1 Ocak 2020 Çarşamba

Üftade Muhammed Muhyiddin Efendi Hazretleri



Celvetiyye tarikatının zamanında ay gibi parlak halindeki inkişafına se­bep olmuş pek büyük bir veli olup, Bursalıdır. Çalışmalarını, metodunu ve ta­rikat hallerini gösteren sözleri ve hatıraları, büyük halifesi Aziz Mahmud Hüdayi tarafından "Vakıât" adı altında toplanmıştır. Bu eser, hazretin derecesi­ne şahittir. Bu kıymetli eser Arapça'dır. Bir nüshası Bursa Ulu Cami Kütüphanesi'nde bulunmaktadır. Bir nüshası Beyazıt Camii içindeki kütüphanede, bir di­ğer nüshası da Aziz Mahmud Hüdayi Dergâhı’nda, bir başka nüshası da Üskü­dar Atlamataşı Kütüphanesi'ndedir. Bu eserin bazı bölümleri Türkçe'ye tercü­me edilmiştir. Ayrıca ilahilerini bir arada toplayan Divan'ı ve bir de "Hutbe Mecmuası" vardır. "Nurullah-i Müzcia" terkibinin delalet ettiği 988 (m.1580) yılında vefat etmiştir. Kabri, Hisar içinde, Yerkapı (Bab-ı Zemin) mahallesinde, kendi adına yaptırılan caminin yanındaki türbesindedir. Mürşidi olup, Bursa'da Üçkızlar altında defnedilmiş bulunan Hızır Dede Hazretleri'nin vefatından sonra, Şeyh-i Ekber Muhyiddin-i Arabi Hazretle­ri'nin ruhaniyetlerinden feyiz aldığı "Vakıât" adlı eserinin içeriğinden anlaşıl­maktadır. Ulu Cami hakkında söylemiş olduğu:
Yâ Câmi'ul Kebir veya mecmaü'l-Kibâr,
Tuba li men yezûrüke fil leyli ven nehâr.
Şeklindeki anlamlı beyti, yazı sanatı bakımından Ulu mabedi süsleyen levhalar arasında görülmektedir. Yüksek irfanının delili olan:
"Yine düş oldu gönül yârin cemâl-i şem'ine."
Bir başka mısrası:
“Aslını bilen kişi itmez bu illerde karar”
mısraları ile başlayan ilahileri, Şeyh Ali Örfî Hazretleri tarafından şerholunmuştur. Bir başka deyişi:
Ehl-i irfan dediler ''Sen çıkmayınca aradan,
Bilemessin kimdir kendûyi pünhan eyleyen."
Sen çıkınca aradan.
Kalır seni yaratan.
Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri tarafından Üftade Hazretleri için yazı­lan ve sandukasının üzerinde asılı bulunan manzume de aşağıdadır:
Bağ-ı aşkın andelîbi Hazret-i Üftâde'dir.
Dertli âşıklar tabibi Hazret-i Üftâde'dir.
Vâsıl-ı Kâmil odur. Tevhîd-i Zât’a şüphesiz,
Dost ilinin rehnüması Hazret-i Üftâde'dir.
Evliyanın ruhundan istimdad erişir matlube,
Halleden her müşküâtı Hazret-i Üftâde'dir.
Mürşid-i âlî dilersen, damen-i pâkini tut.
Gösteren rah-ı Hûda'yı Hazret-i Üftâde'dir.
Sıdkıle kul ol Hüdâyî eşiğinde daima.
Bil hakikat Kutbü'l-Aktab Hazret-i Üftâde'dir.
Muhammed Üftade Hazretleri, uzun boylu, müşfik bakışlı, devamlı güler yüzlü olan bir kimse idi. Görünüşü ile etrafında bulunanlara güven telkin eder, herkesin takdirine mazhar olurdu. Kur'an-ı Kerim okurken, güzel sesinde sanki ağlıyormuş gibi bir hal müşahede edilirdi. Kimsenin kalbini kırmaz, kalp kırma korkusuyla kendine haka­ret edenlere bile hiç karşılık vermezdi. Camiye sabah herkesten önce gider, yatsı namazından sonra orada gece geç vakitlere kadar ibadet ederdi. Bazı geceler camiden evine giderken, ıssız sokaklardan bir sarhoşa rast­larsa, ona yardım ederek evine kadar götürürdü. Herkese yardım ettiği için. Bursalılar onu çok severdi. Hakkında anlatılan hayli menkıbe vardır. Onlardan bir örnek aşağıdadır: "Üftade Hazretleri, dergâhta talebelere ders verdiği zamanlarda, bir gece rüyasında Mevlana Celaleddin-i Rumî Hazretleri'ni gördü. Mevlana Hazretleri ona şöyle buyurdu: "Talebelerinize bizim Mesnevî'den de okutunuz!" Üftade Hazretleri: "Ben Farsça bilmiyorum" deyince, Mevlana Hazretleri: "Sen derse başla bir kere. Allahü Teala sana yardım eder" buyurdu. Erte­si sabah hiç Farsça bilmediği halde, kırk yıldır Farsça tahsili görmüş gibi Mes­nevî'den vaaz ve nasihatle bulunmaya başladı." Bir başka menkıbesi de şöyle anlatılır: "Bir ikindi vaktinde, Muhammed Üftade Hazretleri'nin yanına yaşlı bir kimse geldi. "Efendim, bu sene çocuklarımla birlikte hacca gitmiştik. Görevlerimizi ifa ettikten sonra, maddî gücüm olmadığı için onları getiremedim. Yanlarına bir miktar para bıraktıktan sonra, kendim çıkıp geldim. Eğer onları buraya getir­mek mümkünse, getirmenizi istirham edecektim" diye yalvardı. Üftade Haz­retleri de: "Sağlığımızda kimseye söylemezsen getirelim" buyurdu. Hacı da söyle­meyeceğine söz verince, Üftade Hazretleri adamın yönünü kıbleye doğru çe­virdikten sonra: "Şimdi bakınız! Kâbe-i Muazzama'nın yanında namaz kılan şu kimseler hanımın ve çocukların değil mi?" buyurdu. Hacı hayretle bu kadar uzakta bulunan Kâbe'nin yanındaki aile fertlerini gördü. Üftade Hazretleri, na­maz kılan o kimselere dönerek: "Çocuklar, annenizle birlikte Harem-i Şerif dı­şındaki deveye binip acele geliniz!" buyurdu. Aile fertleri namazlarını bitirir bitirmez hepsi birden dışarı çıktılar. Dışarıda bir devenin kendilerini beklediği­ni gördüler. Üçü birden deveyi Bursa'ya doğru sürdüler. Devenin her adımı gözün görebildiği ufaklığı kapatıyordu. Kısa bir zaman sonra deve, üzerindekilerle birlikte yanlarına geldi. Üftade Hazretleri deveye bir şeyler söyleyince, birden gözden kayboldu. O ha­cıya da: "Bunu sakın kimseye söyleme!" diyerek tekrar tembihte bulundu.
Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.
Meşhur bir ilahîsi şöyledir:
Hakk'a açık olanlar.                           Gerçek bu söz yârenler
Zikrullahtan kaçar mı?                       Gördüm demez görenler,
Arif olan cevheri,                               Keramete erenler,
Boş yerlere saçar mı?                         Gizli sırrın açar mı?
Gelsin ma'rifet olan,                           Üftade yanıp tüter.
Yoktur sözümde yalan.                        Bülbüller gibi öter.
Emmâreye kul olan,                             Dervişlere taş atan,
Hayrı şer-i seçer mi?                         İman ile göçer mi?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder