuk olduğunu söylerler. Bu arada yolculuğun türüne ve amacına bağlı olarak da bazı görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Kimi Mâlikîler, deniz yolculuğunu da sefer hük-münden istisna etmişlerdir. 

2.     Yağmur, Kar, Dolu. Yağmur, şiddeti konusundaki görüş ayrılıkları bir tarafa bırakılacak olursa, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinde, yolcu olmayan (mukim) kişiler için bir mazeret kabul edilmiş ve böyle günlerde namazın cem‘i belli şartlarla câiz görülmüştür. Mâlikîler ve Hanbelîler, sadece akşam ile yatsının mescidde cem‘-i takdîm olarak cemedilmesini câiz görürken, Şâfiîler buna öğle ve ikindinin cem‘ini de ilâve etmişlerdir. Bu ve benzeri sebepler, evde değil, sadece mescidde cemaatle birlikte cem‘ yap-mayı câiz hale getirir. 

Şâfiîler, yerlerin çamurlu olmasını cem‘ yapmayı câiz kılan mazeret kabul etmezken, Hanbelîler bunu bir mazeret saymış, Mâlikîler ise cem‘in câiz olabilmesi için çamurla birlikte zifiri karanlık durumunun bulunmasını şart koşmuşlardır. 

3. Hastalık. Mâlikîler'e göre hasta bir kişi, ikinci bir namazın vaktine kadar durumunun namaz kılamayacak derecede kötüleşeceğinden veya bayılacağından endişe ediyorsa, cem‘ yapabilir. Hanbelîler de hastalık sebebiyle meşakkat söz konusu olduğunda cem‘i câiz görmüşler ve emzikli kadını, istihâze kanı gören kadını, özür sahibi kişileri ve her vakit için abdest almaktan âciz olan kişileri de aynı hükümde tutmuşlardır. Şâfiîler'e göre ise hastalık sebebiyle cem‘ câiz değildir. 

4. İhtiyaç, Meşguliyet ve Sıkıntı. İhtiyaç ve sıkıntı sebebiyle cem‘ genelde câiz görülmemiştir. Cem‘ konusunda en geniş görüşe sahip olan Hanbelî mezhebinde sıkıntı ve meşguliyetin cem‘i câiz kılacağı söylenmektedir. Hanbelî fakihi Ebû Ya‘la'nın bu hususta getirdiği ölçü şudur: "Cumanın ve cemaatle namazın terkedilmesini câiz kılan her sebep, cem‘i de câiz kılar". İbâzî mezhebine göre ise, namazın vaktinde kılınmasında sıkıntı doğuran her mazeret cem‘ için bir sebep teşkil eder. İbn Sîrîn, İbn Şübrüme, Eşheb gibi ünlü âlimler ve bazı Şâfiî fakihleri, bir sebep olmaksızın cem‘ yapılmasını da -itiyat haline gelmemesi şartıyla- câiz görmüşlerdir. Saîd b. Müseyyeb'in de bu yönde bir fetvası bulunmaktadır. 

Mezheplerin cem‘ konusunda görüş ayrılığına düşme sebepleri üç noktada toplanabilir: 

1.     Namazların vakitlerini tayin eden hadisler yanında, cem‘ konusunda birbiriyle çelişir gözüken haberlerin bulunması. Bu durumda kimi âlimler, cem‘ konusundaki haberlerin, vakitlemeye ilişkin hadisleri tahsis ettiğini ileri sürerek cem‘i câiz görürken, kimileri de cem‘ konusundaki haberleri te’vil ederek cem‘e karşı çıkmışlardır. 

2.     Arafat ve Müzdelife'de cem‘ yapmanın meşrûluğunda ittifak vardır. Diğer zaman ve yerlerdeki namazın buna kıyas edilip edilmeyeceği tartışma konusu olmuştur. Bu kıyası câiz görenler, cem‘i de câiz görmüşlerdir. 

3.     Namazların müşterek vakitleri olup olmadığı noktasındaki tartışma da, cem‘ konusundaki görüş ayrılığının önemli bir nedeni olmuştur. 

Beş vakit namazın ilk ve son vakitleri, ayrıntıdaki ihtilâflar bir yana, bellidir ve herkes tarafından kabul edilmektedir. Ca‘ferî mezhebinin vakit anlayışı, Ehl-i sünnet'ten farklı olup, olağan durumlarda bile cem‘e imkân veren bir şekildedir. Şiîler genelde cem‘ yaparak namaz kıldıkları için, onların namazı üçe indirdiği zannedilir. 
Burada cem‘i câiz görenlerin ve câiz görmeyenlerin gerekçelerini tartışmayacağız. Hanefîler iki yer dışında cem‘i kabul etmemiş, diğer mezhepler belli mazeretler sebebiyle cem‘i kabul etmişlerdir. Hanefî mezhebinin görüşü, teorik olarak daha tutarlı ve savunulabilir olmakla birlikte, günümüzde cem‘in yapılmasının namaz kılanlara sağlayacağı birtakım kolaylıklar bulunmaktadır. Cem‘ yapmak sonradan ortaya çıkmış, uydurulmuş bir uygulama değildir. Nitekim Arafat ve Müzdelife'de cem‘ yapılacağını bütün mezhepler söylemektedir. Bunun yanında Hz. Peygamber'in çeşitli zamanlarda ve çeşitli durumlarda iki namazı birleştirerek bir vakitte kıldığı yönünde rivayetler bulunmaktadır. Gerek Arafat ve Müzdelife'deki cem‘in, gerekse öteki rivayetlere göre çeşitli zamanlarda yapılan cem‘in gerekçesi ve hikmeti namaz kılanlara kolaylık sağlanmasıdır. Hz. Peygamber'in, korku ve yolculuk durumu olmaksızın da öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı birlikte kıldığına dair rivayetler bulunduğu gibi (Muvatta, I, 144; Müslim, “Salâtü'lmüsâfirîn”, 49), bazı sahâbîlerin de cem‘ yaptığı nakledilmektedir. 
Cem‘in Arafat ve Müzdelife dışında câiz olmadığını savunan Hanefîler ise büyük ölçüde, namazların belli vakitlere göre belirlendiğini bildiren âyetlere (el-Bakara 2/238; en-Nisâ 4/103) ve Cibrîl'in peş peşe iki gün Hz. Peygamber'e imamlık yaparak namazların ilk ve son vakitlerini göstermesine dayanmışlardır. Bu âyetler ve bu rivayet, her bir namazın kendine özel bir vakti bulunduğuna ve bu vaktin öncesine veya sonrasına alınmasının câiz olmadığına delâlet etmektedir. Hanefîler ayrıca, namazın kasten geciktirilerek vaktinin çıkmasına yol açmayı tehditli ifadelerle yasaklayan hadislere ve İbn Mes‘ûd'dan gelen mukabil rivayetlere de tutunmuşlardır. 
Namaz için özel vakitler konulmuş ve bu vakitler namazın vücûbu için sebep kılınmıştır. Kur'an'da mücmel olarak belirtilen vakitler, Hz. Peygamber tarafından belirlenmiş ve namaz vakitleri tevâtürle sabit olmuştur; tevâtürle sabit olan bir şeyi de haberi vahidle terketmek kesinlikle câiz değildir. Şu kadar ki, namaz vakitlerini fiilî olarak uygulayan ve belirten Hz. Peygamber olduğu gibi, cem‘in meşruiyetini söz ve fiili ile belirten de odur. Sünnetin bir kısmı alınıp bir kısmı atılamayacağına göre, bunların arasını uzlaştırmak gerekir. 
Buna göre, olağan ve normal durumlar için beş vakit namazın vakitlerine titizlikle uyulması kuraldır. Ancak bazı özel durumlarda, ihtiyaç ve zaruret sahiplerine de cem‘ ruhsatı tanınmış olmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Cem‘, bir ruhsat ve kolaylaştırmadır; gerektiğinde bu ruhsattan istifade edilmelidir. Sünnî fıkıh mezheplerine göre kural, her namazın kendi özel vaktinde kılınmasıdır. Ancak geçerli bir mazeretin olması durumunda cem‘ yapılabilir. Namaz dinin direği kabul edildiği için, hiçbir mazeret nedeniyle terkine izin verilmemiş, fakat kılınabilmesi için birtakım kolaylıklar getirilmiştir. Bu bakımdan olağan dışı durumlarda, alışkanlık haline getirmemek kaydıyla ve belirli şartlarla cem‘ yapılabilir. Namazı vaktinde kılmalarında bir sıkıntı ve güçlük söz konusu olan kişilerin, kendi durumlarını yukarıdaki bilgi ve ruhsatlar çerçevesinde değerlendirerek netice itibariyle Allah'a karşı şahsî sorumluluğunu ilgilendiren bu konuda kendilerinin karar vermesi en uygun olan yoldur. Ayrıca bilinmelidir ki, cem‘-i takdîm veya cem‘-i te’hîr yapmak, namazın amacının gerçekleşmesi bakımından, namazın kazâya kalmasından daha uygun bir çözüm olarak görünmektedir. 
Cem‘ Yaparken Dikkat Edilecek Hususlar 
Sabah namazı hiçbir şekilde cemedilemez. Cem‘ yalnızca öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı arasında olabilir. 
Şayet cem‘-i takdîm yapılacaksa, meselâ öğle ile ikindi, öğlenin vaktinde birlikte kılınacaksa, öğle namazına başlarken cem‘ yapmaya niyet etmek gerekir. Kimilerine göre, birinci namazı bitirmedikçe de niyet edilebilir. Cem‘-i tehîrde ise, birinci namazın vakti içerisinde cem‘ yapmaya niyet etmek gerekir. Aksi takdirde, namazı vaktinden sonraya ertelemiş olur ki bu haramdır. 
Cem‘-i takdîmde, sırayı gözetmek (tertibe riayet etmek) gerekir. Öğle ile ikindi cem‘ ediliyorsa önce öğle, sonra ikindi kılınmalıdır. Cem‘-i te’hîrde ise sıraya riayet edilmezse Hanbelîler'e göre sahih olur; Şâfiîler'e göre de sahih olmakla birlikte ikinci namaz kazâ olarak kılınmış olur.
Cem‘ yapılırken, iki namazın ara vermeksizin peşi peşine kılınması (muvâlât) gerekir. Mâlikîler, birlikte kılınan iki farzın arasına nâfile katmayı dahi uygun görmemişlerdir. Şâfiî ve Hanbelîler'e göre eğer cem‘ birinci namazın vaktinde yapılıyor (cem‘-i takdîm) ise, peş peşelik şarttır; ikinci namazın vaktindeki yapılıyor ise bu şart değildir. İki namaz arasında verilebilecek aranın belirlenmiş bir miktarı olmayıp, abdest alacak ve kamet getirecek kadar bir süre olduğu söylenmektedir. 
Akşam ile yatsının cem‘-i takdîm olarak birlikte kılınması durumunda vitir namazının ne olacağı konusunda da ağırlıklı görüş, bunun yatsı namazına tâbi olduğu ve dolayısıyla yatsı namazı kılındıktan sonra kılınabileceği yönündedir.

