28 Aralık 2019 Cumartesi

ÜVEYSÎLİK VE TEHLİKELERİ




ÜVEYSÎLİK VE TEHLİKELERİ

Üveysîlik, bir kimsenin zâhiren görmediği kişi veya kişilerden rüya gibi yollarla mânevî eğitim alması ve bu yolla oluşan tarîkat anlamında bir tasavvuf terimidir.

Hazret-i Peygamber -sallâllâ­hu­ aleyhi ve sellem- zamanında Yemen’de yaşayıp müslüman olan, fakat İslâm Peygamberi ile bizzat görüşemeyen Üveys el-Karanî’nin (Türkçede Veysel Karanî) rüya veya başka mânevî yollarla Efendimiz -sal­lâl­lâ­hu aleyhi ve sellem- ile görüşüp eğitim aldığı kabul edildiği için sonraki asırlarda bu yolla eğitim ve feyz alan kişilere Üveysî, bu metoda da Üveysîlik denmiştir.

ÜVEYSÎLİK KİMLER İÇİN KULLANILIR?

Üveysî kavramı dört grup için kullanılır. Bunlar Hazret-i Peygamber’den, Üveys el-Karanî’den, Hızır -aleyhisselâm-’dan veya herhangi bir şeyhten rûhânî yolla eğitim alan kişilerdir.

Tasavvuf tarihinde Üveysî olduğu söylenen ilk mutasavvıf İbrahim bin Edhem’dir. (ö. 166/782) Onun Hızır -aleyhisselâm-’dan veya Üveys el-Karanî’nin rûhâniyetinden feyz aldığı söylenir. Yine ilk dönem sûfîlerinden Bâyezîd-i Bistâmî’nin Câfer es-Sâdık’tan, Ebu’l-Hasan Harakānî’nin de Bâyezîd-i Bistâmî’den Üveysî yolla eğitim aldığı kabul edilir. Bunların dışında Üveysî olduğu kaydedilen çok sayıda mutasavvıf vardır. Meselâ Bahâeddin Nakşbend’in, Abdülhâlık Gucdüvânî ve Hakîm Tirmizî’den bu yolla eğitim aldığı ifade edilir.

ÜVEYSÎ METODLA RÜYADA FEYZ VE EĞİTİM

Vefat etmiş olan velîlerin rûhâniyetinden Üveysî metodla rüyada feyz ve eğitim alan sûfîlerden birçoğunun, ayrıca yaşayan bir mürşîdinin de olduğu görülmektedir. Bazı sûfîlere göre bu daha güvenilir bir yoldur. Zira rüyasında bir velîyi görüp ondan bazı bilgiler alan kişi bunun sâdık bir rüya mı, yoksa bir aldatmaca mı olduğunu anlamakta zorlanabilir. Yaşayan rehberine danışmak ve rüyasında aldığı bilgilerin dînin kurallarına ve tasavvufun ilkelerine uyup uymadığını test etmek gibi yollarla onun sıhhati hakkında fikir sahibi olabilir. Danışacak bir rehberi olmayan kişiler ise yanlış fikirlere sapabilirler.

Şeytan veya cin bir insanın rüyasına girip; “Ben Abdülkādir Geylânî’yim!” veya; “Ben Hızır’ım!”, “Ben Üveys el-Karanî’yim!” diyebilir. Böyle bir rüya ile muhatap olan kişinin yaşayan bir şeyhi varsa ona danışıp bu rüyanın sâdık mı kâzib mi (doğru mu aldatıcı mı) olduğunu sorma imkânı olacaktır. Bu sebeple Üveysî yolla büyük bir zâttan eğitim almaktansa, yaşayan bir şeyhe bağlanmanın daha iyi ve risksiz olduğunu ifade etmek için Hoca Bahâeddin Nakşibend Hazretleri;

“Canlı bir kedi, ölü bir aslandan daha iyidir.” buyurmuşlardır.1

RÜYADA PEYGAMBER EFENDİMİZİ GÖRMEK

Rüyada Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in görülmesi de hassas bir konudur. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Beni rüyasında gören, gerçekten beni görmüştür. Çünkü şeytan benim kılığıma giremez!”buyurmuştur. 2

Ancak bu husus da dikkatli olunması gereken bir meseledir. Şeytan, Hazret-i Peygamber’in sûretine ve şekline giremez. Ancak başka bir şahsın şekline ve kılığına girip rüyasında bir insana;