7 Aralık 2011 Çarşamba

MUHARREM AYININ AMELLERi







Hamd, yalnızca Allah'adır.
Muharrem ayı, Arap aylarının ilki ve Allah'ın haram aylarının en meşhur olanıdır.

Nitekim Allah Teâlâ haram aylar hakkında şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü hükmünde (ve Levh-i Mahfuz'da yazılı olduğu), ayların sayısı on iki ay olup bunlardan dördü haram aylardır.İşte dosdoğru dîn budur. O halde bunlarda nefislerinize zulmetmeyin ve müşrikler nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekün savaşın ve bilin ki Allah, (desteği ve yardımı ile) takvâ sahipleriyle beraberdir." [Tevbe 36]

Ebu Bekra'dan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Zaman, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı gündeki sıraya göre sürüp gitmiştir ( o da her yılın on iki ay, her ayın da yirmi dokuz ilâ otuz gün arasında olmasıdır).(Kamerî) yıl, on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır. Üçü birbiri ardınca gelir. (Bu aylar) Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Cumâdâ ile Şa'ban arasındaki Receb Mudar'dır.[Buhârî; hadis no: 4662. Müslim; hadis no: 1679]

Yine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sâbit olduğuna göre, Ramazan orucundan sonra en fazîletli oruç, Muharrem ayı orucudur.

Nitekim Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
"Ramazan'dan sonra en fazîletli oruç, Allah'ın Muharrem ayı orucudur. Farz namazlardan sonra en fazîletli namaz ise, gece namazıdır."[Müslim; hadis no: 1163]

Hadiste geçen (شَهْرُ اللهِ) ay lafzının Allah'a izâfe edilmesi (Allah'ın ayı denmesi), tâzim babındandır.

Molla Ali el-Karî -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:
"Görünen o ki burada Muharrem ayı orucundan kasıt; Muharrem ayının tamamında oruç tutulmasıdır."
Fakat Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sâbit olduğuna göre o, Ramazan ayından başka hiçbir ayın tamamında oruç tutmamıştır. Yukarıda zikredilen hadis, Muharrem ayında çokça oruç tutmaya teşvik etmek içindir. Yoksa ayın tamamını oruç tutmaya teşvik etmek için değildir.

Allah Teâlâ en iyi bilendir.

Muhammed Salih el-Muneccid

 Birinci Gün:

Muharrem ayının ilk günü yıl başıdır ve bugünde iki amel yapılır:


1- Oruç tutmak. 

Reyyan b. Şebib İmam Rıza'dan (a.s) şöyle rivayet etmiştir:

"Kim bugünde oruç tutar ve Allah'a dua ederse,
Allah Teala Zekeriyya'nın duasını kabul ettiği gibi onun duasını kabul eder."


2- İmam Rıza'dan (a.s) şöyle nakledilmiştir:

Resulullah (s.a.a) Muharrem ayının ilk günü iki rekat namaz kılar,
namazdan sonra ellerini kaldırarak üç defa şu duayı okurdu:

"Allah'ım!
Sen kadim olan ilâhsın; bu ise yeni bir yıldır.
O halde bu yeni yılda senden şeytandan korunmayı,
sürekli kötülüğü emreden bu nefsime karşı güçlü olmayı
ve beni sana yakınlaştıracak şeyle meşgul olmayı diliyorum;
ey Kerim, ey yücelik ve ikram sahibi, ey desteği olmayanların desteği,
ey zahiresi olmayanın zahiresi, ey koruması olmayanların koruması,
ey sığınağı olmayanların sığınağı, ey dayanağı olmayanların dayanağı, ey birikimi olmayanların birikimi,
ey güzel imtihan -eden-, ey büyük ümit, ey zayıfların izzeti, ey boğulanları kurtaran,
ey helak olanları necat veren, ey nimet veren, ey güzel yapan, ey bağışta bulunan, ey ihsanda bulunan!
Sen öyle bir ilâhsın ki gecenin karanlığı, gündüzün aydınlığı, ayın nuru,
güneşin ışıltısı, suyun gürültüsü, ağacın -yapraklarının- hışıltısı sana secde eder.
Allah'ım! Bizi -insanların- sandıklarından daha hayırlı ve üstün kıl ve insanların- bilmedikleri -kötülüklerimizi- bağışla
ve onların söyledikleri şeyden dolayı bizi cezalandırma.
Allah bana yeter. Allah'tan başka ilâh yoktur; O'na tevekkül ettik;
O yüce arşın Rabbi'dir; O'na iman ettik, her şey Rabbimizin indindendir; akıl sahiplerinden başkası anmazlar.
Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme,
bize katından bir rahmet ver, kuşkusuz sen çok bağışta bulunansın."