“Ben senin peygamberinim.” derse ne olacak? Yukarıdaki hadis, sahâbîlere söylenmişti ve onlar zaten Hazret-i Peygamber’in sûretini biliyorlardı. Oysa sonraki asırlarda yaşayan insanlar onu görmedikleri için, rüyada gördükleri şahsın gerçekten peygamber olduğuna karar vermeleri zor olacaktır. Burada Hazret-i Peygamber’in hilyesini yani beden ve yüz özelliklerini anlatan hadisler kısmen yardımcı olabilir. Ayrıca rüyada görülen şahsın söyledikleri de çok önemlidir.

Sıddîk Hasan Hân Kannevcî (ö. 1890) şöyle der:

“O Hazret’i (aleyhisselâm) rüyasında gören ve O’ndan Kitap ve Sünnet ile sâbit olan şerîata aykırı bir söz veya hüküm duyan kişi, gerçekte Hazret-i Peygamber’i görmemiştir. Aksine şeytan tarafından aldatılmıştır. Şeytan kendisini peygamber gibi göstermiş ama gerçekte onun sûretine girmemiştir. Bu aldatmacaya birçok ilim ehli de kanmış ve bu sebeple din ilimlerinin bereketlerinden ve Allâh’a yakınlıktan mahrum kalmışlardır.”3

RÜYALARIN EN GÜZELİ

Nakşibendî meşâyıhından Abdullah Dihlevî (ö. 1824) de şöyle der:

“Rüyaların en güzeli, Allah Teâlâ’yı ve Rasûlü’nü görmektir. Ancak burada da vehim ve hayal endişesi vardır. Yani vehim, gerçek zannedilebilir. Çünkü zikir nurlarının parlaması, muhabbet ve ihlâs veya çok salevat getirmek yahut da hadis ilmiyle çok meşgul olmak gibi ameller, rüyada o Hazret (sallâllâhu aleyhi ve sellem)’in sûretinde görülebilir. Gören de Rasûlullâh’ı gördüm zanneder. Rasûlullâh’ın başka başka şekillerde görünmesinin sebebi budur. Eğer Medîne-i Münevvere’de bulunan ve O’nun hilyesini anlatanların (sahâbîlerin) bildirdiği hakikî şeklinde görürlerse, bu çok büyük bir saâdettir ve mâneviyat yolunda ilerlemeye, dinde kolaylığın artmasına sebep olur.”4

RÜYADA ALLAH'I (C.C.) GÖRMEK

Rüyada Allah Teâlâ’nın görülmesi konusu da hassas bir meseledir. Rüyasında Allâh’ı gördüğünü veya O’nunla konuştuğunu zanneden kişi, gerçekte kiminle konuşmuştur? İslâm tarihinde kendisini Mehdî veya peygamber ilân edenlerin bir kısmı sahte rüyalarla yoldan çıkmış olabilir. Öte yandan, tasavvuf ehline göre, rüya sadece uykuya has değildir. Uykuda, uyanıkken veya uyku ile uyanıklık arasında da görülebilir ve durumuna göre vâkıa, müşâhede gibi adlar alır. Ancak bu «müşâhede»lerin de sahtelerine karşı uyanık olmak gerekir. İsmâil Hakkı Bursevî (ö. 1725) Kitâbü’n-Netîce’de özetle şöyle der:

“Bazı dervişler, şeytanı gök ile yer arasında bir sedir üzerinde görüp Hak Teâlâ zannederler ve Hak yolundan çıkarlar… Şeytan; dervişi bir yol ile bağladıktan sonra, ona doğru diye birçok yanlış ve bâtılı gösterir. Bu tehlike içinde kalan, vehim ve hayalin peşinden giden çoktur. Uyanıp doğru yola dönenler nâdirdir. Çoğu şeytanın çengelinde asılıp kalmıştır.”5

SAHTE RÜYA VE MÜŞAHADE

Hucvîrî’nin (ö. 465/1072) Keşfu’l-Mahcûb’da naklettiği şu rivâyet de sahte rüya ve müşâhedelere bir örnektir:

Cüneyd-i Bağdâdî’nin müridlerinden biri, kemal derecesine ulaştığına dair kendisini bir hayale kaptırmış ve;