Şeyh Tusî şöyle diyor:
Muharrem ayının ilk on gününde oruç tutmak müstehaptır.
Fakat Aşura günü öğleden sonraya kadar yemek ve içmekten sakınılmalıdır; ikindiden sonra ise çok az bir miktarda türbet yenir.
Seyyid İbn Tavus, bu ay boyunca her gün oruç tutmanın faziletli olduğunu
ve bu ayda oruç tutmanın, oruçlu kimseyi bütün günahlar-dan koruyacağını rivayet etmiştir.
Üçüncü Gün:

Bugünde Hz. Yusuf (a.s) zindandan kurtulmuştur;
kim bugünde oruç tutarsa, Allah Teala zor işleri onun için kolaylaştırır, o
ndan üzün-tüyü giderir
ve Resulullah'tan (s.a.a) nakledilen bir rivayete göre duası kabul olur.



Dokuzuncu gün:

Tasua günü olan dokuzuncu gün. İmam Sadık'tan (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir:
"Tasua, İmam Hüseyin'le (a.s) yarenlerinin Kerbe-la'da kuşatıldığı, Şam ordusunun o hazreti öldürmek için bir araya toplandığı gündür.
O gün İbn Mercane'yle Ömer-i Sa'd etraflarında toplanan ordunun çokluğu nedeniyle sevinip İmam Hüseyin'le (a.s) yarenlerini zayıf saydılar,
kimsenin İmam Hüseyin'e (a.s) yardım etmek için gelmeyeceğine
ve Iraklıların o hazreti yalnız bırakacağına emin oldular."
İmam (a.s) sonra, "Babam feda olsun o zayıf garibe" buyurdu.
Onuncu Gece:

Onuncu gece Aşura gecesidir;
Seyyid İbn Tavus "İkbal" adlı ese-rinde bu gece için çok sayıda ve çok faziletli dua ve namazlar rivayet etmiştir.

Bunlardan biri yüz rekatlık namazdır; bu namazların her rekatında Fatiha suresinden sonra üç defa İhlas suresi okunur
ve namazları bitirdikten sonra da yetmiş defa şu zikir söylenir.

"Subhanellahi velhandulillahi vela ilahe illellahu vellahu ekber vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim."


Diğer bir rivayette "el-aliyyu'l-azim"den sonra "istiğfar ederek bağışlanma dileyin" geçmiştir.



Yine gecenin son vakitlerinde dört rekat namaz kılmak, her rekat-ta Fatiha suresinden sora ayete'l-kursi, İhlas, Felak ve Nass surelerinin her birini on defa okumak ve selamdan sonra yüz defa İhlas suresini okumak bu gecenin müstehap amellerindendir.

Ayrıca bu gecede dört rekat namaz kılmak, her rekatta Fatiha suresinden sonra elli defa İhlas suresini okumakda müstehaptır;
bu namaz çok büyük bir fazileti olan Emirulmüminin Ali'nin (a.s) namazına uygundur.
Namazdan sonra Allah Teala çok zikredilir,
Resululla-h'a (s.a.a) çok salavat gönderilir ve mümkün olduğu kadar o hazretin düşmanlarına lanet edilir.

Bu gecede ihya etmenin fazileti hakkında ise şöyle rivayet etmiştir:
Bütün meleklerin yaptığı ibadet kadar ibadet etmiş olur;
o gecede ibadet etmek yetmiş yılın ibadetine bedeldir.
Kim bu gecede Kerbele'da olup İmam Hüseyin'i (a.s) ziyaret etmeye ve geceyi o hazretin yanıbaşında geçirmeye muvaffak olursa Allah Teala, şehitler arasında İmam Hüseyin'in (a.s) kanına bulanmış olduğu halde o hazretle birlikte mahşere çıkarır.

25 Kasım 2011 Cuma

Hicri yılbaşı gecesi






Peygamber efendimiz, miladi 571’de 20 Nisana rastlayan, Rebiul-evvel ayının 12. Pazartesi sabahı, Mekke’de doğdu. 622’de Mekke’den Medine’ye hicret etti. 20 Eylül Pazartesi günü, Medine’nin Kuba köyüne geldi. Bu tarih Müslümanların şemsi yılbaşı oldu. O yılın Muharrem ayının birinci günü de, hicri [kameri] yılbaşı oldu. Muharrem ayının birinci gecesi [bu yıl cumayı cumartesiye bağlayan gece yani bu gece] Müslümanların yılbaşı gecesidir.

Bu geceyi ihya etmeli ve saygı göstermeli. Saygı göstermek, günah işlememekle olur. Zilhiccenin son günü ve Muharremin birinci günü oruç tutan, bütün yıl oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. Bir hadis-i şerifte, (Ramazandan sonra en faziletli oruç, muharrem ayında tutulan oruçtur) buyuruldu.

İslamiyet’ten önce Araplar, muharremde savaşmak isteyince, o yıl muharrem ayının ismini, sonraki aya korlar, sonraki ayın ismini, muharrem ayına takarlardı. Böylece, haram ay, muharremden bir sonraki ay olurdu.