“Benim için yalnızlık, sohbetten ve cemiyet içinde olmaktan daha iyidir.” deyip inzivâya çekilmiş ve cemaatle sohbet etmekten elini çekmişti. Gece olunca kendisine bir deve getiriyorlardı ve;

“Artık senin cennete gitmen lâzım!” diyorlardı. Adam deveye binerek yola çıkıyor, gayet güzel manzaralı bir yer görüyor, orada güzel şahıslar, lezzetli yemekler ve akarsular seyrediyordu. Seher vaktine kadar o adamı burada bırakıyorlardı. Sonra adam burada uyuyor, uyandığı zaman kendisini inzivâya çekildiği dergâhın önünde görüyordu. Bunun üzerine benlik duygusu içine yerleşti, gençlik (ve acemîlik) gururu gönlüne tesir etti ve;

“Bana şöyle oluyor (benim şöyle şöyle mânevî hâllerim var)!” diye iddialara başladı.

Sonunda onun haberini Cüneyd-i Bağdâdî’ye ulaştırdılar. Cüneyd kalktı, o adamın inzivâya çekildiği dergâha gitti. Adamı, kafası kibir ve gururla dolmuş olarak buldu. Cüneyd ona hâlinden sordu, o da her şeyi kendisine anlattı. Bunun üzerine Cüneyd -rahmetullâhi aleyh- ona;

“Bu gece oraya gittiğin zaman üç defa; «Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm.»duâsını oku!” dedi.

Gece olunca adamı yine oraya götürüyorlardı. Fakat adam kalbinden Cüneyd’i red ve inkâr ediyordu. Bir süre geçtikten sonra tecrübe olsun diye üç kere; «Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm.» dedi. Yanındakilerin hepsi feryat ederek oradan dağıldılar. Adam kendisini bir çöplüğün ortasında oturur vaziyette buldu. Çevresi ölmüş hayvanların kemikleriyle dolu idi. Adam hatasını anladı, tevbe etti ve arkadaşlarının sohbetine döndü.6

TASAVVUF TARİHİNDE RÜYA İLE EĞİTİM

Netice olarak, tasavvuf tarihinde rüya yolu ile eğitim almak anlamında Üveysîlikten bahsedilmekteyse de, bunun tehlikeli ve riskli bir yol olduğu apaçık ortadadır. Bu sebeple Üveysî yolla eğitim ve feyz alan sûfîler ayrıca yaşayan bir şeyhe de bağlanma, gerektiğinde rüyalarını hayattaki şeyhine danışma ihtiyacı hissetmişlerdir.

Meselâ Hoca Bahâeddin Nakşibend -kuddîse sirruhû- kendisinden bir buçuk asır önce yaşayan Abdülhâlik Gucdüvânî’nin rûhâniyetinden Üveysî yolla feyz ve eğitim almış ise de, hayatta olan Seyyid Emîr Külâl’e bağlanarak gerçek eğitimini onun yanında tamamlamıştır. Bu şekilde davranmayan kişilerden bazıları aldatıcı rüyalar sebebiyle kemâle ermediği hâlde şeyhlik iddiasında bulunmak, hattâ daha ileri gidip Mehdîlik ve peygamberlik iddia etmek gibi sapkınlıklara düşmüş, şeytan ve cinlerin maskarası olmuşlardır.

SAHTE MEHDİ VE SAHTE PEYGAMBERLER

İslâm tarihindeki sahte Mehdî ve sahte peygamberler; muhtemelen önce kendileri bu tür aldatıcı (şeytânî) rüyalarla yoldan çıkmış, sonra başkalarını da saptırmışlardır. Ayrıca bu tür rüyalarla şeyh olduğunu zanneden kişiler; etrafına topladıkları kişilere haddinden fazla ve kontrolsüz zikir dağıtarak, onların psikolojisini de bozabilmektedirler. Bu tür kişiler çoğu zaman kendilerine Üveysî yolla «başkalarına verilmeyen özel bilgilerin verildiğini»de iddia etmektedirler. Sonunda ümmeti ifsâd etmek için fırsat kollayan yabancı ve karanlık güçlerin maddî desteğini de alarak din adına bir «ifsad projesi» hâline dönüşebilmektedirler. Bu sebeple Üveysî olduğunu iddia eden kişi ve gruplardan sakınmak en doğru yol olacaktır.