(Bir ayın haramlığını başka aya geciktirmek, ancak kâfirliği arttırır. Kâfirler, böylece sapıtıyorlar. Onlar, Allah’ın haram kıldığı ayların sayılarını denk getirmek için, haram ayı bir yıl helal edip, başka yıl onu yine haram ederler. Böylece, Allah’ın haram kıldığını helal kılmaya çalışırlar) mealindeki Tevbe suresinin 37. âyeti, ayların yerlerini değiştirmeyi yasak etti.

Kur’an-ı kerimde bildirilen ve dinde kullanılan Arabi ayların bir yılı, bir güneş yılından on gün kısadır. Hicri kameri aylar, hicri şemsi ve miladi aylara göre, on gün önce gelmektedir. Bunun için Müslümanların mübarek günleri veya geceleri, şemsi yıllara göre, her yıl on gün önce olur. Çünkü mübarek günler, güneş aylarına göre değil, kameri aylara göre yapılır. Dinimizin emri böyledir.

İslamiyet’te, güneş yılının ayları içinde sayılı bir mübarek gün yoktur. Doğum günü ve mübarek geceler, hicri yılla kutlanır. Bütün ibadetlerde ve dini faaliyetlerde kameri aylar esas alınır. Hac, oruç, kurban ve bayram günleri kameri aylara göre tespit edilir. Haccı Allahü teâlânın bildirdiği zilhicce ayında yapmayıp da, miladi bir ayda, mesela ocakta yapmak, orucu, ramazanda değil de, şubatta tutmak, dini değiştirmek olur. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bu gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Bu geceleri başka günlere almak dini değiştirmek olur. Allahü teâlâ, bu gecelerde yapılan dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir...

Kıymet verilen dört aydan biriMuharrem ayının, Zilkade, Zilhicce ve Receble beraber Kur'an-ı kerimde kıymet verilen dört aydan biri olduğu bildirilmektedir. (Tevbe 36) Birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Ayların efendisi Muharrem, günlerin efendisi Cuma'dır.)[Deylemi]

(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Allahü teâlânın ayı Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır.) [Müslim]

(Nafile oruç tutacaksan Muharrem ayında tut, çünkü o, Allahü teâlânın ayıdır. O ayda bir gün vardır ki, o günde Allahü teâlâ geçmiş kavimlerden birinin tevbesini kabul etti. Yine o gün tevbe edenlerin günahlarını da affeder.) [Tirmizi]

Nafile ibadetlerin sevabına kavuşabilmek için, Ehl-i sünnet itikadında olmak, haramlardan kaçıp günahlara tevbe etmek, farzları kusursuz yapmaya çalışmak, o ameli ibadet olarak yapmaya niyet etmek şarttır.

Yılbaşı duası
Sual: Aşağıda bildirilen duayı hicri yılbaşında okumakta mahzur var mıdır?
CEVAPDua okumanın mahzuru olmaz. Bu duada, Allahü teâlâya hamd edilmekte, Peygamber efendimize, Eshabına ve Ehl-i beytine salat ve selam getirilmekte, yeni sene boyunca, şeytanın ve nefsimizin şerrinden Allahü teâlâya sığınılmaktadır. Duanın Latin harfleriyle yazılışı şöyledir:
(Elhamdülillâhi Rabbil-âlemîn. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn. Allahümme entel-ebediyyü'l-kadîm, el-hayyül-kerîm, el-hannân, el-mennân. Hâzihî senetün cedîdetün. Es'elüke fîhe'l-ısmete mineşşeytânirracîm, vel avne alâ hâzihin-nefsil-emmâreti bissûi vel-iştiğâle bimâ yukarribünî ileyke, yâ zel-celâli vel-ikrâm, birahmetike yâ erhamerrâhimîn. Ve sallallâhu ve selleme alâ seyyidinâ ve nebiyyinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve ehl-i beytihî ecmaîn.)

17 Kasım 2011 Perşembe

Aşure Günü 2011








Hicri takviminin ilk ayı olan Muharrem ayının onuncu günü aşure günü olarak kutlanır. Yüzyıllardır Anadolu'nun her yerinde kazanlarla, tencerelerle aşureler pişirilir ve dağıtılır.

2011 yılının Aşure Hicri tarihi 10 MUHARREM 1432 
2011 yılının Aşure Miladi Tarihi ise 5 Aralık 2011gününe denk gelmektedir.



Bugüne "Aşura" denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir. Hadis kitaplarında geçtiğine göre ise, bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsan ettiği içindir. 
Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir:

1. Allah, Hz. Musa'ya (a.s.) Âşura Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.
2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir.
3. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur.
4. Hz. Âdem'in (a.s.) tevbesi Âşura Günü kabul edilmiştir.
5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır.
6. Hz. İsa (a-s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.
7. Hz. Davud'un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.
8. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.
9. Hz. Yakub'un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf'un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.

Hz. Âişe'nın belirttiğine göre, Kabe'nin örtüsü daha önceleri Âşura gününde değiştirilirdi.
İşte böylesine mânalı ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saadet Asrından beri Müslümanlarca hep kutlanmıştır. Bugünlerde ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka günlere nisbetle daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır. Çünkü, Cenab-ı Hakkın bugünlerde yapılan ibadetleri, edilen tevbeleri kabul edeceğine dair hadisler de mevcuttur.
Aşure Gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır.

7 Kasım 2011 Pazartesi

Beyaz Dilekçe





Rahman ve Rahim olan adına sığınarak,
Açtım iki elimi, kor gibi iki yaprak,
Bir edep ölçeğinde umutlu ve utangaç,
İşte dünya önümde benim ruhum sana aç,

***

Bu seyriyen ellerle senden seni isterim,
Senden seni isterken canımdan çıkar terim,
Sana aşık ruhumdu merceği yakan ışık,
Gözlerim cemalini görmeden de kamaşık.

***

Bir mirasyediyim ben iflasın eşiğinde,
Hep sabrım ölçülüyor ihlas bileşiğinde,
Kimim, kimlik ararken hem güler, hem ağlarım,
Yükseklerden dökülen sular gibi çağlarım.

***

Çok tuzlu bir denizim, her anım med ve cezir,
Sana aşık olalı, yüreğim kutla esrir.
Döşeğim kara toprak, yorganım kara bulut,
Ben, Seninle doluyken vurgun yapamaz kunut.

***

Her insan günah işler, senden saklanır mı sır ?
Tövbe dilekçesiyle sırttan kalkar bu nasır,
Kainatı yarattın, donattın, rızık verdin,
Kimine sonsuz körlük, kimine ışık verdin.

***

Yanlış adım atmayın diye indi her kitap,
Sana açılan eli geri çevirmezsin Rab !
Ulu bir silsileden peygamberler gönderdin,
Gökyüzüne yıldızlar, yere çiçekler serdin.

***

Senden önce bir sen yok, kainatta ilk sensin,
Bu kainat bir meta, hepsine malik sensin,
Rabbim seni tanıyan, bilir doluyu, boşu,
Kapına geldi işte yorgun bir aşk sarhoşu.

***

Garibim, muzdaribim, ama umutsuz değil,
Seninle dost olanlar cihanda mutsuz değil,
Kulunum, kurbanınım, Rabb’im senin mülkünde,
Garip kulun ne söyler, gülümse dilekçeme.

***

Senin için verince, verenin feyzi artar,
Gönülden bir sadaka, dağca bir ömrü tartar.
Kainatta ne varsa hepsinin zikrinde sen.
Hamd ve şükür sanadır, herşey seninle esen;

***

Sen ki, sana geleni çevirmezsin eli boş,
Aşık boşa dememiş; “Lütfun da, kahrın da hoş”,
Bir beyaz dilekçedir sana her yalvarışım,
İmanımla amelim, hem perdem, hem nakışım.

***

Çalı bile kendine sığınan kuşu itmez,
Sen Gafur’sun, Aziz’sin, senin keremin bitmez,
Geldim işte kapına, kul senden ırak olmaz,
Sana adanmamışsa yürek de yürek olmaz.

***

Benden önce esirge Muhammed ümmetini,
Esen gitsin her kervan, en sona ula beni,
Kainat bir mozaik, her şeye sahip Allah,
Ey gizli ve aşikar her derde tabip Allah.

5 Kasım 2011 Cumartesi

. BAYRAM NAMAZI NASIL KILINIR? Namaz Saatleri







Bayram namazı saatleri sayfanın altındadır. Bayram namazi saatleri öncesinde bayram namazı nasıl kılınır, bunun detayını vermek istedik...

 BAYRAM NAMAZI NASIL KILINIR?  

1 ) Cemaat düzgün sıralar halinde imamın arkasında yer alır. ’’Niyet ettim Allah rızası için Ramazan Bayramı namazına kılmaya, uydum imama" diye niyet eder.  

2) İmam ’’Allahü Ekber’’ deyip ellerini yukarıya kaldırınca cemaat ’’Allahü Ekber’’ diyerek ellerini yukarıya kaldırıp göbeği altında bağlar. 

 3) İmam ve cemaat içinden ’’Sübhaneke’’yi okur .Bundan sonra üç kere tekbir alınır. Tekbirlerin alınışı şöyle olur:  Birinci Tekbir: imam yüksek sesle, cemaat da onun peşinden gizlice ’’Allahü Ekber’’ diyerek ellerini yukarıya kaldırıp sonra aşağıya salıverir. Burada kısa bir süre durulur.  İkinci Tekbir: ikinci defa ’’Allahü Ekber’’ denilerek eller yukarıya kaldırılıp yine aşağıya salıverir. Yine kısa bir süre durulur.  Üçüncü Tekbir: Sonra yine ’’Allahü Ekber’’ denilerek eller yukarıya kaldırılır ve aşağıya salıverilmeden bağlanır. 

 4) Bundan sonra imam, gizlice ’’Euzü Besmele’’, açıktan Fatiha ve bir sure okur. (Cemaat bu sırada imamı dinler)  

5 ) Rüku ve secdeler yapılarak ayağa (ikinci rek’ata) kalkılır ve eller bağlanır . 

 6) İmam içinden Besmele, sesli olarak Fatiha ve bir sure okur.  Sure bitince imam yüksek sesle, cemaat da içinden üç kere daha tekbir alır. Üçüncü tekbirden sonra eller bağlanmadan, dördüncü tekbir ile rükua varılır. Sonra da secdeler yapılarak oturulur.