DİPNOTLAR

1 Mîr Abdülevvel, Mesmûât, Ahvâl ve Sühanân-ı Hâce Ubeydullâh-i Ahrâr (hzr. Ârif Nevşâhî), Tahran 1380 hş./2002 içinde, s. 231.

2 Buhârî, İlim, 38, Ta’bîr, 10; Müslim, Rü’yâ, 10-11.

3 Sıddîk Hasan Hân Kannevcî, Hazîretü’l-kuds, Bhopal 1297, s. 102.

4 Abdullah Dihlevî, Mekâtîb-i Şerîfe, İstanbul 1992, s. 153-154 (90. mektup).

5 İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-Netîce (hzr. Ali NAMLI- İmdat YAVAŞ), İstanbul: İnsan Yayınları, 1997, c. II, s. 366-367.

6 Ali b. Osman Hucvîrî, Keşfu’l-Mahcûb (nşr. Mahmud Âbidî), Tahran 1384 hş./2006, s. 498-499.

Kaynak: Prof. Dr. Necdet Tosun, Yüzakı Dergisi

NOEL VE YILBAŞI NASIL ORTAYA ÇIKTI?







NOEL VE YILBAŞI NASIL ORTAYA ÇIKTI?


Hz. İsa (a.s.) ne zaman doğdu? Noel ve yılbaşı aynı mı? Noel ve yılbaşı nasıl ortaya çıktı? Yılbaşının Hıristiyanlık ve Hz. İsa (a.s.) ile ilgisi var mı? Yılbaşında aslında neyi kutluyoruz? İşte Bayburt İl Müftüsü Kemalettin Aksoy’dan çarpıcı yeni yıl mesajları...


Hz. İsa’nın (a.s.) doğum tarihine dair kesin bir bilgi bulunmuyor. Hz. İsa’nın (a.s.) doğum tarihinin milattan önce 4. veya 6. ve milattan sonra 6. yıl olduğu rivayet edilir. Batı’daki kiliseler 25 Aralık, Doğu kiliseleri ise 6 Ocak gününü Hz. İsa’nın (a.s.) doğum günü kabul edip kutluyor.


YILBAŞINDA ASLINDA NEYİ KUTLUYORUZ?


Hz. İsa’nın (a.s.) doğum tarihindeki bu ihtilafların sebebini ise, Meydan Larousse’un ‘Noel’ maddesinde şu şekilde açıklanmaktadır:


“Milattan önce güneşe tapan putperestler, tanrı saydıkları Güneş’in her gün biraz daha erken kendilerini terk etmesine üzülürlerdi. 25 Aralık’ta günler tekrar uzamaya başlayınca, Güneşin kendileri ile kalmaya razı olduğuna sevinerek kutlamalar yaparlardı.” Bu kutlamalar sırasında dans ederler, içki içerler ve ışıklandırma yaparlardı. O günde hindi kesme, domuz başı, kaz kızartması yemeyi ve birbirlerine çeşitli hediyeler vermeyi, gelenek haline getirmişlerdi. Ayrıca; Güneşe tapan ve kurtarıcı tanrılarının kış başlangıcında doğduğuna inanan, diğer putperest milletler de vardı. Bunlar da Julian takvimine göre kış başlangıcı olarak kabul edilen 25 Aralık’ta özel kutlama törenleri yaparlardı.


NOEL NASIL ORTAYA ÇIKTI?


“O dönemde, Hz. İsa’nın (a.s.) doğum günü kesin olarak bilinmediği için, ilk Hıristiyanların Hz. İsa’nın doğumu için kutladıkları özel bir gün yoktu. Bu sırada Roma İmparatorluğunun her yerinde Güneşe ve putlara tapılıyordu. Roma İmparatoru Büyük Konstantin, putperest iken miladın 313 senesinde Hıristiyanlığı kabul etti. Putperestlikten birçok şeyleri de Hristiyanlığa soktu. Güneş tanrısının doğum günü kabul edilen 25 Aralık’ı yılbaşı kabul etti. Hz. İsa’nın (a.s.) kurtarıcı tanrı olduğuna inanan Hristiyanlar da, Hz. İsa’nın (a.s.) 25 Aralık’ta doğduğunu kabul ettiler. Sonunda bu geceyi miladi yılbaşı ve Noel olarak her sene kutlamaya başladılar.”(Yeni Rehber Ans.)


İşte 25 Aralık–1 Ocak arası bu eğlence günleri ve tatil olarak kabul edilmiştir.