  7) Oturuşta; imam ve cemaat, Ettehiyyatü. Allahümme salli, Allahümme barik ve Rabbena atina... duasini okuyarak önce sağa, sonra sola selam verip namazı bitirir. Namazdan sonra hutbe okunur. 

 BAYRAM NAMAZI SAATLERİ

  Diyanet İşleri Başkanlığı’nın verilerine göre Kurban Bayramı namazı 6 Kasım Pazar sabahı Ankara’da 7.04, İstanbul’da 7.23, İzmir’de 7.24 , Iğdır’da 6.20 Çanakkale’de 7.31’de kılınacak. Kurban Bayramı namazı vakti, depremin etkili olduğu Van’da 6.19, KKTC’nin başkenti Lefkoşa’da ise 6.51 başlayacak.  

İllere göre namaz vakitleri şöyle:  Adana 6.48  Adıyaman 6.38  Afyonkarahisar 7.11  Ağrı 6.23 Aksaray 6.56 Amasya 
6.54 Ankara 7.04 Antalya 7.06 Ardahan 6.28 Artvin 6.32 Aydın 7.20  Balıkesir 7.24 Bartın 7.11 Batman 6.27 Bayburt 6.36 Bilecik 7.16 Bingöl 6.31 Bitlis 6.24 Bolu 7.11 Burdur 7.09 Bursa 7.20 Çanakkale 7.31 Çankırı 7.03 Çorum 6.58 Denizli 7.14 Diyarbakır 6.30 Düzce 7.13 Edirne 7.34 Elazığ 6.36 Erzincan 6.37 Erzurum 6.31 Eskişehir 7.13 Gaziantep 6.40 Gümüşhane 6.39 Hakkari 6.15 Hatay 6.43  Iğdır 6.20 Isparta 7.08 İstanbul 7.23 İzmir 7.24 K.Maraş 6.43 Karabük 7.09 Karaman 6.56 Kars 6.25 Kastamonu 7.04 Kayseri 6.51 Kilis 6.40 Kırıkkale 7.02 Kırklareli 7.32 Kırşehir 6.57 Kocaeli 7.18 Konya 7.01 Kütahya 7.15 Malatya 6.39 Manisa 7.23 Mardin 6.27 Mersin 6.50 Muğla 7.16 Muş 6.27 Nevşehir 6.54 Niğde 6.52 Ordu 6.47 Osmaniye 6.44 Rize 6.37 Sakarya 7.16 Samsun 6.54 Ş.Urfa 6.34 Siirt 6.23 Sinop 7.01 Şırnak 6.20 Sivas 6.47 Tekirdağ 7.28 Tokat 6.51 Trabzon 6.40 Tunceli 6.36 Uşak 7.15 Van 6.19 Yalova 7.21 Yozgat 6.56 Zonguldak 7.13  Kabe’nin örtüsü değiştirildi  Milyonlarca hacı adayı Arafat’ta hacı olmayı beklerken Kabe’nin örtüsü sabahın ilk saatlerinde değiştirildi. Kabe’nin örtüsü her yıl geleneksel olarak Arefe günü hacı adayları vakfedeyken değiştiriliyor. Kabe’nin ilk kez ne zaman örtüldüğü konusunda kesin kayıtlar olmasa da Hz. İsmail’in torunu Adnan bin Ad tarafından Kabe’nin yarıya kadar örtüldüğü biliniyor. Miladi 402 yılında ise Tebaa Abu Kerb Esad Melik Humeyr ilk kez Kabe’nin tamamını örtü ile kapladı.


2 Kasım 2011 Çarşamba

Bu on günlerde tuttuğun oruçların her bir günü için








Efendimiz Sallellahü Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdular:

Bu on günlerde tuttuğun oruçların her bir günü için yüz köle azâdı ve o kadar da deve kurban etmek sevabı alırsın. Ve ayrıca Allah Celle Celalühu yolunda üzerine binilip savaş edilen yüz at yetiştirmeye denktir. Terviye (Zilhiccenin sekizinci günü, arefe gününden bir gün evvel) günü bin köle azadı sevabı, bin deve sadaka etmek sevabı ve bin at sefere yollamış gibi sevap kazanırsın.

-Arefe günü olunca; senin için iki bin köle azadı sevabı, iki bin deve sadaka etmiş sevabı, ikibin de Allah Celle Celalühu yolunda üzerine binilip savaşa gidilen at bağışlama sevabı verilir.

Bütün bunların dışında Arefe gününün orucu, biri geçmiş biri de gelecek senenin olmak üzere, iki senenin orucuna denktir.

Şimdi bu günlere erişipte bu kazançlardan istifade etmemek akıl kârı mıdır?

Bu on günlerde yapılan ibadet kadar hiç bir günde yapılan ibadet Allah Celle Celalühu’na daha sevimli gelmez.


 Ömrü uğurlu ve bereketli olur.

-Malında bereket olur, artar.

-Allah Celle Celalühu onun çoluk çocuğunu korur.

-Günahlarına kefaret olur.

-Yaptığı iyiliklere kat kat sevap alır.

-Ölüm halini kolay eder.

-Kabrindeki karanlık günlerine aydınlık verir.

-Mizanında iyilik tarafını ağır bastırır.