YILBAŞININ HIRİSTİYANLIK VE HZ. İSA (A.S.) İLE İLGİSİ VAR MI?


Bütün bu anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere, İmparator Konstantin mağlûp edilemeyen güneş kültüyle, Mitra kültünü Hristiyanlık’la birleştirmiş, böylece onun zamanında Noel ortaya çıkmıştır. İmparator Aurelion’dan itibaren güneş kültü Hıristiyanlık inançlarıyla bir sentez oluşturmuştur. Böylece Noel, Roma Katolikleri tarafından Hristiyanlığa adapte edilmiştir. Aslında yılbaşının Hristiyanlıkla ve Hz. İsa (a.s.) ile hiçbir alakası yoktur. Katolik dünyası sadece 25 Aralık gecesini kiliselerde ayinler yaparak geçirmektedirler. Fakat 31 Aralık’ta yılbaşı geceleri ise kiliselerde ne ayinler yapılmakta ne de o gece bir takdis havası içinde kutlanmaktadır. Papazlar da o akşam onlarca küp kutsanmış şaraplarını içmekte ve içip içip sızmaktadırlar.


YILBAŞI NASIL KUTLANIR?


O halde burada şunu sormak gerekiyor; Peygamberlerin en fakirlerinden biri olarak yaşadığı Hıristiyanlarca da ifade edilen Hz. İsa (a.s.) ile bu gecenin sefahatinin, israfının ve çılgınlığının ne alakası olabilir? Hz. İsa (a.s.) (hâşâ) çam kesmeyi, içki içmeyi, domuz yemeyi, kumar oynamayı veya fuhuş yapmayı mı emretti? Elbette ki, hayır. Asla böyle bir durumu benimsemez, kabul edilemez bir durumdur bu.


Türkiye’de ise Hıristiyan nüfusun çok az olması nedeniyle daha yakın zamana kadar çok fazla itibar görmeyen yılbaşı kutlamaları popülaritesini televizyon ile kazandı. Bu günlerde de internet ile devam ettiriyor. Özellikle kendilerine sosyete denilen bir kesim, film endüstrisi, popüler edebiyat, medya ve televizyonun oluşturduğu bu şaşalı havaya uyarak ihdas edilen yılbaşı haftasını 25 Aralık’ta kutlamaya başlamaktadırlar. Nefsine hoş gelen her şeyin peşinden koşmaya alışmış olan şuursuz veya kendilerini şuurlu zannettikleri halde nefislerinin esaretinden kurtulamayan gafletteki Müslümanlar ise karnavala dönüştürülmek istenen bu kutlamalara 31 Aralık günü iştirak ediyor. 31 Aralık’ı 1 Ocak’a bağlayan gece büyük bir kitle tarafından kutlanmaktadır. Bu nedenle yeni yılın ilk günü, 1 Ocak tüm Türkiye de resmi tatildir. Hıristiyan olmayan toplumlarda olduğu gibi ülkemizde bu adet ve gelenekler “Yılbaşı Kutlamaları"adı altında yılbaşı gecesi yaygınlaşmıştır.


GELENEKSELLEŞEN YILBAŞI HAZIRLIKLARI


Nasıl iştirak edildiğini merak edenlere o günlerde yapılan hazırlıklardan örnekler vermemiz yeterli olacağı kanaatindeyim. Hıristiyan Batı dünyasında olduğu gibi ülkemizde de Aralık’ın son günleri yaklaştıkça mağazaların vitrinleri süslenir, özel hediyelik yılbaşı sepetleri hazırlanır, bu arada işyerlerinin sunduğu çeşitli eşantiyonlar, takvimler, hediyeliklervb. piyasayı hareketlendirir. Çam ağacısatanlar, yılbaşına has hindisürüleri ortaya çıkar. Kurban Bayramı’nda fakirim diye kurban kesmeyenlerden, yılbaşı kutlaması uğrunda hindi satın alıp kestiğine dahi şahit olmuşuzdur.


BİZİ BATILILARA BENZETEN YILBAŞI EĞLENCELERİ


31 Aralık’ta doruk noktasına ulaşan hazırlıklar resmî ve özel televizyon kanallarının sunduğu ucube programlarda şehvet ve arzularının esirleri olan insanlarda hayâ duygusunun nasılda yok olduğunu görebilmek mümkündür. Kendilerince sanat icra eden insanların durumu böyleyken, peki onları izleyenler ne haldedir?


İşte kendini bu çarkın içerisine bırakmış insanımızda o akşam için hazırladığı kuruyemiş, meyve ve en önemlisi belki sene içerisinde hiç aklına gelmediği halde o gün satın aldığı hindi ve yaş pastasıyla kendilerince masumane hazırlıklar yaparlar. Kimiler bu hazırlıklara çam ağacını da ekler. Taze çam ağaçları bu uğurda kesilip yok edilir.


EŞİ BULUNMAZ BİR GECE


Ayrıca içki müptelası olmuş kimseler için 31 Aralık tarihi eşi bulunmaz bir gecedir. Çünkü yılbaşı geceleri içki satışının ve kullanımının had safhaya yükseldiği bir gecedir. Sabaha kadar devam eden televizyon yayınları ve eğlenceler günün ilk ışıkları ile yerini derin bir sessizlik ve yorgunluğa bırakır ve Türkiye’de yeni yıl yani 1 Ocak, öğleden sonra başlar.


“KİM BİR KAVME BENZERSE O ONLARDANDIR”


Peygamber Efendimiz:


“Kim bir kavme benzerse, o onlardandır.”(Ebû Davud, H. no: 4031) buyurarak davranışlarımızda, hal ve hareketlerimizde, Yahudi ve Hıristiyanlara, müşriklere benzememizi yasaklamıştır. Kaldı ki; Yılbaşı ve Noel eğlenceleri Hıristiyanlık geleneğinden bile gelmemekte, Romalıların güneş tanrısına taptıkları putperestlik döneminden kalma bir gelenektir. Müşrik bir toplumdan kalan bu geleneğe mâsumâne de olsa bir nebze uymak imanlarımıza ne kadar zarar verebileceğini vicdanlarımıza havale ederek sormak lazım. Zira İbn-i Ömer (r.a.) teşebbüh hakkında şöyle buyururlar:


“Bir kimse müşriklerin arzına ev bina edip, onların bayramlarına katılmak sûretiyle onlara benzerse, o kimse kıyâmet günü onlarla berâber haşrolunur.”(Feyzü’l-Kadir, 104)


HZ. İSA’NIN ÇARMIHA GERİLMESİ YALANI


Hıristiyanlar, Hz. İsa’nın (a.s.) çarmıha gerildiğine inanır. Hıristiyan kaynaklarına göre Hz. İsa (a.s.), Yahûdilerin şikâyeti üzerine, Romalılar tarafından çarmıha gerilmiş ve haçta insanların günahı için ölmüştür. Gömülmesinden üç gün sonra kıyam etmiş, havârilerine görünmüş, onlarla yemek yemiş ve sonunda göğe yükselerek Allah’ın yanına çıkmış, O’nun sağına yerleşmiştir. Kıyametten önce dünyaya gelecek, dünyayı sulh ve adâletle dolduracak, kendisine inanmayanlardan öç alacak ve saltanatı ebedî olarak sürecektir. (Korintoslulara 1. Mektup, 15/22 vd)


Hıristiyanların, Hz. İsa’nın (a.s.) yılbaşı gecesinde geleceğine dair bir inançları yoktur. Onlar Hz. İsa’nın (a.s.) çarmıha gerildiğini ve öldüğüne inanırlar. İnsanları günahlardan kurtarmak için, (haşa) Tanrı oğlu İsa’yı öldürdü. ( Tanrı üçtür. Üç Tanrı birdir) derler. Onların bu çelişkisi ve Tanrı saçmalığı İncillerdeki tahrifattan ileri gelmektedir. Hıristiyanların yılbaşı eğlenceleri, Noel Baba dedikleri hayali varlık içindir. Noel ve Yılbaşı birbirinden farklı şeylerdir. Maalesef ülkemizde bu inanca sahip bilinçsiz Müslümanlar da yok değildir.