-Ahirette düşük hallerden, rezil ve zelil olmaktan kurtarır.

-Cennetteki derecelerini yükseltir.


Kurban bayramının bulunduğu aya Zilhicce denir. Zilhicce ayının ilk on gününde yapılan ibadetlerin kıymeti çoktur. Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir:



Zilhiccenin ilk günlerinde tutulan oruç, bir yıl oruç tutmaya, bir gecesini ihya etmek de Kadir gecesini ihya etmeye bedeldir.


                                                                      [İbni Mace] 

Zilhiccenin ilk on gecesinde yapılan amel için, 700 misli sevap verilir. [Beyheki]
Zilhiccenin ilk dokuz gününde oruç tutan, her günü için, helal malından yüz köle azat etmiş veya Allah yolundaki mücahidlere yüz at vermiş veya Kâbe’ye kurban için yüz deve göndermiş gibi sevaba kavuşur.



[R. Nasıhin]


Bu on günün hayrından mahrum olan kimseye yazıklar olsun! Bilhassa dokuzuncu [Arefe] günü oruçla geçirmelidir! Onda o kadar çok hayır vardır ki,saymakla bitmez.[T. Gafilin]

 

Zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutana, her günü için bir yıllık oruç sevabı verilir.

[Ebul Berekat]
Zilhiccenin ilk on günü fazilette bin güne, Arefe günü ise, on bin güne eşittir.

[Beyheki]

Allah indinde zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur. Bugünlerde tesbihi, tahmidi, tehlili ve tekbiri çok söyleyin!



[Taberani]

[Tesbih: Sübhanallah, Tahmid: Elhamdülillah, Tehlil: La ilahe illallah, Tekbir: Allahü ekber, demektir.] 

İlk on günün kıymeti 


Peygamber efendimiz,Zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerin, diğer aylarda yapılan amellerden daha kıymetli olduğunu bildirince, Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah, Allah yolundaki cihaddan da mı daha kıymetlidir?) dediler. Peygamber efendimiz, cevabında buyurdu ki: "Evet cihaddan da kıymetlidir. Ancak canını, malını esirgemeden harbe gidip şehit olan kimsenin cihadı daha kıymetlidir."

[Buhari]

Ebüdderda hazretleri buyurdu ki: 

Zilhiccenin ilk 9 günü oruç tutmalı, çok sadaka vermeli ve çok dua ve istiğfar etmelidir! Çünkü Muhammed aleyhisselam, Bu on günün hayır ve bereketinden mahrum kalana yazıklar olsun) buyurdu. Zilhiccenin ilk 9 günü oruç tutanın, ömrü bereketli olur, malı çoğalır, çoluk çocuğu belalardan muhafaza olur, günahları affolur, iyiliklerine kat kat sevap verilir, ölürken kolay can verir, kabri aydınlanır, Mizanda sevabı ağır gelir ve Cennette yüksek derecelere kavuşur.



[Şir’a]


Yuce Allah’ın Adem aleyhisselamı bağışladığı gün, zilhicce ayının ilk on günüdür.



Zilhicce ayının 2.günüde yüce Allah Yunus peygamberin duasını kabul buyurdu.Kendisini balığın karnından çıkardı.



Zilhicce ayının 3.gününde yüce Allah Zekeriya peygamberin duasını kabul etti.



Bir kimse o gün oruç tutarsa.yüce Allah onun duasını kabul buyurur.



Zilhicce ayının 4.gününde İsa Aleyhisselam doğdu.



Bir kimse o günü oruçlu geçirirse,ondan sıkıntı,fakirlik gider.Kıyamet günüde, iyiliksever,keremli yazıcı meleklerle olur….



Zilhicce ayının 5.günüde Musa aleyhisselam doğdu.



Bir kimse o günde oruç tutarsa,münafıklıktan uzak,kabir azabından emin olur.
Zilhicce ayının 6. gününde,yüce Allah peygamberimiz.s.a.v.’e Hayber kalesini almayı nasib eyledi.
Zilhicce ayının 7.günü cehennem kapıları kilitlenir,on günleri çıkıncaya kadar açılmaz.



Bir kimse ogünü oruçlu geçirirse, kendisine yetmiş sıkıntı kapısı kapanır,yetmiş kolaylık kapısını da açar.


Zilhicce ayının 8.günü olan terviye günü bir kimse oruç tutarsa.kendisine o kadar iyilik ihsan edilirki, onların sayısını ancak Allahü azimüşşan bilir.



Zilhicce ayının 9.olan arefe günü bir kimse oruç tutarsa,geçen bir senelik,gelecek bir senelik,günahının bağışlanmasına sebep olur…

" senin için Zilhicce ayından oruç tuttuğun her gün için ;



100 köle azat etmek,100 deve kurban etmek ve ALLAH Teala yolunda



üzerine bindiğin 100 at sevabı vardır.
Zilhicce ayının ilk on gününde oruç tutan kimseye Hz.Allah 10 nimet verir



1.ömrüne bereket verir



2.malını artırır



3.ailesini korur



4.günahlarını afv eder



5.sevaplarını kat kat eder



6.canını son nefeste kolay verir



7.kabrini aydınlatır



8.terazisi ağır gelir



9.cehenneme atılmaktan kurtulur



10.cennetteki dereceleri yükselir