HZ. İSA (A.S.) ÖLMEDİ


Kur’an-ı Kerimin Nisa suresinin 157. Ve 158. Ayeti kerimelerde, Hz. İsa’nın (a.s.) öldürülmediği, çarmıha gerilmediği, çarmıha gerilen ve öldürülen kişinin başka birisi olduğu, Hz. İsa’nın (a.s.) göğe kaldırıldığı bildirilmektedir. Şöyle buyrulmaktadır:


“Ve 'Allah elçisi Meryem oğlu İsa’yı öldürdük’ demeleri yüzünden (onları lanetledik). Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilafa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. Bu hususta zanna uymak dışında hiçbir sağlam bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler.”(Nisa, 157)


“Bilakis Allah onu (İsa’yı) kendi nezdine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.”( Nisa, 158)


“Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.”(Ali İmran, 54)


“Hani Allah şöyle buyurmuştu.“Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim. Seni inkar edenlerden kurtararak temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar küfre sapanların üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.”(Ali İmran, 55)


“Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır.”Meryem, 33)


Hz. İsa (as), Hz. Mehdi ve Deccal zamanında gökten inecektir. (Mektubat-ı Rabbani, C.2.m.67)


HZ. İSA (A.S.) YERYÜZÜNE İNECEK Mİ?


Hz. İsa’nın (a.s.) yeryüzüne ineceği hakkında Hadis i Şeriflerden bazıları şöyledir:


“Hz. İsa’nın (a.s.) sabah şafağının attığı bir sırada Beyt-i Makdis’e ineceği vakte kadar, bu ümmetin içinde hak için çarpışan bir cemaat muhakkak bulunacaktır. Hz. İsa (a.s.) Hz. Mehdî’nin yanına iner. Kendisine, ‘Geç öne ey Allah’ın peygamberi! Bize namaz kıldır!’ denilir. O da, ‘Hayır, Allah’ın bir ihsanı olarak siz birbirinizin emiri kılınmışsınızdır’ der.”(Müslim, Îman: 247; Suyûtî, Celaleddin Abdurrahman, el-Havî li’l-Fetâvâ, I-II (Beyrut: 1983), 2:83.)


“Hz. İsa (a.s.) ümmetim içinde bulunacak, adaletli bir hâkim ve âdil bir imam olacak. Haçı kırıp ezecek ve domuzu öldürecektir. Cizyeyi kaldıracak, zekâta ise dokunmayacaktır. Artık ne koyun, keçi, sığır sürüsü, ne de deve sürüsü üzerine zekât memuru çalıştırılmayacaktır. Düşmanlık ve kin kaldırılacaktır. Zehirli olan her hayvanın zehri sökülüp alınacaktır. Hattâ küçük oğlan çocuğu, elini yılanın ağzına sokacak da yılan ona zarar vermeyecektir. Küçük kız çocuğu da arslanı kaçmaya zorlayacaktır da arslan ona zarar vermeyecektir. Kurt, koyun-keçi sürüsü içinde sürünün köpeği gibi olacaktır. Kap suyla dolduğu gibi yeryüzü barışla dolacaktır. Din birliği de olacak, artık Allah’tan başkasına tapılmayacaktır. Savaş da ağırlıklarını (silâh ve malzemelerini) bırakacak.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2:437; Muh. Tezkiretü’l-Kurtubî, s. 498.)


Yukarıdaki Hadisi Şeriflerde geçen, Domuzu öldürecek, domuz eti yemeyi yasaklayacak demektir. Haçı kıracak, yani Hıristiyanlığı kaldıracaktır.


Diğer Hadis-i Şeriflerde de şu bilgilere yer verilmektedir:


“Hz. İsa (a.s.), Şam’daki beyaz minareye inecektir.”(Ebu Davut, Melahim, 14; İbn i Mace, Fiten, 33.)


“Hz. İsa (a.s.) inmeden kıyamet kopmaz.”(Buhari, Mezalim, 31; İbn i Mace, Fiten,33.


“Hz.İsa (a.s.) yeryüzüne indikten sonra kırk yıl kalır.”(Kenzul Ummal,14,336.)


“Deccal, Hz. İsa’yı (a.s.) görünce tuzun suda eridiği gibi erimeğe başlar.”(Müslim. K.52.b.bab 9.Hadis 34)


“Hz. İsa (a.s.), Deccal’i Ludd kapısında öldürecektir.”(Tirmizi, Fiten, 62)


“Benim ömrüm uzarsa Meryem oğlu İsa’ya ulaşacağım. Eğer ecelim acele gelirse sizden ona ulaşan selamımı söylesin.”(Ahmet b. Hanbel. Musned. II/ 298-299)


Derleyen: Bayburt İl Müftüsü Kemalettin Aksoy